İDEOLOJİK MİLLİYETÇİLİK VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK -8-

Atatürk “Herkesçe bilinir ki siyasî partiler, belirli amaçlarla kurulurlar. Mesela, İzmir tüccarları yalnız kendi menfaatlerini tatmin edebilecek bir parti yapabilirler yahut yalnız çiftçilerden ibaret bir parti olabilir. Hâlbuki bizim partimiz, böyle sınırlı bir görüşü izleyen kuruluş değildir. Tersine, her sınıf halkın menfaatlerini eşit bir surette, biri diğerini zedelemeden temin etmeyi amaç edinen bir kuruluştur. Bunu davranış şeklimiz ispat etmektedir. Bundan sonra da böyle olacaktır. Diğer memleketlerde bu kuruluşun bir benzerini aramaya lüzum yoktur.” demiştir.

Siyasi partiler milletin sosyolojisine uygun olarak hem sınıfsal çatışmayı engellemeli, hem de millet fertleri arasında düşmanlı tohumları ekmemelidir. İçlerine girebilecek samimiyetten uzak bozgunculara dikkat etmelidirler:

“Siyaset sahasında karşılıklı faaliyetin verimli gelişmeleri, ancak vatandaşlar arasında düşmanlık meydana gelmesine yer verilmemesiyle temin olunabilir. Bunun çareleri: Partilerin içine girebilecek samimiyetten uzak ve gizli maksatlı unsurların, kanun dışında netice isteyen emel sahiplerinin bütün milletçe iğrenç görülmesi ve bir de cumhuriyet esası üzerinde çalışan partilerce bu gibilerin faaliyetlerinden daima uzak kalınmasıdır.”

Peki, siyasi partilerin programları nasıl olmalıdır? Neleri esas almalıdırlar? Atatürk bir devlet ve siyaset adamı olarak değişik konuşmalarında buna da net cevaplar vermiştir. Ona göre, siyasi partiler ve programları şahıslarla kaim olmamalıdır. Gerçeklerle uyumlu ve halkın ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde olmalıdır:

“Millet ve memleketten kaynak ve dayanak almayan ve onun gerçek menfaatleriyle hiç münasebeti olmayacak surette ya sırf teorik veya hissî ve şahsi programlar etrafında parti kurmaya kalkışacak insanların, millet tarafından benimsenme şerefine erişeceklerini zannetmiyorum. Benim, bütün hazırlıklarda ve yapılan işlerde hareket kuralı saydığım bir şey vardır; o da meydana getirilen kurum ve kuruluşların şahısla değil, gerçekle yaşayacağıdır. Bundan ötürü herhangi bir program, filanın programı olarak değil, fakat millet ve memleket ihtiyaçlarına cevap verecek düşünce ve tedbirleri içine alması sebebiyle kıymet ve saygı kazanabilir.”

“Uzağı görücü olduğu kadar milletimizin acil ihtiyaçlarına çare bulacak bir programa dayanmayan yenileşme teşebbüsleri, şahsî, ve keyfî olmaktan kurtulamaz. Bu gibi teşebbüsler, sahipleri olan şahısların değişmesi ile hatta şahsi nüfuzunun azalması ile söner gider. Diğer yönden herhangi bir programın uzun bir çalışma devresine rehber olması için memlekette bütün vatanseverlerin ona yardımcı olması gerekir. Hakikaten büyük bir kütlenin gelişme emellerini kapsamayan bir programın, başarılı ve devamlı olması ümit olunamaz.”

Atatürk, partisi ve partisinin uygulamaları hakkında vatandaşların kamuoyunda serbestçe eleştiri ve tenkitte bulunmalarını da istemektedir. Bu milli çalışmaları güçlendirecektir:

“Cumhuriyetçi ve milliyetçi olmakla beraber partimiz programından başka bir programla ve partili olmanın tabiî kayıtları dışında serbest çalışacak samimî yurttaşların ulus kürsüsünden yapacakları tenkitler ve söyleyecekleri düşüncelerle millî çalışmanın kuvvetleneceği kanaatinde bulunuyoruz.”

Bilindiği gibi, özellikle Cumhuriyet tarihimizin siyasi hayatında “muhalefetin partileşmesi” sorunlu olmuştur. Başlangıçta TBMM içindeki “gruplar” tarafından yürütülen “iktidar ve muhalefet” ilişkisi Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun 1923’de önce Halk Fırkası, sonra da cumhuriyet Halk Fırkası adı altında partileşmesi üzerine başka bir mecraya evrilmiştir. 1924 yılında muhaliflerin Kazım Karabekir Paşa başkanlığında kurduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (Partisi), Şeyh Sait İsyanı nedeniyle oluşan olumsuz ortamda kapanmak durumunda kalmıştır. 1930’da Atatürk tarafından Ali Fethi Okyar’ın ikna edilmesi ile ona kurdurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası da kısa sürede kapanmıştır. Türkiye, muhalefet partisi, dolayısı ile çok partili hayat için 1946 yılını beklemek zorunda kalacaktır.

Bu sürece bakıldığında Atatürk’ün baştan beri muhalefet konusunu önemsediğini görüyoruz. Özellikle Avrupalıların genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin siyasal sistemine getirdikleri en büyük eleştirinin Türkiye’de “iktidarın denetlenme sorunu” olduğu görülüyordu. Her ne kadar Meclis içindeki komisyonlarda iktidarın denetlendiği söyleniyorsa da bu Avrupalının anlayacağı bir şey değildi. Medeni Bilgiler kitabına el yazıları ile “Hükümeti ve Meclis’i dikkatli bulunduran, tenkit hürriyetidir.” diye yazan Atatürk, yapıcı eleştirinin, tenkidin iktidarın yanlışlarını düzeltmesine katkı sağlayacağını düşünmektedir. Bu bakımdan Atatürk’ün sağlıklı bir demokraside muhalefetin varlığını “hürmete, saygıya değer” bulduğunu biliyoruz. O bu konuda şunları söylüyor:

“Bence muhalefet, hürmete değerdir. Çünkü o da bir araştırma, bir görüş sonucudur. Fakat edilecek itirazlar anlayışlı ve uygun ve meşru sebeplere dayanmazsa muhalefet değersiz olur.”

Türkiye, muhalefet partisi, dolayısı ile çok partili hayat için 1946 yılını beklemek zorunda kalacaktır. Bu sürece bakıldığında Atatürk’ün baştan beri muhalefet konusunu önemsediğini görüyoruz. Özellikle Avrupalıların genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin siyasal sistemine getirdikleri en büyük eleştirinin Türkiye’de “iktidarın denetlenme sorunu” olduğu görülüyordu.

1924 yılında muhaliflerin Kazım Karabekir Paşa başkanlığında kurduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (Partisi), Şeyh Sait İsyanı nedeniyle oluşan olumsuz ortamda kapanmak durumunda kalmıştır. 1930’da Atatürk tarafından Ali Fethi Okyar’ın ikna edilmesi ile ona kurdurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası da kısa sürede kapanmıştır.

Bir gün, TBMM’ye bağımsız olarak seçilmiş milletvekillerinin tenkitlerinden şikâyet edilmesi üzerine şöyle demiştir:

“Elbette konuşacaklar, elbette tenkit edecekler! Biz, bu arkadaşların Meclise girmelerini neden teşvik ve arzu ettik, bir oyun olsun diye mi? Hayır efendim; bilakis biz onları gayet ciddi bir düşünce ile işlerimiz hakkındaki fikir ve kanaatlerini açıkça söylesinler, yaptıklarımızı tenkit etsinler, yani yeri boş kalan muhalefetin, bir dereceye kadar olsun, vazifesini görsünler diye Meclise getirdik, öyle değil mi? O hâlde niçin sinirleniyorsunuz, neden şikâyet ediyorsunuz? Yoksa kendinizden emin değil misiniz; yaptıklarınızda savunamayacağınız noktalar mı var? Şunu açıkça söyleyeyim ki, benim kesinlikle böyle bir endişem yoktur, bütün yaptıklarımı her zaman, her yerde savunabilirim.”

Atatürk’ün Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşu sürecinde nasıl bir aktif rol oynadığı, gayret gösterdiği bilinmektedir. Partinin kurucuları arasında kız kardeşi Makbule Hanım da vardır. O süreçte söylediği aşağıdaki sözler, onun muhalefete, siyasi eleştiriye, iktidarın muhalefet partisi veya partileri tarafından denetlenmesine verdiği önemi göstermektedir. Mesela Serbest Cumhuriyet Partisi’nin kuruluş hazırlıklarının devam ettiği günlerde söylediği şu sözler çok önemlidir:

“Tek partili bir Mecliste, özellikle o parti, hadise ve olayların ululaştırdığı bir başkanın kurduğu teşekkül olunca, o teşekküle dayanan hükûmeti mesuliyet esasına dayanan ciddî bir denetleme imkânsız olur. Ben inkılap yapmışım, bir devlet kurmuşum. Hadiseler ismimi, şahsımı, kanunlarla, Meclisle, olaylarla karıştırmış. Milletin itimadı var. Böylece devam edip gidiyor. Fakat bu doğru bir gidiş değildir. Benden sonrası ne olacak? Samimi bir denetleme kurulmadıkça hükümet de ve iş başında bulunanlar da bilinçaltlarında saklı, gizli ve hususi emel ve heveslerini, devletin gerçek ihtiyaçlarından ayıramazlar. Hükümeti ve hükümet adamlarını hatadan ve bu hatalar yüzünden devleti zararlardan korumak için bir muhalif partiye ihtiyaç açıktır. Başladığımız inkılabı tamamlayalım. En büyük emelim, Devlet Başkanlığı’ndan çekilip partinin başına geçmek ve orada milletin selâmet ve yükselmesi namına fikir ve ilke mücadelesi yapmaktır.”

Yine Atatürk, aynı zamanda yakın arkadaşı olan Serbest Cumhuriyet Partisi lideri Ali Fethi Okyar’a verdiği bir cevapta “Laik Cumhuriyet esasında beraber olmanın” iktidar ile muhalefet arasındaki ortak payda olduğunu ifade etmektedir. Atatürk’ün bu cevabın sonunda, yeni bir partinin millet işlerini serbestçe tartışmasını “cumhuriyetin esaslarından sayması” da ayrıca çok önemlidir:

“Büyük Millet Meclisinde ve millet karşısında ulus işlerinin serbest münakaşası ve iyi niyet sahibi kişilerin ve partilerin özel görüşlerini ortaya koyarak milletin yüksek menfaatlerini aramaları, benim gençliğimden beri âşık ve taraftar olduğum bir sistemdir. Memnuniyetle görüyorum ki, lâik cumhuriyet esasında beraberiz. Zaten benim siyasi hayatta bir taraflı olarak daima aradığım ve arayacağım temel budur. Bundan ötürü büyük Mecliste aynı temele dayanan yeni bir partinin faaliyete geçerek millet işlerini serbest münakaşa etmesini, cumhuriyetin esaslarından sayarım.”

SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

AFETİNAN, A., Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları, 3. Baskı, Ankara, 1998.

ATATÜRK, G. M. K., Nutuk, Cilt: I-III., Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, İstanbul, 1961-1967.

ATATÜRK, G. M. K., Atatürk’ün Maarife Ait Direktifleri, Maarif Vekâleti Ana Program Hazırlıklar Serisi: A, No: 1, İstanbul, 1939.

ATATÜRK, G. M. K., Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C: I-V., Ankara, 1945- 1972.

ATATÜRK, G. M. K., Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Cilt: IV. (1917-1938), Derleyen: N. Arsan, Ankara, 1964.

Atatürk’ün Başlıca Nutukları (1920- 1938), Derleyen: H. Melzig, İstanbul, 1942.

Atatürkçülük (Birinci Kitap), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1983.

Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Milli Eğitim Bakanlarının Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri, Cilt: I., Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1946.

GÜLER, A., Atatürk ve Milliyetçilik, Halk Kitabevi, İstanbul, 2020.

GÜLER, A., Cumhuriyete Ruh Veren Adam: Ziya Gökalp, Halk Kitabevi, İstanbul, 2018.

KARAL, E. Z., Atatürk’ten Düşünceler, 2. Baskı, İstanbul, 1981.

KOCATÜRK, U., Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1999.

TANERİ, A., Türk Kavramının Gelişmesi “Ne Mutlu Türküm Diyene”, Ankara, 1983.