Hergün herkes ülke sorunlarından yakınıyor. Bazıları için neredeyse her şey sorun ama şikayet edilen sorunların temeli maalesef çoğunlukla şahsi … Nasıl şahsi? Şöyle ki insanlar sosyolojik bir tahlil yapıp, toplumu anlayan duyarlı bir bakışla sorunları görmüyor. Ne yapıyor? Siyasi tarafı hangi yöne ağırlık gösteriyorsa o doğrultuda kurulan cümleleri tekrar ediyor. Elbette toplumu analiz edebilen, gören, objektif olarak değerlendirenler de var ancak boş tenekenin sesi her zaman daha baskın çıkar. Haliyle kulağı tırmalayan yoğun sesler; gerçek sorunların oluşturduğu sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. Yani “sorun üreten sorun”

Aslında ülkemizin tek bir sorunu var ve o sorun tüm sorunları üreten bir fabrika gibi… Cinayetler, tecavüzler, hırsızlıklar, işsizlik, kavram kargaşaları misal demokrası/ adalet/özgürlük/muhalefet.. gibi ve daha bir çok şey... Bunlar sorun değil, bunlar bir sorunun sonuçları… Bu sonuçları doğuran tek sorun: Eğitim!

Şimdi eğitim derken sadece şu sıralardan geçerek alınan eğitim değil çünkü tek eğitim kurumu okul değildir. Önce aile, sonra çevre ve en son okul birbirine bağımlı eğitim merkezleridir. Toplum eğitimsizse, eğitimsiz bireyler yetişir ve bu bireylerin kurduğu ailede, bir nesil yetiştirmenin öneminden habersizce “yemedik yedirdik, giymedik giydirdik, karnı tok sırtı pek büyüttük okuttuk” yeterliliğinde çocuk yetiştirilir. Ama mesele bu kadar basit değil kalıplaşmış bu cümleler bir çocuk yetiştirmek için yeterli değil. Yetersiz yetişen çocuklar, geleceği kurmak için yetersiz bir nesil halini alıyor. Sonuç ise çözüm üretme arzusundan uzak muhalefet için kurulmuş sorun cümleleri oluyor. İktidar hırsı ile sorun çığıran insanlar… Bozuk saat gibi sözü eğitime getirdikleri de oluyor ama bu sefer de doğruyu yanlış gösteriyorlar.

DNA raporlarının havalarda uçtuğu, ahlaksızlığın, saygısızlığın, liyakatsizliğin her türlü mesnetsizliğin sergilendiği gündüz kuşağı programları ve devamında entrikalarla çarpık ilişkileri sunan, iyinin kötünün belli olmadığı akşam kuşağı dizi ve programlarıyla eğitiliyor toplum… Öncesinde zaten yaşanan kültür erozyonları ile doğu-batı arasında sıkışan Türk kültürü, şimdi de bu programların çapraz ateşine maruz kalıyor. Bu programlar dışında, siyaset gündemi de ülkenin faydasına gelişen her şeye sırt çevirip sorun çığırtkanlığıyla kaos üretiyor ve millete karamsarlık aşılıyor. Bunlar sadece televizyon ekranında değil ki kapatıp geçilmiyor özellikle sosyal medya ile de toplumun her hücresine sirayet ediyor. En temel eğitim merkezi olan aile ortamı ve çevrede eğitim şartları bu şekilde, durum vasat!

Gelelim kurumsal eğitime, karnelerde gördüğümüz ders sayıları gün geçtikçe düşüyor ve içi boşaltılıyor. Okullarda verilen dersler, ezbere dayalı ve maalesef bilimsel gelişmeden ziyade psikolojik bozulmayı sağlıyor. Örneğin matematik eğitimi; bilen zeki çocuk bilmeyen ise başarısız sayılıyor. Bu durum matematiğin öğretme şekliyle alakalı elbette, kurulan müfredat ve bilginin iletim şekli kavratmaya yönelik değil maalesef ki ezber kurallara dayalı. Örneğin ingilizce eğitimi, ilkokuldan başlayarak aşağı yukarı 9 yıl veriliyor. Bu dokuz yıllık eğitime rağmen insanlar ingilizce bilmeden mezun oluyorlar ve kurslara başvuruyorlar. Normalde 9 yıllık eğitimin bizi bir ingiliz ile ayırt edilmeyecek kadar iyi konuşturması lazım değil mi? Ama yok, her yıl aynı kalıp konular baştan alınarak ingilizce dersi adı altında zaman hırsızlığı yapılıyor. Tarih dersleri desek tarihler ezberletiliyor, halbuki tarihsel olayların tarihlerinden ziyade neden-sonuçları anlaşılmalı, o gün şartları ile tahlil edilmeli, günümüze yansıtılarak bir tecrübe aktarılmalı… Tarihi ezberlemek ancak yazılı sınavında başarı sağlar, bugüne katkı sağlamaz. Dünü bilerek bu günü yorumlayan ve yarınları bu tecrübe ile kuran bir nesil üretmez. Millet tarihini okullarda öğrenemezse, hareme sıkıştırılmış entrika ile yoğrulmuş uydurma tarih dizilerinden öğrenir. Türkçe diyelim, eksik bir Türkçe öğretimi yok mu? Diksyon ile desteklenmiyor. Etrafta konuşmayı bilmeyen, üslubu bozuk, bu bozukluğu da karakter biçimi olarak yorumlayan nezaketsiz insanlar var. Haliyle ne toplum dili ne de siyaset dili saygı çerçevesinde değil… Felsefe dersleri dinsizlik aşılayan dersler olarak yobazca empoze ediliyor ve düşünmeyi öldürüyorlar. İmam Maturidi Kitabu’t- Tevhid ‘de ne demiş “ İnsan şunu da bilir ki kendisine düşünmemeyi telkin eden her türlü şey, şeytani vesveseden başka bir şey değildir; çünkü böyle bir davranış ancak şeytanın işi olabilir. Amacı da kişiyi aklının ürününü toplamaktan alıkoymak, fırsatları değerlendirmesine ve arzusuna ulaşmasına vesile olan bu ilahi emaneti kullanmak konusunda onu korkutmaktır.” Günümüzün eğitim sistemine çağlar ötesinden yapılmış bir eleştiri gibi… Beden eğitimi boş ders ve resim, müzik gibi dersler önemsiz ders görülüyor aslında “sanat bir milletin ruhudur.” Kurumsal çatıda ruhumuz da çekiliyor çünkü robotik bir sınav sistemine ayak uydurmmak için ruhsuzluk önemli … Anneannemin karnesine bakıyoruz, derslerin hatrı sayılır bir ağırlığı var. Hem hayata hazırlayan, hem ruhu hem bedeni hem zihni geliştiren dersler. Matematik, Fen Bilimleri, Türkçe, Tarih, Coğrafya kapasitesine indirgenen derslerden çok çok fazlası… İş Eğitimi dersleri ile el becerisi gelişimleri, ahlak-kültür dersleri, adab-ı muhaşeret dersleri vesaire elbette ki o dönemler için de yeterli dersler olduğu söylenemez ama bugüne göre kötünün iyisi diyebiliriz.

Özetle temel eğitimini gündüz kuşağındaki ahlaksızlıklar gölgesinde alan bir nesil üretiliyor ki o nesilden toplumun en temel taşı olan aileyi korumasını beklememek lazım… Sofra adabını, “yemekteyiz” adı altında belli kalıplarda beş kişiyi sofra etrafına toplayıp yediği lokmayı kin ile kusan insanlardan öğrenen bir nesil üretiliyor, bu nesilden de ekmeğin yediği vatan için vefa beklememek lazım… Çevresi ile iletişimini kaos ortamında kurulan kavga cümlelerinden öğrenen bir nesil yetişiyor ki nezaketten uzak ve bunu marifet sayan e bu nesilden de huzurlı bir gelecek beklenmez… Kurumsal eğitim de bu nesli; bilgisi sınavlara kadar olan, kompleskli, düşünemeyen ve ruhsuz bir formata sokuyor.

*** Ey ahali! Bereketli topraklarımızda sorun üretim fabrikaları yetiştiriyoruz! ***