Tarımda bakmak başkadır, baktığınızı görmek başka. Tarımda gördüğünüzü anlamak ise bambaşka bir şeydir. Bir ziraat mühendisi olarak gördüğüm, anladığım; tarım ve gıda sektörü ülkemiz ekonomisine ciddi katkılar sunacağına inancımın tam olmasıdır. Bu kapsamda tarım ve orman şûraları yapıldı. Son olarak “Su Şûrası Lansmanı” düzenlendi. Su Şûrası’nın başarılı geçmesi ve şûra çıktılarının uygulanabilirliğinin yüksek olması en büyük temennimiz.

İklim koşullarından ve meteorolojik doğal afetlerden en çok etkilenmekte olan tarım sektörü “üstü açık fabrika” olarak tanımlanır. Dolayısıyla bütün sektörlere baktığımızda, meteorolojik karakterli doğal afetlerin etkilerinde tarım sektörünün çok özel bir konumu ve önemi olduğunu görürüz.

Ülke tarımı için, “üretim, değişim ve istihdam” için, elini taşın altına koymayı bırakıp gövdesini koyan, seferberlik başlatan, vadettikleri her şeyi imkânları ölçüsünde bir bir yerine getiren/ getirmeye çalışan, “erinmeden, bıkmadan, usanmadan” çalışmalarında makamlarını bir kenara bırakıp, çalışan insanlara selam olsun!

Tarım Bakanlığı büyük bir aile, içinde barındırdığı genel müdürlükler nicelik bakımından ayrı birer bakanlık durumundadır. Problemler olabilir, olması da normaldir. Yalnız bu problemlerin varlığı ülkemiz tarımı için(şûralar, hedefler vb.) yapılmasına engel teşkil etmemelidir.

Uzmanların, sektör temsilcilerinin, tarım paydaşlarının; fikirleri, önerileri, görüşleri, tespit ve tenkitleri yapılan çalışmaları şüphesiz zenginleştirecektir. Ancak yanlış bilgilerle tarımı siyasete alet etmek, çiftçileri siyaset malzemesi olarak kullanmak, şimdiye kadar ülkemiz çiftçisinin itibarını düşürmüş ve onurunu zedelemekten öteye gitmemiştir.

Unutulan bir şeyi hatırlatmak isterim. “Siyasette manevra alanı geniştir ama tarımda öyle değil.” Bundan dolayı tarımda genellikle hep işin sonuna bakılıyor. Olayları düzeltmek, bir şeyler yapmak istiyorsak çiftçi depolarında nutuk atarak değil, olayın ilk başına, tarlaya gidilmesi, bakılması, çiftçiye sorulması gerek... Bence biraz buna kafa yormak lazım...

Bir çiftçi çocuğu olarak isteğim, dileğim, temennim, tarımsal faaliyetler içerisinde bulunan çiftçilerin güçlü olmasıdır. Çünkü tarım diğer sektörler içerisinde doğal, ekonomik, sosyal, siyasal, teknolojik ve kişisel risklerden en çok etkilenen sektördür. Bizim tüm tarım paydaşları olarak tarıma farklı bir bakış açısı kazandırmamız gerekli. Çiftçilerin sihirli dokunuşlara ihtiyacı var. Dolayısıyla çiftçileri siyasete malzeme olarak değil, tarımı ne pahasına olursa olsun, “korunacak sektör” olarak görmeliyiz.

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki; bilgi, bilim ve teknoloji üretmeyen her ülke sömürgedir. Seni ne devrimciliğin, ne solculuğun, ne sağcılığın ne Müslümanlığın, ne de İslamcılığın, kurtarır. Her şeyini dışarıdan almak zorunda kalırsın. Nanoteknoloji, metalürji, kimya, nükleer ve kuantum fiziği, genetik, yazılım, sağlık ve savunma sanayiinde bilgi, bilim ve teknoloji olarak dünya ile rekabet edemiyorsan, 3. sınıf geri kalmış ülke olma yolundasın demektir.

İleri gitmenin itici gücü ve olmazsa olmazı ahlak, adalet, özgürlük, bilgi, bilim, teknoloji, felsefe, sanat ve estetiktir. Tüm bunların ışığında, bizi bir arada tutan değerlerimiz ise soy, dil ve kültür birliğinin oluşturduğu Türklük şuurudur.

Tarımda söz sahibi olabilmek için, ilkeli durmak zorunlu bir gerekliliktir. Bizim adamımız, bizim tarafımız, bizden olan yaptı gibi suistimal alanı asla oluşturmamak lazım. Kim yaparsa yapsın, yanlışa yanlış diyebilme kabiliyetini göstermemiz gerekir. Yapılan yanlışa yanlış diyebilelim ki, yanlış düzeltilebilsin...

Bedenin yükünü ayaklar taşır, ruhun yükünü yürek taşır. Alın terinin, emeğin ne olduğunu bilen insanlarımıza, üreten tüm çiftçilerimize ve vatansever arkadaşlara selam olsun.

Ülkemiz tarımında ne söyleyecek sözümüz bitti ne de yürüyecek yolumuz…