Modern zamanlara ayak uydurarak demokrasiye geçtik, yüz yıllık bir tecrübe de edindik, peki ne kadar demokratiğiz..? Demokrasiyi sandıklardan çıkarıp halka indirebildik mi, mesela demokrasi istihdam alanlarında hakim mi?

Bu gün bir iş başvurusu, bir devlet kadrosu veya özel şirketler üzerinde genel bir algı ve korku hakim: Siyasi görüşün ilan edilmişliği… Demokratik bir ülkedeyiz, ülkemizde padişahlık yok, başa gelen şahıslar ve fikirler bizim oylarımızla belirleniyor, yani bir siyasi seçimimizin olması illegal değil. Ancak siyasi seçimlerimiz, bir fikrimizin olması ve bunu demokrasiden aldığımız güçle ilan edebiliyor olmamız bize işsiz kalma riskini sunuyor. Kamuda bir işe girme arzusundaysak ve de hükümet ile aynı görüşte değilsek işe alınmayacağımız, mülakattan kalacağımız algısına kapılıyoruz ki, bu sadece algı değil maalesef olgu da… Özel bir şirkete başvuruyoruz, eğer siyasi seçimimizi ilan ediyor isek yani fikrimizi söyleme hürriyetini kullanıyor isek kırmızı noktalı gruba dahil ediliyoruz, insan kaynakları çalışanları kırmızı nokta tabirine hakimdirler… Geniş bir açıyla derinlemesine ele aldığımızda memlekette demokrasi yok, daha doğrusu memlekette sahte bir demokrasi var bir de sahte demokratikler…  Kastettiğim, teröristlere ve terörist sevicilere sunulması gereken haklar değil; özgürlüğü ahlaksızlık olarak tanımlayan kesimin fikir hürriyetini de terörizm olarak tanımlaması bizim cümlelerimizin gerçekliğini bağlamıyor. Zaten bu özgürlük tanımlarını düzmece yapanlar yüzünden memleket bilinçsizce zihin mahkûmiyeti yaşıyor. Misal teröriste terörist dediğinde haklı değil siyasi oluyorsun, bu sahte demokratiklerce…Öyle ki memleket namına iyi bir cümle kurmak dahi siyasi… Bunun normal olmadığını anlamak pek güç değil aslında… Bir yandan darbelerden kalma bir baskı ile hareket edilirken diğer yandan memleketi hakikatiyle düşünme hürriyetini de darbelemişler. Öyle bir rüzgâr estirmişler ki bütün tarlalar sağlıklı ekin veremez hale gelmiş, toprağın içindeki cevheri sindirmişler… Yahu nedir bu “siyasi olma” durumu..? Biz Çin miyiz, yahut Sovyet zamanındaki Rusya..? Demokrasi demokrasi diyoruz, demek ki ülkeyi yönetecek yani siyaseti oluşturacak elementleri seçme iradesi bizde var, peki bu irademizi kullanmamız neden siyasi olmakla yaftalanıyor..? Siyasi olmak suçsa neden seçim yapıyoruz..? Baştakiler bizim irademizle orada, ama biz konuşunca siyasi oluyoruz…  Bu ne yaman bir çelişkidir ki anlatmak dahi güç içinizde bulunduğumuz şartlı özgürlüğü…

Ailelerin en büyük korkusu “Aman sen çok konuşma, işe almazlar..” Memlekette şöyle bir algı ve olgu var; hükümet ne ise onun hırkasını giyeceksin ki iş bulasın, aç açıkta kalmayasın ya da sessiz kalacaksın, memleketten bana ne diyeceksin ancak öyle hayatını kurabilirsin. Memleket üzerine düşünme, memleketin hayrını isteme arzusunu dahi siyasi seçim haline getirmişler. Ve memleketi otel gibi kullanan, aidiyet ve sahiplik duymayan, vatandaş adı altında müşteriler üretmeye çalışıyorlar sanki… Bu konuya tarih şuuruyla baktığımızda ise aklımıza ilk gelen, toprağı vatan bilenlerin vatanını almanın en kolay yolunun bu uygulanmaya çalışılan düzensiz düzen olduğu tabi ki … Uzun vadeli, darbelerle desteklenen, bir siyasi-sosyal tecavüzle karşı karşıyayız, memleketçe bizi psikolojik bir travmaya iten ve bu çelişkili davranışları sergilememize sebep olan bir travma yaşıyoruz. Yoksa neden demokrasi olan, halkın iradesinin söz konusu olduğu, fikrin özgür olduğu ve de memleketi sahiplenmenin bir fikir değil aidiyet duygusu olduğu memlekette; memlekete dair her söz siyasi damgası yiyor, siyasi fikrini hürce ilan etmenin çeşitli bedelleri oluyor, değil mi …  Bu sağlıklı bir davranış değil çünkü. Çin’de de demokrasi tarzı bir şey var, seçim oluyor ama sadece Komünist Partiye destek verenler oy kullanabiliyor, dolayısıyla Komünist Parti seçimle geliyor, kendi kendini seçerek… Farklı bir düşüncenin dile gelmesi dahi söz konusu değil, ama görüntüde biz de seçim yapıyoruz, bir irade var diyebiliyorlar. Şimdi Türkiye’ye baktığımızda, Çin’de olan bu baskının psikolojik hali bizim memleketimizde hakim… Özellikle istihdam alanları üzerinde, ailelerde ve gençlerde sindirilmiş bir korku var.. Bu memleketi ülküsü ile sahiplenen, memleket hakkında fikir sahibi olabilen gençleri yok etmeyi arzulayan bir etki.. Tarihinden bi haber “Aman sen mi kurtaracaksın memleketi?” cümlesiyle, memleketi kaybettirecek olan etki… Bir zaman kadroları sadece FETÖ'cüler gasp etmişti, şimdi onlardan arınıyoruz adı altında kendi yakınlarını alıyorlar ancak.. Şimdi bu psikolojik baskının sis bulutu misali çöktüğü memlekette, gençlerin; memleket hayrına düşünen, çalışan, yöneten ve yöneticileri seçme iradesini şuurla kullanabilen gençler olmasını beklemek, biraz arsız bir arzu değil mi ..?