Sezen Aksu Fazıl Say ve Ahmet Kaya...

Abone Ol

         Sezen Aksu ve Fazıl Say son günlerde şarkıları ve sözleriyle gündemde olduğu için özellikle yazdım, Ahmet Kaya’yı ise yazının içerik anlamını güçlendirmek için başlığa taşıdım.

         Bu isimlerini ifade ettiğim sanatçıların tamamı hayatları, yaşantıları, ideolojileri, düşünceleri ne olursa olsun sanatçılık alanında Türk tarihinde adı olacak kişilerdir. Fakat tarihe geçtiler diye “tartışılmaz ve hataları, yanlışları görülmez” diye bir zırhları da yoktur. Sanatçılık için de zaten böyle bir kanun yoktur.

         Sanatçı yaşadığı toplum içinde o toplumun değer yargılarına, milli ve manevi değerlerine saygılı olmak zorundadır. Sanatçıyı değerli kılan topluma, insanlığa olan hizmetleri, üretimleridir. Sanatçının yaydığı ışık herkesi ayrım yapmadan kapsarsa, o sanatçı gerçekten milletin gerçek sanatçısı olur.

         Rus yazar Lev Tolstoy’un “Bir eserin, bütün insanlık için yararlı olması için, iyi ve kötüyü ayırması, güzel ve anlaşılabilir olması gerekmektedir. Sanat ancak, belli bir sınıf için değil, büyük kitleler için yarar sağladığı zaman, sözü edilebilir bir değere ulaşır.“ sözü üzerinden değerlendirirsek sanatçı bu noktayı yakalayabilmelidir.

         Sezen Aksu her kesim tarafından dinlenen bir sanatçıdır. Ama bu sanatçı, dünyada en hassas mesele olan din-peygamber konusunda “Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem’e” şeklindeki hakaretleriyle ortaya çıkarsa bu elbette tartışılır, elbette tepki görür. Sezen Aksu önceden eserleri üzerinden tartışılmış bir sanatçı değildi. Geçmişte siyasi ve ideolojik figüranlık yaptığı için tartışılıyordu. İlk defa ortaya koyduğu eser içinde Hz. Adem ve Havva’ya “cahil” ifadesi yüzünden gündemde tartışılan olmuştu. Din ve inançlar dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de çok hassastır.

         Ateist Aziz Nesin’in İslam dini üzerinden yaptığı provokatörlük Sivas’ta nelere mâl oldu hepimiz gördük.

         Şeytan Ayetleri isimli romanıyla İslam’a hakaretler eden Hint asıllı İngiliz yazar Salman Rüşdi’nin sebebiyet verdiği ölümcül provokasyonlar herkesin hafızasındadır.

         Star TV’de 1995’te “Turnike” adlı programın sunuculuğunu yapan Güner Ümit’in Alevilere yönelik hakaretinden sonra çıkan olaylar ve Güner Ümit’in ”Beni artık insanlar yok saysın, hiç Güner Ümit diye biri yaşamamış saysınlar. Güner Ümit diye biri yok.” diyerek ekranlardan çekilmesi hala unutulmadı.

         Sanatçı, yazar geniş kitleleri etkileyen insanlardır. O yüzden milletin inanç değerleri noktasında ağzından çıkanı kulağı duymak zorundadır. “Sezen Aksu tüm eserleri iğrenç olan bir sanatçı” denmiyor, burada bir eseri içinde ilk peygambere ve eşi Hz. Havva’ya yönelik hakaretlerine tepki gösteriliyor.

         Sezen Aksu bizler tarafından geçmişte bazı süreçlerle ilgili yaptığı değerlendirmeler yüzünden de eleştirilmiş bir sanatçıdır.

         Açılım sürecine “Annem ve babam, bu sürecin karşısında duranları iki cihanda lekeli kabul ediyorlar, ben de öyle görüyorum” sözleriyle verdiği destek bizim tepki gösterdiğimiz bir konuydu. PKK renklerini temsil eden bir elbiseyle sahne alması tepki gösterdiğimiz konuydu. Sezen Aksu’nun babasının, Fethullah Gülen cemaatinin en önemli okulu, İzmir Yamanlar Koleji’nin kurucu müdürü olması da bu süreçlerde üzerinde özenle durduğumuz bilgiydi.

         “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı teröre destek veren bildiriye imza atan akademisyenlere “Türkiye’yi ileriye götürecek olanlar akademisyenlerdir. Ülkemizi daha fazla küçük düşürmeden akademisyenlerin derhal serbest bırakılması gerekir. Benim fikrim budur.” şeklinde destek vermesi tepki gösterdiğimiz konuydu.

         Şarkılarını geniş kitleler dinliyor diye peygambere hakaretine, PKK’ya yakın durmasına tepki göstermeyelim mi?

         Çözüm sürecinde AKP’ye destek veren Sezen Aksu, şimdi terör örgütü PKK’ya kan kusturan AK Parti’ye niçin destek vermiyor?

         Muhalefet, Sezen Aksu hadisesine hem değer yoksunluğu penceresinden hem de şimdi Sezen Aksu kendilerinin yanında olduğu için taraflı bakmaktadır.

Sezen Aksu’ya geçmişte “sazan” diye hakaret eden CHP değil miydi?

         İzmir’de Sezen Aksu’nun adının olduğu sokağın ismini değiştirmek için imza toplayıp protesto gösterileri yapan CHP değil miydi?

Niye? Çünkü Sezen Aksu o zaman AKP’ye destek veriyor görüntüsünde olduğu için.

         CHP’li ve Ekremci kanattan Yılmaz Özdil geçmişte neler yazıyordu Sezen Aksu’ya. Hatta Sezen Aksu Yılmaz Özdil’i mahkemeye vermişti. Yılmaz Özdil yazılarında Sezen Aksu’ya “Özgürlük” şarkıları söyleyen “hümanist” sanatçılarımız bile artık gazetecilerin hapse girmesini talep ediyorsa, hakikaten ağla Firuze, ağla.” diye sitem ediyordu.

         CHP’li ve Ekremci kanattan olan Oda TV 2014 yılında “Bizi kandıramazsın Sezen Aksu” başlıklı yazılarla “Ülkedeki baskı rejimini görmek, onun destekçiliğinden vazgeçmek için babanızın açtığı cemaat okullarına mı dokunulması gerekiyordu? Bizi kandıramazsın Sezen Aksu!” şeklinde tepki gösteriyordu.

         Şimdi ise Hz. Adem ve Havva’ya hakaret eseri tartışılıp, tepki alırken CHP ve ittifak kuyruklarının tamamı Sezen Aksu’ya sahip çıkıyor.

Oysa biz dün ölçüsüz sözlerini, bugün eserindeki ölçüsüzlüğü eleştiriyoruz.

         MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin “Hz. Adem ile Hz. Havva’ya cahil demek bir sanatçı marifeti, demokratik bir hak, sıradan bir şarkı sözü olarak değerlendirilemez. Herkes aksini söylese de Milliyetçi Hareket Partisi bu görüşte olamaz, bu ilkelliğe göz yumamaz, selin akıntısına kapılamaz. Hakaret eden, küfreden, faşizan arzularını ilk fırsatta ifşa eden kim olursa olsun, bunun sonuçlarına mutlak surette katlanmalıdır.” şeklindeki sözleri bir ilke ve ölçünün bu manadaki örneğidir. Bizim Sezen Aksu için ne dünlerde yaptığımız eleştiriler için ne bugün yaptığımız eleştiriler için pişmanlığımız olmaz.

         Sezen Aksu’nun eserlerini dinlemek yahut dinleyenin çok olması demek onun yanlışlarına susmamızı gerektirir mi?

Türk milletinin milli ve manevi değerleri herşeyin üzerindedir.

         Diğer bir sanatçı olan, uluslararası ödülleri olan piyanist Fazıl Say’ın içine düştüğü basit CHP atmosferini, CHP’yi savunmak adına yaptığı pespaye yorumlarını, âleme ve berduşluğa özendiren çabalarını, uluslararası ödülleri ve dinleyenleri var diye görmezden mi gelelim?

         Fazıl Say’ın Ekrem İmamoğlu’nu savunmak adına yalana alet olmasını geçtik. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerine ondan daha kötü, her türlü terör örgütüyle aşna fişne olan, Atatürk düşmanı, Demirtaş’ın kadeh arkadaşı, Türk-İslam düşmanı Canan Kaftancıoğlu’nu CHP Genel Başkanı olarak önermesini eleştirmeyelim mi?

         Bizim ölçülerimiz var, değer yargılarımız var eleştiriyoruz. Sizin yok ve her konuda omurgasız olabiliyorsanız size daha başka ne diyebiliriz ki?

         Siz değer yargılarıyla değil, siyasi menfaatlerle hadiselere baktığınız için bizi anlamakta zorlanıyorsunuz. Bugün Fazıl Say’a sırf MHP ve Liderine basit-pespaye yorumlarla saldırdı diye sahip çıkanlar, 2019 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı konserine davet etti diye Fazıl Say’ı linç ediyorlardı. Fazıl Say bu linç atmosferini “Hayatımda verdiğim binlerce konserimde nasıl ‘konser selamı’ veriyorsam; 18 Ocak 2019 akşamı da öyle yaptım, bu sefer ‘Fazıl Say diz çöktü’ diye çamur attılar. ‘Dönek’ diyeni de oldu. Bunları okumak, duymak, beni çok üzmüştür. Ne kadar kırıcı olduğunu, bana ne kadar dert yarattığını anlatamam. Benim için çok can acıtıcıydı, yıpratıcıydı, kırıcıydı. Aylarca içime kapandım. Bu dostlarla (!) her şey bitti, yollar bir daha düzelmemek üzere ayrıldı. Pek çok sevdiğim, okuduğum insan bu maniple edilmiş algılarla yanlış şeyler yazdılar, sanki suç işlemişim gibi.” sözleriyle açıklamıştı. Yani CHP’nin sanatçıya bakışı böyle… Her konuya siyasi menfaati üzerinden değer biçiyor.

         Mesela adını yazı başlığıma yazdığım bir başka sanatçı Ahmet Kaya… İlk çıkardığı eserlerde milliyetçi eserler söyleyen bir sanatçıydı.

         İstiklal Marşı yazarımız Mehmet Akif Ersoy’un “Cenk Marşı” isimli şiirini besteleyerek en güzel de okuyan Ahmet Kaya idi.

“Ey sürüden arkaya kalmış yiğit
Arkadaşın gitti haydi sen de git
Bak ne diyor ceddi şehidin işit
Haydi git evladım uğurlar ola

Haydi git evladım açıktır yolun
Zalimlere karşı bükülmez kolun
Bayrağı çek ön safa geçmiş bulun
Uğurun açık olsun uğurlar ola
Uğurun açık olsun uğurlar ola

Eşele bir yerleri örten karı
Ot değil onlar dedenin saçları
Dinle şehit sesleridir rüzgarı
Haydi git evladım uğurlar ola”

Nazım Hikmet’e ait “Kurtuluş Savaşı Destanı” şiirini besteleyen Ahmet Kaya ne söylüyordu? :

“Kollumu salladım toplar oynadı
Kollumu salladım toplar oynadı
Karataş içinden çete kaynadı
Karataş içinden çete kaynadı

Yaşasın Urfalılar teslim olmadı
Yaşasın Urfalılar teslim olmadı

De yürü, yürü, yürü, kumandalarım yürü
Kumandanlar gidiyor, dönmüyor geri
De yürü, yürü, yürü, kahramanlarım yürü
Kahramanlar gidiyor, dönmüyor geri”

Antep’in kurtuluş yıllarını anlatan “Karayılan” isimli eseri okuyan Ahmet Kaya ne diyordu? :

“Kara yılan der ki harbe oturak
Kara yılan der ki harbe oturak
Kilis yollarından kelle getirek, kelle getirek
Ner’de düşman varsa or’da bitirek
Vurun Antepliler namus günüdür
Ner’de düşman varsa or’da bitirek
Vurun Antepliler namus günüdür
Vurun Antepliler namus günüdür”

         Milliyetçi eserler okuyan ve eserlerinde “Şehitlik, vatan, milli mücadele, Çocuk, Kardeş, Anne, Baba, Türkü, Yürek, Dost, Aşk, Acı, Yar, Sevda, Sevgi, Özlem, Hasret” içerikli terör örgütünün kavramlarıyla yanyana gelmeyecek kavramlardan sanat üreten Ahmet Kaya nasıl “Vallahi dostu özledim. Vallahi Apo’yu özledim” nakaratlı, onbinlerce kişinin katiline özel eserler yapan, PKK’lılara konser veren biri hale gelmiş, getirilmiştir? Şimdi “geçmişte milliyetçi eserleri var, dinleyeni çok” diye sonradan PKK militanı haline gelmesini hiç eleştirmeyelim mi?

         Ahmet Kaya’nın dinlemediğim eseri yoktur. Hepsini teker teker bilirim. Ama bu onun PKK’lı oluşunu eleştirmeyeceğim anlamına gelir mi? Türkiye’de Ahmet Kaya hakkında en fazla ve en ağır yazıları ben yazdım. Mesela bunlardan birisi yurt dışına kaçtığında “Arabamı şerefsizlerin ülkesinde bıraktım” dediğinde Kutlu Sesleniş dergisinde “Asıl Şerefsiz Sensin” başlıklı bir yazı yazmıştım. Yine başka bir ağır yazı yazdığımda eşi Gülten Kaya şahsıma e-posta yollamış ve orada “hukuki sonuçlarına katlanacaksınız” demişti. Benim de buna karşılık vermiş olduğum seviyeli-ölçülü cevap sonrası “Bizim çayımız emek kokar, İstanbul’a geldiğinizde beklerim” diyerek telefon numarasını ve adresini vermişti.

         Evet, Ahmet Kaya her kesimden dinleyicisi olan bir sanatçıydı. Ama bu durum onun Türk milletine olan ihanetini ortadan kaldırmıyor. Onun “Vallahi dostu özledim. Vallahi Apo’yu özledim” şeklinde teröristbaşı Öcalan’a özel şarkı yapma iğrençliğini örtmüyor. Onun adını ananlar, onu yüceltmeye çalışanlar onun PKK’lı olma yönünü de bilmelidir. Keşke sanatına milliyetçi eserlerle başlayıp, PKK’lı olarak son nefesini vermeseydi.

         Yani özetle demem o ki, sanatçıyı yüceltirken de, eleştirirken de bir ölçü, ilke sahibi olmak gerekir. Sebebi ve sonucu olan değerlendirmeler daha sağlıklıdır. Türk milletinin değer yargılarıyla barışık, ideolojisi, görüşü, dini, mezhebi, soyu ne olursa olsun her sanatçı bu toplumda başköşede yerini bulur. Ama inançları, vatanı, değerleri bölmeye çalışan sanatçılar da elbette hak ettiği tepkiyi görmelidir. Çok dinlenmek, çok izlenmek milletin milli-manevi değer yargılarından üstün bir meziyet değildir.