Siyasi partiler toplumda yer alan bireylerin temsili görevini üstlenerek belli bir amaç etrafında toplanan siyasal alanın vazgeçilmez unsurlarıdır. Anayasamızın 68. maddesinde “demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru” olarak ifade edilen siyasi partiler demokratik sürecin olmazsa olmazları arasında yer alırlar.

GELİŞMELERE AÇIK

Siyasi partiler, her siyasal kültürün ortaya çıkardığı kendine özgü yapılanmalar olsa da, dünyada yaşanan olaylardan hızlıca etkilenecek kadar da uluslararası gelişmelere açık bir alan içinde bulunmaktadır. Ülke içinde ve dışında oluşan gelişmeler siyasal partilerdeki demokrasi anlaşıyışına da yansımıştır. Özellikle demokrasiye kast eden örnekler gözönünde bulundurularak mücadeleci demokrasi anlayışı siyasal alana dahil edilmiş, bu çerçevede sivil ve siyasi özgürlükleri koruma amacıyla siyasi sürecin demokrasi karşıtı aşırı akımlara kapatılması gündeme gelmiştir. Demokratik devletlerin bu yönde anasayasal düzenlemelere gittiği ve siyasal partileri yasal sınırlar içerisinde hareket etmek üzere bir takım kuşatmalar içine aldığı, Avrupa İnsan Hakları komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatları ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan “demokratik hukuk devleti” anlayışının da bu yaklaşımı koruduğu görülmüştür.

Türk siyasal hayatında siyasi partiler ilk kez 1965 yılında bir kanuna kavuşmuştur. 1980 darbesi siyasal partiler için bir kırılma niteliği oluşturmuştur. Anayasal statünün darbeden nasibini alması sonrasında siyasal partilerin de yeni bir yasayla karşı karşıya kalması süreci başlamıştır. Şu an yürürlükte olan 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu 22.04.1983 tarihinde kabul edilmiştir. Bu Kanun ile siyasi partilerin kuruluş, teşkilatlanma ve faaliyetleri yeniden düzenlenmiştir.

ÇEŞİTLİ YASAKLAR

2820 sayılı Kanun’un 78 ve 98. maddeleri, “Milli Devlet Niteliğinin Korunması, Atatürk İlke ve İnkılaplarının ve Laik Devlet Niteliğinin Korunması ve Çeşitli Yasaklar” olarak başlıklandırılmıştır. Bu maddelerde, “demokratik devlet düzeninin korunması ile ilgili yasaklar”, “bağımsızlığın korunması, devletin tekliği ilkesinin korunması, azınlık yaratılmasının önlenmesi, bölgecilik ve ırkcılık yasağı, eşitlik ilkesinin korunması” “Atatürk ilke ve inkılaplarının korunması, Atatürk’e saygı, laiklik ilkesinin korunması ve halifeliğin istenemeyeceği, dini ve dince kutsal sayılan şeyleri istismar yasağı, dini gösteri yasağı, Diyanet İşleri Başkanlığının yerinin korunması” hükümlerine yer verilmiştir.

Ülkemizde bugüne kadar 30 parti bu yasakların ihlali gerekçesi ile Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştır. Siyasi partilerin 1980 öncesi dönemde kapatılma gerekçelerine bakıldığında daha çok 648 sayılı Kanun’un 89. maddesinde yer alan “azınlık yaratılmasının önlenmesi” ne ilişkin yasak maddesinin ihlalinin söz konusu olduğunu görmek mümkündür. 1980 sonrası süreçte ise, 2820 sayılı Kanun’un 78. maddesinde yer alan demokratik devlet düzenine yönelik yasakları düzenleyen hüküm de kapatma gerekçesi oluşturmuştur. Kapatma davalarında gerekçe olarak ön plana çıkan bir diğer hüküm 80. maddede yer alan, “..Türkiye Cumhuriyetinin dayandığı Devletin tekliği ilkesini değiştirmek amacını güdemezler ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar.” hükmü ile 81. maddedeki “Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli veya dini kültür veya mezhep veya ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri süremezler. Türk dilinden veya kültüründen başka dil ve kültürleri korumak, geliştirmek veya yaymak yoluyla Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını güdemezler ve bu yolda faaliyette bulunamazlar. Tüzük ve programlarının yazımı ve yayınlanmasında, kongrelerinde, açık veya kapalı salon toplantılarında, mitinglerinde, propagandalarında Türkçe’den başka dil kullanamazlar; Türkçe’den başka dillerde yazılmış pankartlar, levhalar, plaklar, ses ve görüntü bantları, broşür ve beyannameler kullanamaz ve dağıtamazlar; bu eylem ve işlemlerin başkaları tarafından da yapılmasına kayıtsız kalamazlar. Ancak, tüzük ve programlarının kanunla yasaklanmış diller dışındaki yabancı bir dile çevrilmesi mümkündür” hükmüdür. Kapatma davalarında öne çıkan diğer maddeler ise “siyasal partinin yasak eylemlerin odağı olması durumu”dur. Kanunun 101 ve 103. maddelerinde yer alan, “…bir siyasi partinin tüzük ve programının Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olması, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlaması, suç işlenmesini teşvik etmesi…” gibi hükümlerin ihlal edilmesi kapatma gerekçesi olmuştur. Anayasa Mahkemesi bu maddelere dayandırdığı gerekçelerinde siyasi partilerin siyasal sınırlarını da belirlemiş olmaktadır.

DEMOKRASİYE AYKIRI

Avurupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında, siyasi parti özgürlüğünün sınırlanması için yapılan müdahalenin kanuni, meşru bir amaç için yapılmış ve demokratik bir toplumda gereklilik oluşturması aranmaktadır. Özellikle demokrasiye aykırı, demokrasinin yok edilmesini amaçlayan ve düzenlenen hak ve özgürlükleri tanımayan siyasi partilerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin korumasından yararlanamayacağı belirtilmiştir.

Mahkeme, siyasi parti özgürlüğü ile ifade özgürlüğü arasında bir bağ kurmuşsa da, bu özgürlüğün devletin ve toplumun korunması için sınırlanabileceğini de açıkça kabul etmiştir. Siyasi partilerin şiddete teşvik eden ya da herhangi bir terör örgütü ile organik bağının olduğunu gösteren açıklamaları Sözleşme’nin 11. maddesinde yer alan “Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir” hükmünün koruma kapsamı dışında kalmaktadır.

TERÖRLE ORGANİK BAĞ

2003 yılında İspanyol Yüksek Mahkemesi oybirliği ile Herri Batasuna ve Batasuna partilerinin temelli kapatılmasına karar vermiştir. Yüksek Mahkeme kararını, her iki partinin de hem İspanya’da hem de dünyanın birçok ülkesinde terör örgütü olarak kabul edilen ETA ve KAS ile organik bağının bulunduğu gerekçesine dayandırmıştır. Her iki partinin de ETA tarafından kontrol altında tutulmakta olduğu belirtilmiştir. Özellikle, Batasunalı bir belediye başkanının bir teröriste destek mitingine katılması, 2002 yılında Santa Pola terör saldırısını kınamayı reddetmeleri, İspanyol Devletini soykırımcı olarak niteleleyip, baskılara karşı Bask halkının örgütleneceğini ve savaşacağını ileri sürmeleri, ETA’nın devlete karşı koymak için tüm araçları kullanmayı gerekli gören bir örgüt olduğunu savunmaları, Batasuna tarafından yönetilen belediyelerde ve bu partinin internet sitesinde yasadışı ve Avrupa terör örgütleri listesinde yer alan Gestoras Pro-Amnistia örgütünün anagramının yer alması delil olarak gösterilmiştir.

Her iki parti de AİHS’nin 11. maddesi ihlal edildiği iddiası ile AİHM’e başvurmuş, mahkeme sunulan delilleri değerlendirerek bunların terörizme destek mahiyetinde olduğuna karar vermiştir. Siyasetçilerin terörizme yönelik sessizlikleri ve kınamada bulunmamalarının bir destek eylemi kadar etkileyici olabileceği ifade edilmiş ve kapatma kararının sözleşmeye aykırılık teşkil etmediği belirtilmiştir. Bu karar, terörle ilişkinin kriterleri konusunda önemli bir farkındalık oluşturmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, AİHS ile demokrasi arasında bir bağ olduğunu ifade ederken, toplumun idealleri ve değerlerini zayıflatmak ya da yok etmek için Sözleşme’nin hükümlerinden yararlanmanın mümkün olmaması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu tür argümanları benimseyen bir siyasi partinin demokratik yöntemlerle başa geçtikten sonra demokrasiyi ortadan kaldırmasının muhtemel olduğu, bunun Avrupa tarihinde birçok örneğinin bulunduğu da belirtilmiştir.

TEMEL KONULAR

Mahkeme, siyasi partilerin demokrasinin özüne aykırı olduğu kabul edilen ifadelerinin hiçbir şekilde demokratik hoşgörü ile bağdaşmayacağını benimsemiştir. Siyasi partilerin, demokratik rejimi ve anayasal düzeni tehdidi somutlaştırdıkları ölçüde kapatılması, gerek iç hukukumuz gerekse uluslararası hukuk açısından kabul edilen bir yoldur. Siyasi partilerin Devletin temel ilkelerine ve örgütleniş biçimine aykırılık, şiddete teşvik niteliğindeki söylem ve eylemleri ile demokrasiye aykırı söylem ve eylemleri parti kapatılmasını gerektiren temel konular içerisinde yer almaktadır. Yönetici ve üyelerinin beyan ve eylemleriyle demokratik hukuk kurallarının kabul etmeyeceği şekilde terör örgütleriyle birlikte hareket ederek devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve ortadan kaldırmayı amaçlayan siyasi partilerin akıbetinin kapatılmak olması da hukukun ve demokrasinin gereğidir.