Kahramanmaraş merkezli ve 11 ilimizde büyük yıkıma neden olan yüzyılın felaketi olarak değerlendirilen iki deprem meydana geldi. Bu iki büyük depremin tetiklemesine bağlı olarak birçok ilimizde yeni depremler ve artçı depremler gerçekleşti. Dünyanın hiçbir ülkesinde üst üste yaşanan böyle yıkıcı depremler görülmemiştir.

Türkiye, depremin meydana geldiği andan itibaren seferberlik ruhuyla, devletiyle ve milletiyle bu büyük afetin oluşturduğu hasarı telafi etmek, yaraları sarmak için her noktada olağanüstü çaba göstermektedir.

Karşı karşıya kaldığımız bu afette insanlarımızın her birine dokunabilmek için bölgede AFAD, PAK, JAK, JÖAK, DİSAK, Sahil Güvenlik, DAK, Güven, İtfaiye, Tahlisiye, MEB, STK’lar ve uluslararası arama kurtarma personeli derhal deprem bölgesine intikal etmiştir. Devletimiz depremin izlerini silmek için tüm kurumlarıyla deprem bölgesindedir. Acının parçası olmadan acıya çare olmak zordur. Bakanlarımız ilk günden itibaren deprem bölgesinde görevlerini sürdürmektedir.

Depremde canlarımızı kaybettik, ağır yaralananlar oldu, çocuklarımız yetim, öksüz kaldı, kadınlarımız, erkeklerimiz dul kaldı. Şehirlerimiz, evlerimiz yıkıldı, oturulamaz hale geldi. Hatıralarımız yok oldu. Elbette hüzünlüyüz, çünkü sevdiklerimizi, yakınlarımızı, eş ve dostlarımızı, çocuklarımızı, mallarımızı kaybettik.

Depremden hemen sonra insanlarımızın sağ ve sağlıklı kalabilmeleri için en temel ihtiyaçları yemek, içmek, tuvalet, temizlik, barınmak ve güvenliktir. Bu temel ihtiyaçlar ilk andan itibaren karşılanmaya çalışılmış ve şimdilerde daha organize bir şekilde devam etmektedir.

Yaşanılan olay ya da olgu ne olursa olsun insan varlığını sürdürebilmek için olumsuzluklardan kaçınma, acıdan uzak durma davranışı gösterir ve olup bitenleri unutma eğilimine girer. İnsanlar psikolojik sağlığını korumak için unutma eğiliminde olsa da toplumun travma nedenlerini sürekli hatırlıyor ya da hatırlatıyor olması kişide telafisi güç psikolojik rahatsızlıklara neden olabilmektedir. Toplum olarak travmaya maruz kalan kişilerin normal hayata uyum sağlamalarını kolaylaştırmak için aşırı uyarılma ve sürekli tehlike beklentisi çağrışımlarında uzak durmalıyız.

Travmatik yaşam olayları, insan yaşamını fiziksel, psikolojik ve sosyal açıdan ciddi biçimde tehdit eden, güvenlik ve kontrol algısını zedeleyen, belirsizlik, çaresizlik, umutsuzluk, kaygı ve endişe gibi travmatik tepkilere neden olan olaylardır. Bu tepkiler doğrudan ya da dolaylı oluşur. Depreme maruz kalanlarda doğrudan yani birincil travmatik psikolojik tepkiler, depremzedenin hayatında olan ve iletişimde bulunduğu kişilerde dolaylı yani ikincil travmatik psikolojik tepkiler meydana gelebilir. Her iki durumda verilen tepkilerin birbiriyle oldukça benzeştiği görülmektedir.

Travmatik yaşam olaylarına karşı gösterilen doğal tepkilerden belirsizlik ne olacağını bilmemek, çaresizlik ne yapacağını bilememek, umutsuzluk geleceğe dair olumsuz beklentilerimiz, kaygı geleceğe yönelik bir tehdit ya da tehlike hissedildiğinde gösterilen tepki, endişe ise olmamış ancak olabilecek şeylerle ilgili akla getirilen önlem almaya yönelik tepkilere yönelik düşüncelerdir.

Böyle zamanlarda insanlarda psikolojik belirtiler olması değil, olmaması bir sorundur. Çünkü insanların gösterdikleri tepkiler anormal olaylara verdikleri normal tepkilerdir. Bunlar ne zaman anormal olur? Bu belirtiler zaman içinde azalmıyor, artıyorsa anormal olmaya başlar. Şu anda hep birlikte yapmamız gereken normalleşmeye yönelik çalışmalara destek vermektir.

Devlet millet elele asrın felaketine maruz kalmış depremzedelerin yaralarını sarmak ve yardım etmek için seferber olmuşken, dezormasyon bilgi ve haberler üreten bazı devlet ve millet düşmanları “depremzadelik/felaketzadelik” yapmaktadırlar. Depremzadelerin ya da felekatzadelerin prokatif söylemleri, tezviratları, yalan haberleri insanların yararına olmayıp, insanları birbirine düşürmeye yöneliktir. İtibar etmemek gerekir.

Türkiye’de iktidar hırsıyla sağlıklı düşünme yetisini yitirmiş muhalefetin tutumu da “depremzadelik/felaketzadelik”tir. Türk milleti kadirşinastır, yardımseverdir, sağduyuludur, vicdan sahibidir. Yararına olmayan, insanları birbirine düşürmeye yönelik yalan dolan haberlere itibar etmemektedir.

Milletimiz acımızı, anımızı, ağıdımızı bilmeyenlerin kim olduğunu iyi bilmektedir. Depremi fırsat gören, felakati istismar edenlerin niyetinin ne olduğunu çok iyi görmektedirler. Sağduyulu milletimiz sağlıklı ve mutlu bir gelecek için “muhalefet diyeti” uygulayacaktır.

Milletimiz bilmekte ve görmektedir ki, devletimiz tüm yöneticileriyle sahadadır, çözüm üretmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi tüm teşkilatlarıyla sahadadır, devletinin ve milletinin yanındadır. Güveni tesis etmektedir. Depremlerin vurduğu tüm illerimizde MHP ve Ülkü Ocakları depremden etkilenen vatandaşlarımıza hizmet vermek için ilk andan itibaren bölgeye intikal etmişler, bölgede aktif görev almak suretiyle büyük bir dayanışma içine girmişlerdir. Devlet, millet arasındaki bağ bu süreçte daha da güçlenmiştir. Milletimizin hep birlikte ayağa kalkacağımıza yönelik inançları tamdır.

Biz millet olarak umudumuzu güçlü bir şekilde ayakta tutarak, birlikte geleceğimizi yeniden inşa edeceğiz. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin dediği gibi “Bizim çözemeyeceğimiz hiçbir sorun, aşamayacağımız hiçbir engel, altından kalkamayacağımız hiçbir enkaz, saramayacağımız hiçbir yara Allah’ın izni ve inayetiyle yoktur. Hangi yokuşu gördük de düzlüğüne ulaşamadık, hangi geceyi gördük de sabahına uyanamadık. Bu da geçecektir, nihayet Allah bizimledir. Bu çilemiz de bitecektir, nitekim Türk milleti tek yürektir.” Milletçe sorunlarımızı el ele vererek, yüreklerimizi birleştirerek çözeceğiz, Türkiye Yüzyılını inşa edeceğiz ve başaracağız, başaracağız, başaracağız...