İngilizler hakikaten tuhaf. Adamlar Vatikan’a inat Anglikan adı altında kendi mezheplerini kurmuş, saray soslu parlamento sistemiyle dünyanın en az iki asır kaymağını yemişler. Otomobillerinde direksiyon solda değil, sağda; trafikleri bu yüzden soldan akar;prizleri bile ikili değil üçlüdür. Lavabolarında biri sıcak biri soğuk iki ayrı musluk bulunur. Beş çayları meşhurdur; kraliyet ailesini paparazzi yoluyla eleştirirler ama değiştirmeyi akıllarından geçirmezler.

Veee.. Dünya salgından kırılırken, yer küre koca bir karantina servisine dönüşmüşken önlem almak yerine öldürücü hastalığın “sürü bağışıklığı” yöntemiyle def edileceğini açıklarlar. Yani salgını önlemeye çalışmak yerine bırakalım hastalık yayılabildiği kadar yayılsın,bu sayede toplum bağışıklık kazansın ve böylece virüsün etkisinden külliyen kurtulalım,anlayışını ciddi ciddi telaffuz ederler.

Dünya Sağlık Örgütü bu durum karşısında kıyameti koparırken,bir İngiliz yetkili, bu skandal yöntemi şu şekilde formüle eder: Elimde olsa yetmiş yaş ve üstü tüm vatandaşları kuzeye,İskoçya’ya gönderir kalanları güneyde toplar ve pandemik olmalarını temin ederdim. Kafaya bakar mısınız? Kısaca ölen ölür kalan sağlar bizimdir.

Böyle bir yöntemin tartışılması bile insani vasıfların bu coğrafyada erozyona uğradığını gösterir. Çünkü uzmanlar “sürü bağışıklığı “ stratejisinin başarılı olması halinde bile beş yüz bin insanın ölmesi gerektiğini açıklıyorlar. Salgın en güçlü sistemleri bile sarsar. Çünkü dünya boyunda hiçbir yönetim modeli salgına göre organize edilmiş değildir.

Ancak gelinen noktada güçlü sanılan batının aslında derin bir zaaf içinde olduğu görülmektedir. İngiltere’nin sürü bağışıklığı seçeneğini konuşabilmesinin bir sebebi de sağlık giderlerinin asgariye indirilme çabasıdır. Amerika başta olmak üzere batıda devlet sağlık alanını sigorta sistemine terketmiştir. Kapitalizmin sermaye birikimi esasına dayanan sigorta sistemi poliçelerde yer almayan hastalıklarla ilgilenmediğinden salgına karşı kullanılan bir cephe olmaktan uzak duruyor. Velhasıl sorunu yine kamu otoritesi ele almak zorunda.

Görünen o ki Avrupa Birliği ülkeleri arasında dayanışma da hak getire. İtalya’nın AB Büyükelçisi Mauruzio Massari, küresel afet karşısında yalnız bırakıldıklarından şikayet ediyor. Almanya ve Fransa maske ihracatını durdurarak, dayanışmadan” önce can sonra canan” özdeyişini anladıklarını ortaya koyuyorlar. Tabi ki böylesine afetler karşısında milletler uluslararası dayanışma içinde olacaklardır ; olmalıdırlar. Tablo ortada :Milletler kendi göbeklerini kendileri kesiyorlar. Bir küresel otorite olarak Dünya Sağlık Örgütü bağırıp duruyor ama takan yok.

Sağlık Bakanlığı’mızın sloganı fevkalade doğru: Sorun küresel, mücadelemiz ulusaldır. Bu ulusal mücadelenin temeli öncelikle korunma tedbirlerine harfiyen uymak, evde kalmak ve dış temastan uzak durmaktır. İngilizler,sürü bağışıklığından medet umuyorlar; kara Avrupasında ise “ihtiyarlara yer yok “sloganıyla tedavi stratejisi takip ediliyor. Dikkat ettim her iki yöntem de Darwin’in doğal seleksiyon kanununa dayanıyor. Yani kafa hala 19. Yüzyıl kafası.. Mazide ne varsa felaket anında da ortaya o çıkıyor. Allah milletimizi,insanlık alemini her türlü şerden beladan korusun.