Bir maşa ile gündeme bomba niyetine bırakılan, geçtiğimiz haftayı işgal etmeye çalışan ama bekledikleri etkiyi göremeyip yine hüsrana uğrayanlardan bahsedelim biraz. Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan rektör ile bombanın fitilini ateşlediler. Tabi bu ucuz kaos numaralarının artık miladı dolduğu için bomba bekledikleri yıkımı getirmedi. Aksine yuhlamalara karşı samimiyetle el uzatan ve kariyeriyle de yetkin biri vardı karşılarında… * Elbette ki üniversiteler özerk bölgelerdir, fikirler hürdür, üniversiteler bilim basamaklarının ilim ile aşılacağı yerdir. Yani üniversitede makamların anahtarı ilimdir.

Ama bu teorik durum maalesef pratikte böyle değil. Herkes kendi adamını kayırıyor ve bunu en çok da Boğaziçi’ne atanan rektör için eylem yapanlar yapıyor. Bakın bu gün Türkiye’de bu cenahın kurtarılmış bölge olarak ilan ettiği üniversiteler var. * Fırat Yılmaz Çakıroğlu neden öldürüldü? Kim öldürdü? Kiminle mücadele içindeydi? … Hafızaları biraz tazeleyelim, üniversiteyi kurtarılmış bölge olarak ilan eden, terör faaliyetleri yürüten öğrenciler(!) ve onlara destek olan rektör, dekanlar, hocalar … Fırat Yılmaz Çakıroğlu, okuduğu okulda bunlarla mücadele ediyordu, eğitim için, hakikaten eğitim için … Soralım şimdi, bu Boğaziçi’ndekiler o zaman kış uykusunda mıydı..? Ya da çok duyarlı ODTÜ öğrencileri..? O gün neden hoplamalı zıplamalı yuhlamalı bir eylemle ses çıkaramadılar? Olaylara gösterilen tepkiler kadar, sessiz kalışlar da kimin niyetinin ne olduğunu ortaya koyar. Ne özgürlük, ne adalet, ne hak, ne hukuk, … haykırdıkları hiçbir kavramı adaletli olarak savunmuyorlar.

Kendine Müslüman diye bir tabir vardır ya aynen o hesap. Bunların her haykırışı, sadece kendi çıkarları için. Üniversiteleri kör zihniyetlerinin, hain propagandalarının meskeni haline getirmeye çalışıyorlar, üniversitelere kendi imajlarını biçiyorlar ve kurtarılmış bölge ilan ediyorlar.

* Kendi düşüncesinde olmayanı insandan bile saymıyorlar. Bu zihniyeti koruyan akademisyenler(!) de, kendi düşüncesine itaat etmeyen öğrenciye eğitim hakkı tanımıyor. Kendileri adam kayırmanın, eğitim imkanlarını farklı niyetler için kullanmanın piri olmuş… Bu herkesin gözüne batan çok net bir tablo…

*** Yani milletin gözüne soka soka biz üniversitelerde at koştururuz, sizden biri bir yerlere gelirse de karşısında dururuz, diyorlar. Bu sadece üniversitelerde böyle değil ki daha bariz bir örnekle mercek altına alırsak, tiyatro-sinema sektörü apaçık bir örnek. Aynı zihniyet.. Aykırı, eylemsel, baskın sol cenah. Bakın bir çok kez şahit oluruz, devletimin yanındayım imajı çizen sanatçıların linçlenerek sektörden dışlanışına… Ama ne kadar devlet düşmanı varsa hepsi Kral, kim iktidarı daha sert eleştiriyorsa o en usta oyuncu…

Yıllarca her dizi ve filmde, üniversitelerde terör estiren, milli ve manevi değerleri ezip geçen, kaos oluşturan, cinayet işleyen, kavgacı ithal gruplar “kahraman” vurgusuyla işlendi, adlarına türküler yakıldı, şarkılar bestelendi. Ama bunların karşısında duran, değerlerini savunan, saldırılara karşı tepki veren ülkücüler kavgacılar olarak anıldı. Her dizi ve filmde aba altından kötü karakterlere milliyetçi yahut sağcı roller biçildi. Adım attıkları alanı mesken bilip, kurtarılmış bölge olarak ilan ettiler ve propagandalarını yaptılar, kendilerini akladılar ve kendi meziyetlerini de karşıya yaftaladılar. İşte böyle böyle kendilerini adaletin uzvu ilan ederek en ufak bir fırsatta leş kargası misali atağa kalktılar, her daim eylemsel bir imaj çizdiler. Biz yürürüz devlet dize gelir tehditleri savurdular. Hatta bir ağaç nasıl hainliğe meze edilir konulu Gezi olaylarını çıkararak aslında kendilerini de belirgin bir şekilde ifşa ettiler. Sonra da sanki Kurtuluş mücadelesine denkmişçesine, her olayda Gezi hatırlatması ve tehditi savurdular. Bu hafta Boğaziçi’ndeki grubun da niyeti Gezi misali bir olayın fitilini ateşlemekti, daha doğrusu onları meydanlarda kukla gibi kullananların niyeti … Ama zıplayıp hoplayıp olayı alakasız gruplara bağlayıp bir kez daha * Siz nasıl eğitileceksiniz? * sorusunu sorduran “eğitim sizin neyinize” dedirten etkisiz bir eylem gerçekleştirdiler. Kendilerini ülkenin aydını ilan eden, üniversiteleri bu kör ufukları ile sahiplenen eylemsel gençlik ve tasmalarını tutan sahipleri; yeri geldi mi virüs için devlete önlem almıyor, yasak koymuyor vesaire diye söverken dip dibe gelip kaos yaratmayı caiz sayıyorlar. Sonra da dillerde aynı adaletsiz sloganlar… Sanki tüm Türkiye ayaklanmışçasına koparılan yaygara, korku salınımı, kaos yaratma çabası … Türkiye twitterda tweet atan üç beş kendini bilmez kukladan mı ibaret..?

Tarihe bir bakalım, sonucunda dağları dize getiren, çağ açıp çağ kapatan eylemler kimlerin harekete geçişi ile oluyor..? Milli Mücadele buna gayet isabetli bir örnektir. Milli bir ayaklanma, harekete geçiş ve zafer! İşte bu milletin dinamik yapısı, eylemsel gücü ancak budur: milli ve manevi saf! Diğer ithal gruplar, ancak artçı depremler misali milletin gazını alır. Her fırsatta tekrarlanacağını ima ettikleri Gezi de işte bu kadardı.