Mesele sahiden “Biz Nazım’ın tarafıyız, siz Atsız’ın tarafı”, meselesi mi..? Silüetler değişiyor ama meseleyi böylesine basite indirgeyerek hainliğe perde çeken kara zihniyetler değişmiyor. 1944 davalarını da iki edebiyatçı arasına sıkıştırıp gerçekleri edebiyatla makyajlamıştılar. Sovyetlerden esen vahşi rüzgâr ile raks edenler, bu rüzgârın yıkıcı gücüne karşı, vatan için milliyetçi bir serzenişte bulunanları, tabutluklarda susturmaya çalışmıştı. Hâlbuki cihanın en büyük gençlik hareketinin can suyunu verdiler ve susturmak istedikleri seste boğulup gömüldüler tarihe… Şimdi yine aynı terane, tüm hainliklere perde çekip olayı edebiyatla makyajlayarak kendilerini güvercin gibi pazarlıyorlar. Meclisin duvarlarında aşağılık bir pazarlık ve bu pazarlığa tutulan alkış yankılanıyor. Masumların canına acımasızca kıyan teröristlere karşı sempatisi ile tanıdığımız Sovyet artığı Barış Atay, “Biz tüm insanlığı kucaklarız” edebiyatıyla ahmak kandırıyor. Bunlara sormalı, “Safi olarak insanları mı seviyorsunuz yoksa ‘katil’ insanları mı seviyorsunuz..?” İkisinin arasında uçurum var, insan seven insanı öldüreni sevemez, bu aşırı hoşgörü edebiyatı bize tarihe damga vurmuş hainleri anımsatıyor da… Hani sihirbazların sahnede bazı basit numaraları vardır ya değişmez ama her daim de seyirciyi ikna edip kendini alkışlatır. Aynen o hesap, her dönemde de böyle hoşgörü anahtarı ile milletin zihin kapılarını zorlayanlar var. “Hoşgörü, insancıllık, savaşa hayır, özgürlük, demokrasi…” Bu kelimeleri en çok kim haykırıyorsa, en büyük sahtekârın o olduğunu tarih bize defalarca gösterdi. **Küresel bir hoşgörü dalgası yayıp kendi milletine ve evladına zulüm edenler**, insancıllık iddiası ile insanı atıp katiline sarılanlar, savaşa hayır mavalı okurken teröristin kurduğu pusulara sessiz kalanlar, özgürlük deyip de milletin özgürlük alanına saldıranlar, demokrasi çığlığı atıp da kendi düşüncesinde olmayanları yok sayanlar… Ahmak kandıran cinsten bir söylem soytarılığı yapıyorlar. *Yahu size aklı başında olan, kim inanır..?

Tabii biz çok okuyoruz küstahlığı ile hikâyelerden çıkamamış insanları güzel kandırıyorlar… Okumak var, okumak var. Kendi görüşü dışında bir şey okumamış, o görüşü de hikâyelerde satır aralarına sıkıştırılan yaftalardan kazanmış güruh, karşı tarafı kendine empoze edilen kadarıyla biliyor. Yani esasında bunların düşüncesi de kendi düşüncesi değil, doldurulmuş beyin bunlar. Hazırda asker gibi bekliyorlar, sonra sahtekârın biri çıkıyor, bir edebiyat makyajıyla süsleyip satıyor cümlelerini… Bu bilmeyen çok bilmişler de alkışlarla bu kirli pazarlığa destek oluyor. ***Kanlı rejimlerin, eli kanlı teröristlerin onulmaz savunucusu olarak barış(!) güvercinliği taslayan ve tüm insanlığı kanlı elleri ile kucaklayan Barış Atay’ın “Biz Nazım’ın tarafıyız, siz Atsız’ın” cümlesinden sonra sosyal medyada alkış tutan herhangi birini çevirip Atsız’ın bir eserini sorsak dut yemiş bülbül gibi susar. Tabii bir küstahlık var, ezberlerinden saldırabilirler de, çünkü bu cenah demokrasinin onulmaz savunucuları(!) olarak asla kendisine aykırı bir düşünceyi kabul etmez ve yanlışını da göremez. Ne münasebet canım yani, onlar aydın(!) hata bizim, değil mi ama… Adamlar her koşulda her alanda bölücü, hep bi biz, siz edebiyatı… Ama duygu sömürüsüne gelince ‘biz herkesi kucaklıyoruz’ yalanları… Sizin kucakladığınız tek şey terörist cenazesi! Türkiye Cumhuriyeti’nde de terörist cenazesi kucaklayan bizden değildir, insan safında da değildir. Edebiyat, milletin kanına bulaşmış ellerinizi temizlemez.*

Hani haberler oluyor, işte makyajla bambaşka bir insan oldu, yok evlendiği gece adam kadını tanıyamadı vesaire… Edebiyat da bazıları için o makyaj olarak kullanılıyor. Süslü cümlelerle milletin gönlüne taht kurup sonra o tahttan çirkinliklerinin hükmünü sürüyorlar. Bunlar neyi savunduklarını da bilmiyor ki aynı anda bildiğimiz kadarıyla beş kadına âşık olanlarla aşkı tanımlıyorlar. Sonra da İslam’a yaftalayarak ikinci, üçüncü eşi alan sapıkları eleştiriyorlar. Biri de demiyor ki “Yahu sizin o sapıklardan farkınız ne..? Bilinçli mi konuşuyorsunuz hakikaten..?” Zihin ipleri kim bilir kimin elinde, akılları ortalık malına dönmüş, sırf saldırmak için hariçten gazel okuyup duruyorlar. Ne savunduklarına hâkimler, ne de abuk sabuk tanımlarla tanımladıkları kavramlara hâkimler… Sanıyorlar ki edebiyat kutsal bir şey, edebiyat yapan kutsanıyor. Yok öyle bir şey, maalesef söz sanatlarını dili ve mahareti olan herkes yapabilir, elbette ki yüreğini satırlara akıtanları hürmetle tenzih ediyorum. Zaten onlar yaşamları ile de arif olanlara hikmet dağıtıyor. Sözü dallandırıp budaklandırsak kökleri magmaya, dalları ise gök kubbeye varır, öyle ki derin bir mesele… Yani bu mesele dediği gibi biz Nazım, siz Atsız meselesi değil. Cevaben dediğimiz gibi; *“Siz bu vatanın haini, biz ise evladıyız.”* meselesi.

“Tiyatro bitti. Beklemeye lüzum görmüyorum !” Hüseyin Nihal Atsız