Türk dünyasının birleştirilmesi ülküsü, Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) öncesinde sadece bazı entelektüellerin ve bazı politikacıların düşüncelerinde yaşıyordu. Başta İsmail Gaspıralı (1851-1914) olmak üzere birçok düşünür, parçalanmış bir vaziyet arz eden Türk dünyasının “dilde, işte ve fikirde birlik” yapmasını tavsiye ediyordu. Asya’dan Avrupa’ya uzanan Türk coğrafyasında baş gösteren işgal ve zulüm, beraberinde asimilasyon politikalarını getirmiş, bu durum karşısında bazı fikir adamları, Türk varlığının sürdürülebilmesinin tek yolunun, Türk dünyasının ekonomik, kültürel ve siyasi yönlerden birleşmesi olduğunu ileri sürmüştür. Bunun için temelde iki öncelik söz konusuydu. Birincisi, Türk devletlerinin boyunduruk altından kurtulup bağımsızlıklarını kazanmalarıydı. İkincisi ise aralarında yüzyıllardır devam eden çekişmenin son bulmasıydı. Türk birliğine, bütünleşmesine ve ilerlemesine ancak bu yolla varılabileceğini ileri süren fikir adamlarının görüşlerinin günümüzde hayata geçirilmeye çalışıldığı görülmektedir.

2040 Vizyon Belgesi

Bilindiği üzere Türk Devletleri Teşkilatı, eski adıyla Türk Konseyi, Türk devletleri arasında kapsamlı iş birliğini teşvik etmek amacı ile uluslararası bir örgüt olarak 2009 yılında kurulmuştu. 12 Kasım 2021’de İstanbul’da düzenlenen Türk Konseyi 8. Zirvesi’nde Türk Konseyi’nin adı Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirilerek tarihi bir karara imza atılmıştı. 8. Zirve’de alınan önemli bir karar da Türk Dünyası 2040 Vizyon belgesiydi. Türk Dünyası 2040 Vizyon belgesinin amacı, Türk dünyasının siyasi, ekonomik ve kültürel entegrasyonunun yol haritasını çizmekti. Halkları, ekonomileri, kültürleri ve kurumları olabildiğince birbirine yaklaştırmak ve bu bağlamda kapsamlı iş birliği modelleri geliştirmek gibi birçok projenin bu sürede hayata geçirilmesi planlanıyor. Dünyanın yeni bir döneme girmeye hazırlandığı, parçalanmaların ve çöküşlerin yaşandığı bir evrede Türk dünyasından gelen bu adım tarihi, ekonomik ve stratejik yönüyle oldukça değerli. 17 sayfalık Türk Dünyası 2040 Vizyon belgesi incelendiğinde TDT’nin gelecekte kendine önemli bir statü ve rol biçmede bir hayli iddialı ve kararlı olduğu hemen fark edilebiliyor.

Entegrasyon ihtiyacı

Orta Asya’dan Akdeniz’e uzanacak böylesine bir örgütün varlığı güç dengesi bakımından ziyadesiyle önem arz ediyor. Türk Devletleri Teşkilatı’nın üyelerinin yer aldığı topraklar dünyanın en değerli coğrafyalarının başında geliyor. Tarihi ve kültürel zenginlik, genç nüfus, bereketli topraklar, petrol ve gaz rezervleri, ticari rotalar, lojistik ve ikmal hatları gibi bir örgüte güç katabilecek tüm faktörleri bu topraklarda görmek bir hayli mümkün. Açıkçası yüksek bir potansiyel mevcut. Kararlı ve sürdürülebilir bir planlamayla tüm güçlükler ve zorluklar zaman içerisinde aşılabilir. 2040 Vizyonu irdelendiğinde Türk iş birliğini güçlendirmek adına A’dan Z’ye tüm noktaların büyük bir titizlikle ele alındığı görülüyor.

Geçtiğimiz günlerde Türk Devletleri Teşkilatı’nın 9’uncu zirvesi Özbekistan’ın Semerkant kentinde gerçekleşti. 11 Kasım’da icra edilen toplantının teması, “Türk Medeniyeti için Yeni Dönem: Ortak Kalkınma ve Refaha Doğru” idi. Zirve sırasında Liderler, Üye ve Gözlemci devletlerin Türk bütünleşmesine ve Türk Dünyası 2040 Vizyonuna güçlü bağlılığının altını çizdiler. TDT’nin öncelikli hedefi, Türk iş birliğini geliştirecek kapasiteyi güçlendirmektir. Üye devletler arasında kültürel, akademik ve parlamenter alanlarda çok katmanlı iş birliği yapılması, ekonomik faaliyetlerin çeşitlendirilmesi, ulaşım ağlarının yaygınlaştırılması, enerji alanında stratejik ortaklıkların kurulması ve bu minvalde Güney Gaz Koridoru ve bileşenlerinin güçlendirilmesi, ortak turizm altyapısının oluşturulması, tarım ve gıda alanında ortaklıkların tesis edilmesi, Türk toplumları arasındaki birlik ve beraberlik duygusunun zenginleştirilmesi ve bu çerçevede ortak film, çizgi film, belgesel, dizi ve diğer kültürel iş birliklerinin geliştirilmesi, ortak Türk tarihi, kültürü, dili, edebiyatı ve coğrafyası ile ilgili bilimsel ve analitik araştırmaların yoğunlaştırılması, Türk toplumlarını birbirine daha da yakınlaştırmak için sporun birleştirici gücünden istifade edilmesi şeklinde birçok adımın 2040 yılına kadar güçlü bir biçimde atılması planlanıyor. Çok kutuplu uluslararası bir sistemin tartışıldığı şu günlerde, TDT’nin önünde tarihi bir fırsat durduğu çok açık. Bu uğurda, "Türk Dünyası 2040 Vizyonu" belgesinin oldukça iddialı ve ümit verici olduğu söylenebilir.

Yeni güç dengesi ve jeopolitik gerçeklik

Şurası çok açık ki uluslararası siyasi denklemde jeopolitik rekabet her geçen gün artıyor. Doğu Avrupa’dan Orta Doğu'ya, Doğu Akdeniz’den Güney Çin Denizi’ne kadar yayılmış bir çatışma alanı söz konusu. Haliyle bu güç çekişmeleri, sistemik sorunları daha kırılgan hale getirerek bölgesel güvenlik sorunlarını karmaşıklaştırıyor. Belki daha da önemlisi, tüm bu sorunların üstesinden gelebilecek iş birliği süreçlerine öncülük edebilecek lider bir ülkenin veyahut aktif bir örgütün yokluğu. Küresel liderliğin eksikliği beraberinde küresel yönetişim sorunlarını getiriyor. Kısmen Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) üstünlüğünden bahsedilebilir, ancak bu üstünlüğün artık keskin bir liderlik görüntüsü vermediği çok açık.

Son yıllarda uluslararası sistemi derinden etkileyen iki olay söz konusu. Bunlardan ilki, Amerikan gücünün gerileyişi. İkincisi ise dünya çapında ekonomik, siyasi ve askeri gücün en hızlı ve en dramatik bir şekilde yeniden dağılımı. Bunların yanı sıra, uluslararası barışı ve güvenliği korumakla yükümlü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de otoritesini yitirmiş bir vaziyette. Zira Konsey'in daimi üyeleri, kendi temel çıkarları tehlikeye düşmedikçe dünyayı etkileyen sorunlara müdahale etmede aktif bir rol üstlenmiyor. Türk Devletleri Teşkilatı’nın bir özlem veyahut bir romantizmden ziyade böylesine değişen güvenlik ve jeopolitik koşulların içerisinden doğduğunu görmek gerekiyor.

Semerkant Zirvesi’nde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC), Türk Devletleri Teşkilatı’na “gözlemci üye” olarak kabul edilmesi jeopolitik açıdan oldukça önemliydi. KKTC’nin varlığı Teşkilat’ın Orta Asya’dan Akdeniz’e uzanan bir güce dönüşmesinde önemli bir rol üstlenebilir. Ayrıca bu stratejik adım, Kıbrıs meselesinde uzun yıllardır Türk tarafının aleyhine kurulan dengesizliği de ortadan kaldırabilir. Bunun yanı sıra KKTC sahip olduğu turizm ve eğitim altyapısıyla TDT’nin uluslararası düzeyde görünürlüğünün artmasına ciddi katkılar sunabilir. Nihayetinde KKTC, Doğu Akdeniz’de jeopolitik ve stratejik açılardan mühim bir pozisyona sahip. Bu nedenle TDT ile KKTC arasındaki ilişkilerin belirli bir program dahilinde geliştirilmesi ve derinleştirilmesi bir hayli önem arz ediyor. Bu husus asla ihmal edilmemelidir.

TDT’nin önünde bölgesel ve küresel düzeyde tarihi fırsatlar durmaktadır. Türk dünyasının entegrasyonu hızlı bir şekilde sağlandıktan sonra iyi bir planlamayla orta vadede TDT, bölgesel ve küresel ölçekte barış ve istikrarın sağlanmasına önemli katkılar sunabilen bir örgüte dönüşebilir. Bu durum imkânsız değildir. Nitekim TDT’nin Semerkant Zirvesi’nde ekonomi, kültür, siyaset, dış politika ve güvenlik konularında iş birliği kararları alması, bu yönde gelişecek bir sürece işaret ediyor.