Tarımsal gelişim, girdilerin temini ve tarımsal faaliyetlerin sürdürebilirliği yolculuğumuzda iki ileri, bir geri ilerlerken, “hiçbir yerdeyim” noktasını geçtiğimiz andan itibaren; kendimize yabancı, ülke tarımına yabancı, dünyaya yabancı oluyoruz. “Hiçbir yerde” hissediyoruz ve “her yerde” olmak istiyoruz, olamıyoruz. “Kendimiz” bildiğimiz kendimiz de olamıyoruz. Geri de dönemiyoruz. Tarımsal faaliyetlerin devamlılığı, gıda güvenliği ve ekonomik olarak gıdaya erişim noktasında ilerisi düşünüldüğünde tüketici kaygılanıyor, çiftçi korkuyor! Âdeta “güvenilir kucaklara geri çekilmek arzu ediliyor.”

Gerek ülke politikası gerekse tarım politikasında; iktidarda olanlar iktidarın cazibesine kapılabilir. Hatta iktidar sahipleri iktidarın sarhoşluğuna kapılıp hata da yapabilir. Bu noktada en az iktidar kadar, iktidarın muhalifleri (ana ve yavru) de vebal altındadır.

Muhalefet hükümeti, bakanlarını yakından izlemeli, âdeta gölgeleme yapmalıdır. Özetle muhalefet “fren” niteliğinde olmalıdır. “Gidişatın kötü olduğu anlarda vazife frendedir.” Ne yazık ki ana ve yavru muhalefet kendisine verilen bu görevi sürekli suistimal etmektedir. Ana ve yavru muhalefetin ayakları sürekli frende! Dolayısıyla ihtiyaç olmadığı hâlde “frene basmak” kötü sonuçlara davetiye çıkartmaktır. Ayak frende, kafa da frende olduğu için yapılanların iyi mi kötü mü olduğunu ayırt etme noktasında sıkıntı yaşanmaktadır. Sürekli söylenme, ilgili-ilgisiz eleştiri, sürekli hoşnutsuzluk, sürekli mevcut durumdan şikâyet etme… Daha anlaşılır olması için ana ve yavru muhalefetin durumunu Nasrettin Hoca’nın bir hikâyesiyle anlatayım.

Nasrettin Hoca eşeğe binmiş. Görenler “Yazık, küçücük oğlanı yürütüyor” demişler. Hoca oğlunu eşeğe bindirmiş... Görenler “Yazık, yaşlı başlı adam yürürken çocuk eşeğe binmiş” diye eleştirmişler. İkisi de binmeyip, eşeğin arkasında yürümeye başlamışlar. Görenler “Bunların aklı yok, kendileri yürüyor eşeğe binen yok” diye eleştirmeye başlamışlar onları. Sonun da Hoca ellerini açmış, “Ey Allah’ım! Bu insanların dilinden kurtulabilen var mı?” diye mırıldanmış.

Kıssadan hisse, eleştiri ebedidir. Ancak “sürekli eleştiriye odaklanan ana ve yavru muhalefet, hükümeti takip etme ve frene basmada yetersiz kalmaktadır. Bu durumuyla ana ve yavru muhalefet de dolaylı olarak bu şekilde sistemden beslenmektedir.”

Tarımın içine siyaseti sokuyorsun diyenler olabilir. “Tarım, siyaset üstü bir olgudur.” Ama diğer yandan da tarım, siyasetin merkezindedir. “Siyasetsiz bir tarım olabilir ama tarımsız bir siyaset olamaz!”

O zaman siyasetten devam edelim, bizde bir ana muhalefet ve lideri var ki; tam bir evlere şenlik durumu… Sevgili Kemal Kılıçdaroğlu, Hindistan’ın efsanevi lideri Mahatma Gandi’ye benzetiliyor. “Fiziki görünüş olarak kabul edilebilir. Ama… Ne yazık ki siyasi anlayış olarak üzgünüm, yanından bile geçmiyor.” Çünkü gerçek Gandi, imparatorluğu dize getiren lider olarak adını tarihe yazdırmayı başarmış bir isimdir.

22 Mayıs 2010 tarihinden beri başarı sağlayamayıp, son zamanlarda kopya çekerek, “mevcut hükümeti bir tripot bir kamerayla yeneceğini düşünen”, önemli açıklamalar yapacağım diyerek kamera önüne geçen, halkın bildiğini tekrar halka satmaya çalışan… Her söylemiyle siyasi tansiyonu yükselten ve bu tavrıyla sadece kutuplaşmaya hizmet eden bizim Gandi ise (Sevgili Kılıçdaroğlu), üst üste defalarca seçim kaybeden lider olarak tarihe geçmeyi başardı.

Sevgili Kılıçdaroğlu: “İyi bir insan olabilir. Hatta iyi bir eş, baba, dede de olabilir ama ne yazık ki Cumhuriyet Halk Partisi’nde iyi bir forvet değil!” Devamlı top çeviriyor, sıkışınca da topu taca atıyor. “CHP’li üye ve taraftarlarının en övündükleri şey, partilerini Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olmasıdır.” Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu bir partide “Keşke gol atamayan forvet uzun süre oyunda ısrarla tutulmasaydı.”

En küçük eleştiriye bile tahammül gösteremeyen yavru muhalefetlerin durumu ise pek iç açıcı değil. “Şekeri tavan yapan huysuz yaşlı gibiler. Eleştirilerden olumsuz etkilenerek, çok çabuk öfkeleniyorlar.” 

Hazır konu açılmışken, biraz da medya eliyle yapılan muhalefetten bahsedelim. Ülkemiz ulusal basınında siyasetçilerden daha fazla siyaset yapan kalemlerin sayısı az değil. Bir kısım medya, “çamur at izi kalsın” taktiğiyle iktidara yüklenirken diğer bir kısım da iktidarın avukatlığını yapmakla meşgul... “A Haber’i izliyoruz dünya bizi kıskanıyor; Fox ve Halk TV izliyoruz ülke yanmış, bitmiş, tükenmiş durumda.” Özetle “Sistemden beslenen bir medya var!”

Ülke tarımının gidişatından sürekli şikâyet ediliyor! “Ülke tarımının bu hâle gelmesinde hükümet kadar ana ve yavru muhalefet de sorumludur.” Hâlâ ülke tarımından bihaber yaşayan bir muhalefet var! Sadece sorunları dile getiren, şov yapan, çiftçiyi gerçekten tanımayan, üreticinin derdiyle dertlenmeyen bir muhalefet var! Masa başında yeni tarım politikalarından dem vuran, sahadan uzak bir muhalefet var! Ülke tarımıyla ilgili sadece romantik söylevlere sahip bir muhalefet var! Özetle bu konumundan da son derece memnun olan, “sistemden beslenen bir muhalefet var!” Bu konuda Cem Boyner’e gönülden katılıyorum, “sistemden beslenenler sistemi değiştiremezler; azmedip, her şeye rağmen istikrarla eyleme geçmedikleri sürece…”

Son söz: Değinmeye çalıştığım konular işlerine gelmediği için “ana ve yavru muhalefet” tarafından görülmezden gelinebilir, yok sayılabilir, inkâr edilebilir hatta çok sert eleştirilerle karşı karşıya da kalabilirim… Siz, “Dünya tepsi gibi düzdür” deseniz de dünya yuvarlaktır ve dönmeye devam ediyor. Ayrıca tek yanlı bilgilerle hüküm verenlere verdiğim rahatsızlık için şimdiden özür dilerim.

Atatürk’ün Milli Mücadele yolunda ilk adımı attığı şehrimizin simgesi hâline gelmiş olan Atatürk Anıtı’na (Onur Anıtı) yapılan saygısızlığı asla kabul etmiyoruz! Atatürk Parkı’ndaki Onur Anıtı’na ip-urgan bağlayan aciz beyinler bilsinler ki “her geçen gün Türk milleti olarak Mustafa Kemal Atatürk’e daha çok bağlanıyoruz!” Siz ve sizin gibi acizleri gördükçe, onu daha çok anlıyoruz! “Sizler iple-urganla acizlik yaparken; bizler çelik halatlarla hem Atatürk’e hem de birbirimize bağlanıyoruz.”

“Atatürk bizim kırmızı çizgimizdir.”