Duygusalım!

Etkilenirim çevremden… Çevremde olan bazı olaylardan, çabuk da atamam üzerimden. Özellikle bir Anadolu çocuğu olarak…

Yozgat’ın bir köyünde yaşamışım, görmüşüm yoksulluğu. Sıkıntıları bizzat kendim yaşamışım. Köyümde, etrafımda hep böyle…

Çevremde imkânsızlıklar içinde boğuşan; hayatını kendi elleriyle kazanmaya çalışan insanlar oldu hep.

Bu yaşanmışlığın üzerimde her zaman bir etkisi vardır.

Etrafımda özellikle bir köylü, bir çiftçi görürsem umursamaz olarak davranamam.

Bana ne deyip geçip, gidemem.

Köy ziyaretlerinde çiftçilerin ikramında aşamam sınırımı, tadımlık harici alamam hiçbir şey. Bilirim ki yoğun bir emek sonrası elde edilmiştir o ürünler.

Alışverişte pazarlık edemem, çiftçinin tartıda, parada gözü yoktur. Her zaman para geçmez. Bazen ücreti bir “Allah razı olsun” bazen de “canın sağ olsun” ‘dur.

Veresiyenin günü yoktur, “ne zaman para eline geçerse verirsin” der ve piyasada bulamayacağınız en saf, en taze ürünü alırsınız…

Kurulan halk pazarlarında gözlerim onları arar, ya pazar girişlerinde ya da çıkışlarında. Göremezsem eğer sokak köşelerine bakarım, pazarlık yapmaya utanan o masum yüzleri görmek için.

Alacağım üründeki o katkısız saflığı görürüm köylü teyzemin yüzünde. Gönül rahatlığıyla yaparım alışveriş… Etmem pazarlık!

Bu hikâye zaman zaman kaybedilen insanlığı, sahip çıkamadığımız, hayatımızda fazla yer veremediğimiz ama bizler için gece gündüz çalışan, umutlarını, hayallerini toprağa eken çiftçilerimizi ve değerlerimizin varlığını anımsatan bir hikâyedir.

Kadın, yumurta satan yaşlı teyzeye seslendi:

-“Yumurtaları ne kadara satıyorsun?”

Yaşlı teyze cevap verdi:

-“Tanesi 1 lira” deyince, Kadın:

-“5 liraya 8 yumurta alacağım, yoksa gideceğim” dedi.

Yaşlı teyze şöyle cevap verdi:

-“Gel istediğin fiyata al.”

Yaşlı teyze, belki de bu iyi bir başlangıç olur çünkü bugün tek bir yumurta bile satamadım” diye düşündü.

Kadın, yumurtaları aldı ve kazandığını (!) hissederek çekip gitti.

Aynı kadın arabasına bindi ve arkadaşıyla lüks bir restorana gitti.

O ve arkadaşı, istedikleri her şeyi sipariş ettiler.

Biraz yediler ve sipariş ettikleri birçok şeyi de yemeden bıraktılar.

Kadın, hesabı istedi.

Yemek ona 150 TL’ye mal oldu.

Garsona 200 TL verdi ve “üstü kalsın” dedi.

Neden restorandaki cömertliğimizi bir çiftçiye, bir köylü teyzeye gösteremiyoruz?

Neden çiftçiyle kıran kırana pazarlık yapıyoruz?

Neden çiftçilere para verirken elimiz titriyor?

Marketlerde veya büyük alışveriş merkezlerinde barkottaki fiyat haricinde bir kuruş pazarlık yapabiliyor muyuz?

Ya da 2.99 fiyatın 99 kuruşunu almayın, düz 2 TL yapalım diyebiliyor muyuz?

Unutmayalım sadece bizler tüketici değiliz. Çiftçi de köylü de birer tüketicidir. Her anlamda çiftçilere destek olmalı ve onlara dokunmalıyız. Özellikle küçük ölçekteki üreticilerimize her zaman destek olmalı ve nefes almalarına yardımcı olmalıyız.

Unutmayalım ki gıda çeşitliliğimiz ve zenginliğimiz küçük ölçekteki çiftçiler sayesindedir.

Küçük ölçekteki üreticilerimizin şah damarının kesilmediği, onlara gün batımı yaşatılmadığı, ölü hücrelerinin canlandırıldığı bir ülke olmak dileğiyle…