Türkiye 31 Mart’ta yerel yöneticilerini seçmek için sandık başına gitti. CHP 47 yıl aradan sonra ilk defa sandıktan birinci parti çıktı. 14 Mayıs seçimlerinde 38 milletvekili vererek ittifak yaptığı DEVA, Saadet, Demokrat ve Gelecek Partisinin ise toplam oylarının yüzde 2 bile olmadığı ortaya çıktı. 28 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra masadan kalkan ve “müstakil” olarak seçimlere girme kararı alan İYİ Parti’nin ise yüzde 3,7 oy oranında kaldığı görüldü. CHP 14 Mayıs’ta ortaklaştığı bu partileri yuttu. DEM ile de stratejik bir ortaklık yaparak seçimlere ayrı giriyor görüntü verdi bu yolla da DEM’in oylarını aldı. CHP’nin kazandığı büyükşehirlerde DEM’in oylarının yarısından fazlası eridi. DEM İstanbul BB adayı Meral Danış Beştaş bu durumu, “İmamoğlu bu oylar benim demesin sakın, aldığı oylar onun değil. Bizim seçmeniniz oraya oy verdi” diyerek örtülü ittifakı itiraf etti.

CHP’nin etrafında dolanan bu oy haznesine bir de “bölen” sıfatıyla Yeniden Refah Partisi eklendi. YRP 14 Mayıs’taki ittifak tercihinin aksine ayrı adaylarla seçime girerek birkaç belediye kazandı ancak dolaylı yoldan CHP’ye kazandıran bir etkisi oldu.

İYİ Parti ise seçimlere ayrı adaylarla girme kararı almasına rağmen seçmenini konsolide edemedi ve oylarının yüzde 70’e yakını CHP’ye gitti. Bazı yerlerde de Cumhur ittifakına kaybettiren DEM Parti’ye kazandıran bir rolü oldu. Örneğin Iğdır’da gösterdiği belediye başkan adayı 2 bin civarında oy aldı. Cumhur İttifakının adayı ise Iğdır’da 2 bin oyla kaybetti ve DEM’in adayı kazandı. 

Ekonomi ne kadar etkiledi?

31 Mart seçim sonuçlarında tüm bu etkenlerin yanında ekonomi ve emeklilerin zam talebi de belirleyici oldu. Seçim sonuçlarının sosyo-ekonomik yansımalarının bilimsel bir araştırması yapıldıktan sonra ancak bu konuda net ifadeler kullanılabiliriz. Çünkü yerel seçimlerin birçok değişkeni olduğu ve seçmenlerin oy verme eğiliminde genel seçimlere nazaran daha fazla parametreyi göz önünde bulundurduğu gerçeğini unutmamalıyız. Şuan için elimizdeki en net verinin katılım oranının düşmesi olduğunu ifade edebiliriz. 

31 Mart’ta CHP’nin oylarının artmasında sadece ekonomi ve emekliler faktörünün etkili olduğunu söylersek, Cumhur ittifakının kazandığı büyükşehirlerde de ekonominin ve emeklilerin enflasyondan etkilenmediğini söylememiz gerekir. Ya da İzmir’de Cumhur ittifakının oylarında bir düşüşün olmadığını ele alırsak burada da seçmen tercihinde ekonominin etkili olmadığı gibi bir sonuçla karşılaşırız.

Sandığa kim gitmedi?

Seçime katılım oranı ile ilgili asıl sorulması gereken sorulardan biri de; 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde hayal kırıklığına uğramış, Olağan Genel Kurultayda ortadan ikiye bölünmüş, belediye başkan adaylarının belirlenmesinde küskünler ordusu oluşturmuş ve 5 yılı boş geçmiş belediye başkanlarına sahip olan CHP’nin seçmenlerini sandığa nasıl götürdüğüdür?

Ya da enflasyon büyüme hızını yavaşlatmış, emeklilerin maaşlarıyla ilgili pansuman tedbirler uygulamış, belediye başkan adayları emeklilere her ay 2500 ile 5000 TL arasında yardım sözü vermiş, deprem bölgesinde hayatın normalleşmesi için gözle görülür adımlar atmış ve projeleriyle göz doldurmuş Cumhur İttifakının seçmenini sandığa nasıl götüremediğidir?

Seçmen neden 31 Mart’ı tercih etti?

31 Mart 2024 seçimleri her açıdan sorgulanması ve her siyasi partinin üzerinde detaylı analizler yapması gereken bir seçimdir. Seçmen bir mesaj vermiştir ancak verdiği bu mesajla “Ülkeyi CHP yönetebilir” dememiştir. Çünkü bu tercihini daha kötü ekonomik şartlara rağmen 14 ve 28 Mayıs’ta Cumhur ittifakından yana kullanmıştır. Yerel seçimlerde verdiği oyun ülke yönetiminde etkili olmayacağını bildiğinden daha rahat davranmış ve CHP’ye oy vermeyi “ikaz için bir araç” olarak kullanmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı doğrudan etkilemeyen, meclis aritmetiğini değiştirmeyen bir seçim olması nedeniyle bu yol seçmen açısından kolay tercih edilebilir bir yöntem olmuştur. 

Yerel seçim havası

Nihayetinde bu bir yerel seçimdir ve doğası gereği projelerin, aday profillerinin, kimin daha iyi hizmet edeceğinin ön plana çıktığı bir süreci kapsaması gerekir. Ancak ülkemizdeki her yerel seçim gibi 31 Mart’ta genel seçim havasında geçti. Bu bakımdan adayların projeleri, vaatleri ve kentin sorunlarına yönelik çözümleri de gümbürtüye gitti. Bu bakımdan genel siyasetin bir başlığı bile seçim atmosferini değiştirmeye yetti de arttı. Hatta seçmen talepleri bakımından bazen yerel yöneticilerin karşılamaktan uzak olduğu isteklerde bulundu. Mesela emekliye zammın adresi de çözüm yeri TBMM’dir ve genel seçimlerdir. Ancak yerel yöneticiler bu talep ışığında oylanmıştır. Muhalefette bu durumdan faydalanmak için genel siyasetin konusu olabilecek vaatlerde bulunmayı tercih etmiştir. Örneğin öğretmen atamaları ya da emekliye zam ile belediye başkanı seçimlerinin arasında doğrudan bir ilişki olmamasına rağmen muhalefet bu vaatleri oy devşirmek amacıyla kullanmıştır. Bir belediye başkanının seçilmesi halinde 100 bin öğretmen ataması yapacağını ya da enflasyonu yüzde 1’e düşüreceğini söylemesi ne kadar abesle iştigalse muhalefetin yerel seçimler üzerinden bu söylemlerde bulunması da o kadar abestir. Yani “yerel yöneticinin alacağı oyu genel siyasetin havası belirler” noktasına gelinmiştir. 

Seçmenin CHP’ye mesajı

Seçim sonuçları seçmenin talepleri noktasında bir kanaat oluşturdu ancak burada CHP’nin stratejik hamlelerini de es geçmemek gerekir. CHP 14 Mayıs’taki ittifak ortaklarını yerel yönetimlerdeki tüm başarısızlıklarına rağmen kendi potasında eritme başarısı gösterdi. Bu itibarla seçmen sadece Cumhur ittifakına değil aynı zamanda CHP’ye de bir mesaj verdi. Özellikle İstanbul ve Ankara’da belediye meclis üye çoğunluğunu da CHP’ye vererek “engelleniyoruz” bahanesini elinden aldı. Artık ne İmamoğlu ne de Yavaş’ın “yapmak istiyoruz ama izin vermiyorlar” deme şansı kalmadı. İstanbul artık 2029’a kadar depreme hazır ve ulaşım sorununu çözmüş bir şehir olmak zorunda. Ankara’da en az 58 km metro yapmak, emekliye sosyal yardımları Altınok’un vaatleri kadar artırmak, kentsel dönüşümü tamamlamak mecburiyetindedir. Ayrıca CHP’nin icra yerleri olan belediyeler bir sınav haline geldi. Hükümeti eleştirdikleri ekonomi ve işsizlik sorununu önce yönettikleri belediyelerde çözmek gibi bir imtihana tabi olacaklar. Hakeza CHP’nin yönettiği diğer belediyelerde hiçbir bahaneye sığınmadan verdiği sözü tutmakla mükelleftir. 

Seçim faslı geride kaldı

Türkiye 4,5 yıl seçim gündeminden uzak önemli fırsat yakalamışken bunu pozitif bir gündeme dönüştürerek enerjisini hayat standartlarının artırılması, alım gücünün artması, deprem bölgesinde hayatın tamamen normalleşmesi, terörün sıfırlanması ve yeni bir anayasa yazımıyla demokrasiyi taçlandırması gerekir. Bunlar yapılırken CHP’de yerel yönetimler üzerinden yakaladığı sıçramayı Türkiye’nin istikrarını hedef alacak bir şova dönüştürür, yerel ve merkez çatışmasına işi götürmeye yeltenir ve bölücülüğün tezlerini güçlendirmeye devam ederse bunun faturası hem CHP’ye hem de Türkiye’ye çok ağır olur. Ancak, CHP bu süreci fırsata çevirir ve yereldeki hizmetleriyle gündeme gelir, DEM’in siyasi şantajına boyun eğmezse kazanan elbette demokrasimiz olur. Çünkü ihanetin girdiği yerde demokrasiye yer yoktur.