Anti-Amerikanist söylem bir dönemin Sol’unun kendisini var ediş ve tanımla biçiminin başında gelir. Amerika işgalci ve küresel emperyalisttir, proleterin en hakiki düşmanıdır. Zamane Solcularının ABD karşıtlığı ideolojik bir tapınma halidir. Banka soyarken bile ABD emperyalizmiyle mücadele ettiğini düşünen Sol, 6. Filo eylemleriyle ideolojik coşkusunun Nirvana’sına ulaşır.

Türkiye Sol’unun 1960’lar sonrası hareketlenmesi MDD’cilerin (Milli Demokratik Devrim) teorik etkisi altında kalır. Bunlar, Kemalist devrimi yarım kalmış bir anti-emperyalist hareket olarak görürler ve sosyalizme Türkiye’ye özgü şartlar altında entegre olmak için milli unsurlara dayanan bir devrim modeli tasarlarlar. 12 Mart 1971 Muhtırası bu gruba yöneliktir. MDD’ci hareket, uçtaki Sol’un Kemalizm’den ve milli unsurlar rabıtasından kopmasıyla tasfiye olmuştur.

Dönemin Türkiye Solu, emperyalizmler arasında seçmece bir tavır takınır ve Sovyet türünden emperyalizme sempatiyle eğilir. Lenin’in ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkı düşüncesine yaslanarak Türkiye’deki etnik ayrılıkçılığı koynunda besler. Bugünkü PKK hareketinin gelişiminde, önce TİP’in başlattığı Doğu Mitingleri, sonra Devrimci Sosyalistlerin “Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkı” zırvalıkları büyük pay sahibidir. Yine de Sol’un Amerikan düşmanlığında bir rijitlik vardır: “Türkiye NATO’dan çıkmalı, topraklarımızdaki ABD üsleri kapatılmalıdır.”

Sol’un ABD’nin karşıtı olmakla övünmesi, Sovyetlerin dağılışıyla dizlerinin üstüne gelir. Sol’un derinliklerinde büyüyen PKK, Bolşevik komünizminin sembolü orak-çekici paçavralarından kaldırır ve rakipsiz kalan Batı emperyalizmine selektör yapar. 1990’lardan sonra Sol, neoliberal dönemin küresel emperyalizmince desteklenen tüm bölücü ve ayrıştırıcı kavramların kuyruğuna takılmış bir görünüm arz eder. Fukuyama’nın “tarihin sonu” dediği tek kutuplu küresel düzenin güvenliğini sağlamak için milletleri atomize hale getirmeyi amaçlayan mevziler, en çok da Sol’a kazdırılır.

Bugün şeytani emellerini daha vahşi, daha sömürgen, daha haysiyetsizce sürdüren bir Amerika olduğu halde, Sol onun düşmanı değil, sadık müttefikidir. Etnik hareketlerin kışkırtılması, tercih düzeyine indirgenen cinsel kimlik vurgusu, aşırılaşmış feminist hareketler, milli birliğe ve toplumsal bütünlüğe Sol mevziilerden fırlatılan havan toplarıdır.

Türkiye Solu anti Amerikancılığı ideoloji ajandasından silmiş olmasaydı, Amerikan emperyalizminin bölgemizdeki hedeflerine karşı mücadele veren Türk devletine bu denli şedit bir düşmanlıkta bulunur muydu?

Eğer vatansever bir karakter ortaya koyabilseydi, ABD Başkanı’nın “Erdoğan’a karşı desteklenecekler” listesinde yer alabilir miydi?

Dünün Sol’u, ayrılıkçı hareketlere olan sempatisini Lenin’in ulusların kendi kaderini tayin hakkına dayandırıyor ve ulusal hareketlerin desteklenmesini sömürgeci emperyalizmden kurtuluş yolu olarak meşrulaştırıyordu. Şimdi Sol, Büyük Kürdistan mezelletinin ardında sürünürken, en büyük emperyalist ve sömürgeci olan ABD’nin kanatları altında büyüyen bu projede anti-emperyalist haysiyet bulmaya çabalıyor. Sovyetik dönem sonrası Sam Amca’nın sıcak kucağına oturan Sol’un ideolojik namusu, ABD’nin PKK’ya gönderdiği yardım tırlarının altında ezildikçe eziliyor. Geriye yalınkat bir emperyalizm uşaklığı kalıyor.