Youtube, sosyal medyanın oldukça yaygın kullanılan bir unsuru. Bilgiyi sunmanın görsel olarak gerçekleşmesi, kolay hazmedilebilme anlamında, Youtube ve benzeri görsel ve video platformlarını avantajlı kılıyor. Ancak, görsel ve video içeriklerin hazırlanması ise daha maliyetli.

Nisan ayı içerisinde Youtube’da yeni bir kanal kuruldu. 4 tane yabancı devlet basın kuruluşu, kendi sosyal medyalarına ek olarak Youtube üzerinde +90 ismini verdikleri Türkçe bir kanal açtılar. Kanalı açan basın kuruluşları Deutsche Welle (Almanya), BBC(İngiltere), Voice of America (ABD), F24 (Fransa). Bu ülkelerin 1. Dünya Savaşı’ndaki itilaf devletleri ile (Almanya hariç) benzeşmesi ve tamamının NATO ülkeleri olması önemlidir. Kanal geçen 2 aylık sürede 60 binin üzerinde takipçiye ulaşırken videoları 1 milyondan fazla izlenmiş. Sundukları içeriği analiz ettiğimde şunları not etmek isterim. İlk videoları olan Zeybek videosunda Zeybekleri, çete düzeninde Robin Hoodlar olarak tanıtıyor, kendilerince bir adalet sistemi oluşturmaya çalışmış, Osmanlı’nın kolluk güçlerine karşı savaşmış, sonradan milli mücadelede düşmana karşı savaşmış gruplar olarak anlatıyor. İtibarı yüksek Zeybekler üzerinden devlete karşı durmayı olumlayan mesajı anlıyorsunuz değil mi? Sonraki videolar, “Çocuk yaşta evlenenler”, “Alanında iş bulamayanlar: Sanatçılar, Ekonometrist, Sosyolog, Psikolog”, “Trans Kadın olmak ne demek”, “İnşaat sektöründe kriz alarmı”, “Uygur Türklerinin yaşam mücadelesi”, “İnterseks”, “Hayali Suriye’ye geri dönebilmek” gibi başlıklar. Bu arada horon oyununun anlatıldığı bir video da horonun kelime kökeninin Rumca olduğu savını anlatırken, “Dursun da oynar, Dimitri de oynar” diyor, Trabzon’dan Yunanistan’a kadar oynandığını belirtiyor.

Geçtiğimiz yazılarda yalan haber konusunu ele almıştık. Yalan haber dışında, algı hedefleyen haberler de yaşanan birer gerçeklik görüldüğü üzere. Haberi öyle yapabilirsiniz ki, Çin ile aranızdaki ilişkileri etkileyecek Uygur sorununu kaşıyabilir, horon kültürü ile Pontus’a dem vurabilir, bardağın boş tarafı işsizlik sorununu anlatabilir, trans kadınlar ve interseks gibi kişilerin Türkiye’deki kültürde çok çektiğini vurgulayabilirsiniz.

Bu kanalı kuran, kurucu yabancı basın kuruluşları yöneticileri, açıklamalarında kanalın doğrudan gençleri hedeflediğini belirtiyorlar. Gerçekten de Youtube ve sosyal medyanın yoğun kullanıcıları gençler. Hemen hatırlayalım, gerek Gezi olaylarında gerekse Ukrayna, Mısır gibi ülkelerdeki turuncu devrim faaliyetlerinde yönlendirilen ana unsurlar da gençlerdi.

Bir diğer çaba da yine nisan ayında yayına başlayan The Indepedent. Bir Rus oligarkın satın aldığı İngiliz gazetesinin Türkçe dâhil olmak üzere birkaç dildeki yayın hakları Suudi Arap medyası SRMG tarafından alınarak Türkçe internet gazetesi olarak yayına alındı.

Rus haber ajansı Sputnik de Türkiye’de uzun süredir aktif, 800 bine yakın takipçisi var. Bununla beraber Deutsche Welle Türkçe, Amerika’nın Sesi ve BBC Türkçe ‘nin doğrudan kendi medya arayüzlerine ek olarak AB, Çin, Irak, Ermenistan, İsrail, İran, Katar, Mısır, Suriye de, Türkçe içerikle internette medya faaliyetinde bulunan ülkeler. Bunların tamamına yakını da doğrudan bu yabancı ülkelerin devlet medya kuruluşlarının faaliyetleri.  Yani söz konusu devletler doğrudan Türk kamuoyunu “bilgilendirme” pozisyonu almış durumdalar. Bunu, yönlendirme, manipülasyon ve algı yönetimi diye okumak akıllıca olur.

Bu medya kuruluşlarının ana noktası, interneti ve sosyal medyayı kullanmaları. İnternet takipçilerine baktığımızda yaklaşık 6 milyon kişinin bu yazıda ismi geçen internet medyalarını takip ettiğini görüyoruz. Bu oldukça ciddi bir sayı.

Psikolojik harekât ve kitlesel algı yönetimi anlamında bu medyalara karşı önlemler de yine aynı mecra yani internet aracılığı ile yapılmak zorunda. İnternet içeriklerinin, olağan haber ve köşe yazıları gibi alt ve üst limitlere sahip olmadığı, içeriğin, bazen 160 karakter ile, bazen akşam internet kampanyaları ile, bazen sadece bir fotoğraf olarak sunulduğu gerçeğine uygun hareket edilmeli. Medya tüketicisinin iletişim alışkanlıklarının, insanın doğasına da uygun şekilde, sesli ve görsel içeriğe yoğunlaştığını da unutmamak gerekli. Yerli ve milli medya, gerek içerik olarak, gerekse görsel olarak bu alanda yatırım yapmak zorunda. Bu arada, karşı medyanın önemli bir kısmının yabancı devletlerin kuruluşları olduğu bu durumda, yerli ve milli medya alanını devletin olmadığı, tamamen özel teşebbüslerin bir alanı olarak düşünmekte de zorlanıyorum.

Son cümle olarak; internetin kaotik yapısında, yalan ve yanlı habere çözümün, tek başına engellemeler olamayacağı unutulmamalı. Gerçeklerin de manipülasyonla en az aynı güçle, manipüle edilen bilginin karşısına konması gerekli.