İstanbul seçiminin yenilenmesi kararı, adeta siyasetin turnusol kağıdı halini aldı.

AK Parti'nin kurucu aktörleri, Sayın Cumhurbaşkanı’nın Cumhur İttifakı'nda ısrar etmesi sebebiyle yeni parti kurma yolunda giderek sertleşen bir tutum sergiliyor.

Ne zamandır Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a fısıltı yöntemiyle muhalefet edenler bir süredir açıkça bildiri yayınlıyor, sosyal medya üzerinden ayarlar çekiyor, kalemşörleri marifetiyle olumsuz gidişat uyarıları yapıyor.

İstanbul seçiminin yenilenmesi kararının ardından bir zamanlar havada uçuşan "evrensel hukuk" deyimi yeniden gündeme taşındı.

"Evrensel hukuk" tabelası altında, sağı ve solu buluşturan gri bir tiyatro sahnesini temaşa ediyoruz.

Muhafazakar sağın bilinen aktörlerinin dilinde liberal sol kavramlar cirit atıyor.

Türk siyasetinin klasik kelimeleriyle tarif edilebilecek bir tablo değil gördüğümüz.

Ancak solu -sağı bir araya getiren, ideolojik referansları unutturan gelişmeler beni şaşırtmıyor!

Öteden beri her şeyi fikri esaslarla izah eden biri olarak şaşırmıyorum; çünkü birilerine tuhaf gelen hareketlilik, yıllardır beynimi zonklatarak yaptığım tahlillerle deşifre ettiğim temel bir siyaset kültürünün ipuçlarını veriyor.

Çünkü inanıyorum ki bir yerde uluslararası hukuk, uluslararası toplum, evrensel hukuk, sivil siyaset, değişim gibi klişe kelimeler varsa orada özgün fikir yok demektir. Bu Anglosakson klişeler bir cümlenin içine sıkıştırılıyorsa orada milli bir çözüm beklemek ne yazık ki mümkün görünmüyor.

Biz bu Anglosakson karakterli klişeleri son kırk yıldır Türk siyasetinde duymadık mı? Türk siyasetindeki Anglosaksonlaşma son otuz yıldır kimi zaman vites büyüterek kimi zaman mevzi davranarak alan açmaya çalışmadı mı?

Açılımla, geleneksel Türk devlet sistematiğini tehdit eden Anglosakson siyaset, sivil toplum klişesiyle sosyalist ve kapitalist anarşizmi fiili siyasetin flu iklimine zerketmeyi başardı. "En iyi devlet, olmayan devlettir" sözü Plehanovcu anarşistlerden değil, liberal dudakların arasından çıktı. Paparazzi yöntemini maymuncuk gibi kullanmakla kalmayıp siyasetin temel kabullerini tartışmaya açmak için kaset komploları  politik arenaya sürüldü.

Pembe sosyalizm, yeni sağcılık, ılımlı İslam, yerel özerklik, etnik çoğulculuk kavramları doğal siyasetin argümanları değildi. Bugün daha açık bir şekilde öğreniyoruz ki Anglosakson siyaset kültürü derindir ve işlevseldir.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikan liberallerine Troçkist aşı yaparak Büyük Orta Doğu Projesi'ni inşa eden Neo-conlar 12 Eylül darbesiyle başlayan süreçte bir tür Türkiye neo-conluğu inşa çabasına girişti.

Bugün "Cumhur İttifakı" ile beliren milli barikatı yıkmak için türlü oyunlar deneniyor.

İsteniyor ki, Türkiye yeniden açılım politikasına dönsün. Suriye sınırındaki oldubittiye razı olsun.

Rasyonel akılmış gibi takdim edilen tuzağın bundan birkaç yıl evvel Türkiye’yi nasıl bir felaketin eşiğine getirdiğini unutmuş olamayız.

Anglosakson siyasetin panzehiri Türk milliyetçiliğidir. Çünkü emperyalizm, milliyetçi direnişten nefret eder. MHP’yi milli irade denkleminden çıkarmak için her yolu deneyen bir siyaset atölyesinden bahsediyoruz.

Siyasette aslında eskiyen, fersude olan yeni bir atölye çalışmasını ibretle izliyoruz.