İDEOLOJİK MİLLİYETÇİLİK VE ATATÜRK -4

Atatürk’ün siyaset oluştururken, siyaset yaparken ve devleti idare ederken öncelikle Türkiye’yi, milletimizi, ülke olarak kendimizi düşünmek ilkesi, aynı zamanda milletin, memleketin ortak bir bilinç ile dayanışmasını ve milletin genel eğilimlerine uyulmasını gerektirmektedir.

Devletin ve hükümetin programları şahıslarla, şahsi siyasetlerle değil, milletin arzu ve ihtiyaçlarına göre şekillenmelidir. Fertler, milletin ortak arzusuna ve ortak (maşeri) düşüncesine uymalıdır. O, değişik konuşmalarında bu konuları şu şekilde ifade ediyor:

“İzlediğimiz yol demek, içimizden herhangi birimizin çizdiği herhangi bir yol değildir. Bütün düşüncelerin bileşkesinin çizdiği büyük yol demektir; onun için doğrudur, isabetlidir.”

“Tarihin bazı korkunç kayıtlarını, tam uyanıklık ile hatırlatmayı faydalı buluyorum. Bir millette, özellikle bir milletin idaresinin başında bulunan kimselerde ihtiraslar ve şahsî münakaşalar, millî ve vatanî vazifenin gerektirdiği yüksek duygulara galip gelme derecesini bulduğu memleketlerde dağılma ve yok olma, sakınılması mümkün olmayan bir neticedir.”

“Devletin, içine düştüğü yok olma tehlikesinin korkunç derinliğini görmekten âciz olan zavallılar, elbette ciddî ve gerçek çareyi görmemek için gözlerini yumarlar. Çünkü o ciddî ve gerçek çare, kendilerini daha çok ürkütür.” “

Memleket, dayanışma isteyen bir birliğe muhtaçtır. Alelâde politikacılıkla milleti parçalamak, hıyanettir.”

“Milleti idarede ilkemiz, milletin müşterek ve umumî fikir ve eğilimlerine uymaktır. Bu fikir ve eğilimlerin hakikî ve ciddî olabilmesi, milletin maddî ve manevî ihtiyaç kaynaklarından gelmesine bağlıdır.”

“Milletin müşterek arzu ve eğilimine temas etmek ve onun gereklerine hayatını vermeyi hareket kuralı bilmek, gerçek yolda yürüyebilmek için yegâne esastır. Bir milletin fertlerinde hâkim olması, uyulması gerekli olan, milletin müşterek arzusu, maşerî fikridir. Bir insan, memleketine ve milletine faydalı bir iş yaparken göz önünden bir an uzak bulundurmamaya mecbur olduğu kural, milletin gerçek eğilimidir.”

“Bizim bugünkü kuvvetimizin ruhu, aslı yeni şeklimizdedir. Biz bugün, doğrudan doğruya milletin ruhuna, vicdanına, eğilimlerine uygun olan maddî ve esaslı noktalara dayanıyoruz. Hükûmetimiz,yalnız bir şahsın görüşüne bağlı olmaktan uzaktır.”

“İlkemiz, hiç kimseyi hâdiselerin sivrilttiği fertler etrafında eli göğsünde durdurmak gayesini amaç edinmez.” “Birçok âlimler, düşünürler, girişimciler zaman zaman, asır asır bu vatanı bayındır hale getirmeye, gerçek kurtuluşa eriştirmeye çalışmışlardır. Bazıları bütün kalpleriyle, vicdanlarıyla çalışmışlardır. Hâlbuki netice, bir muvaffakiyet göstermiyor. Acaba bunun sebebi nedir? Efendiler, bunun sebebi, şimdiye kadar memlekette bir devlet siyaseti, devlet programı değil, şahsî siyaset, fikirlere göre değişen programlar takip olunmasıdır. Onun için her şeyden evvel, bu millet ve memleket için bir hareket ve çalışma ilkesi oluşturmak lâzımdır. Bundan sonra yapacağımız şey, bu olacaktır.”

“Ben düşündüklerimi, önce milletimin arzusunda, ihtiyaç ve iradesinde görmeyi şart sayan ve bunu gördükten sonra ancak, uygulaması ile kendimi vazifeli bilen bir adamım. Her insanın mensup olduğu toplum için düşündüğü bin bir fikir olabilir. Fakat sağını solunu dinlemeden söylenmiş sözler, benim telâkkime göre, uzun uzun ve derin denemelerle incelenmedikçe iş sahasına çıkmazlar. Her toplumsal işte, şahsî düşünüşün umumî ihtiyaç ve iradeye uygun olduğunu hissetmemiş olanlar, mutlaka başarısızlığa mahkûmdurlar.”

“Bu memlekette çalışmak isteyenler, bu memleketi idare etmek isteyenler memleketin içine girmeli, bu milletle aynı şartlar içinde yaşamalı ki, ne yapmak lâzım geleceğini ciddî surette hissedebilsinler.”

MİLLİ SİYASET İZLEMEK

Atatürk’ün bir siyaset ve devlet adamı olarak, siyasetinin kaynağını “yurt, millet ve evrensel değerler” olarak ifade ettiğini yukarıda vermiştik. Bunun “milli, yerli ve evrensel değerlerle örtüşen” bir siyaset olduğu açıktır. O, devletin de milli bir siyaset izlemesi gerektiğini, kendi kuvvetimize dayanarak varlığımızın korunması gerektiğini, milletin boş hayaller peşinde koşturularak imkanlarının tüketilmesinin yanlış olduğunu vurgulamıştır:

“Bizim açıklık ve uygulanabilirlik gördüğümüz siyasî meslek, millî siyasettir. Dünyanın bugünkü umumî şartları ve asırların dimağlarda ve karakterlerde biriktirdiği gerçekler karşısında hayalci olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin ifadesi budur; ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir.

Milleti idarede ilkemiz, milletin müşterek ve umumî fikir ve eğilimlerine uymaktır. Bu fikir ve eğilimlerin hakikî ve ciddî olabilmesi, milletin maddî ve manevî ihtiyaç kaynaklarından gelmesine bağlıdır.”

Bizim bugünkü kuvvetimizin ruhu, aslı yeni şeklimizdedir. Biz bugün, doğrudan doğruya milletin ruhuna, vicdanına, eğilimlerine uygun olan maddî ve esaslı noktalara dayanıyoruz. Hükûmetimiz, yalnız bir şahsın görüşüne bağlı olmaktan uzaktır.”

Milletimizin, güçlü, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesi için, devletin tamamen millî bir siyaset izlemesi ve bu siyasetin, iç kuruluşlarımıza tamamen uygun ve dayalı olması lâzımdır. Millî siyaset dediğim zaman, kastettiğim mana ve anlam şudur: Millî sınırlarımız içinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize dayanıp varlığımızı koruyarak millet ve memleketin gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak... Genel olarak erişilemeyecek hayalî emeller peşinde milleti uğraştırmamak ve zarara sokmamak... Medenî dünyadan, medenî ve insanî davranış ve karşılıklı dostluk beklemektir.”

Görüldüğü üzere Atatürk’ün milliyetçilik anlayışının bir boyutu olarak “milli siyaset”, devlet yönetiminin ana damarını oluşturmaktadır. Atatürk “milli siyaset” kavramını daha çok devletin takip ettiği dış politika meseleleri bakımından ortaya koymaktadır. Atatürk’ün siyaset ve devlet düşüncesinin odağını oluşturan dış politika ve milletler arası ilişkiler yönünden milliyetçilik anlayışını önceki yazılarımızda ele almış idik. Onun için burada bu kadarla yetiniyoruz.

TEMİZ, DÜRÜST VE AÇIK SİYASET

Bir devlet adamı ve siyasetçi olarak Atatürk’ün ideolojik milliyetçilik anlayışı bakımından en çok üzerinde durduğu konulardan biri, siyasetin “temiz, dürüst ve açık” bir şekilde yapılmasıdır. Millet safsatalarla, yalanlarla aldatılmamalıdır. Milleti yönetenler, millete karşı açık, dürüst olmalıdırlar. Geleneksel Türk devlet anlayışının bütün izlerini taşıyan bu anlayış, Atatürk’ün kendi hayatında da takip ettiği bir anlayıştır. Konuyla ilgili olarak aşağıda değerlendireceğimiz o kadar önemli tespitleri vardır ki, bugünkü siyasi hayatımızın en büyük eksiği olarak görülen ve tartışılan “siyasette etik yasası” kapsamında bütün bu söylediklerinin değerlendirilmesi lazımdır.

Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda siyaset yaptığını söyleyenler veya düşünenler öncelikle ve mutlaka bu ilkeleri hayata geçirmelidir. O’na göre bu ilkeler öncelikle insan olmanın gereğidir. Bireysel hayatımızda da bu ilkelere dikkat edilmelidir:

“İnsanlar daima yüksek, temiz ve mukaddes hedeflere yürümelidirler. Bu hareket şeklidir ki insan olanın vicdanını, dimağını ve bütün insanî kavramını tatmin eder. Bu şekilde yürüyenler, ne kadar büyük fedakârlık yaparlarsa, yükselirler ve bu hareket şekli mutlaka açık olur. Çünkü alnı açık, dimağı açık, kalp ve vicdanı açık insanlar tarafından idare olunabilen toplumlar, ancak bu manada hareketlerin izleyicisi olabilirler. Fikirlerini, duygularını ve teşebbüslerini gizli tutanlar, gizli vasıtalar uygulamaya girişenler, mutlaka utanma ve sıkılmayı gerektiren, akıl ve mantığın haricinde hareket edenler olabilirler. Bu gibi işlere girişenlerin sonu, er geç acıdır.”

“Bizim yüzümüz, her zaman temiz ve lekesiz idi ve daima temiz ve lekesiz kalacaktır. Yüzü çirkin, vicdanı çirkinliklerle dolu olanlar, bizim vatanseverce, vicdanlıca ve namusluca hareketlerimizi, küçük ve çirkin ihtirasları yüzünden çirkin göstermeye kalkışanlardır.”

YARIN: NAMUSLU SİYASET