Tarih tekerrürden ibaret midir tartışılır ancak Ermeni lobisinin ve bu lobinin yürüttüğü kara propaganda sayesinde Ermeni yalanlarını gerçek sanan gafillerin her 24 Nisan öncesinde sözde “soykırımı” tanımaya ilişkin bir girişimde bulunmaları hiç şaşırmadan tekrar etmiştir. Bu sene de gelenek bozulmadı ve yaklaşan 24 Nisan öncesinde İtalya ve Fransa’da yine Türk milletini ve devletini hedef alan girişimler sahnelendi. Fransız Cumhurbaşkanı Macron, 24 Nisan gününü sözde Ermeni soykırımını anma günü ilan etti. İtalya Temsilciler Meclisi de hükümete “Ermeni Soykırımını tanıması” çağrısı yapan bir tasarıyı kabul etti.
Bu girişimler, konuyu takip edenler için hiç de yabancı olmasa gerek. Zira 1915 Olaylarının bir soykırım suçu teşkil ettiğini iddia eden Ermeniler, bu iddianın uluslararası alanda kabul görmesini temin etmek adına yabancı ülke parlamentolarında “soykırım” iddialarına ilişkin kararların aldırmak için uzun yıllardır faaliyet yürütmüştür. Bu süreç, 1915 Olaylarının 50. yıl dönümüne denk gelen 1965’e kadar gitmektedir. O tarihten itibaren yirmiden fazla parlamentoda (bazılarında birden çok kez) Ermeni iddialarının kabul edildiği yasa veya kararlar kabul edilmiştir. Her bir karar ya da kanun, Ermeni lobilerinin diğer ülkeler nezdindeki faaliyetleri için bir meşrulaştırma aracı olarak kullanılmış, sayı arttıkça bazı ülkelerde, böylesi bir karar almamanın sanki “soykırıma göz yumma” anlamına gelebileceği yönünde yanlış bir algı yaratılmıştır.
Ermeni iddialarını destekleyen arasında Almanya, Hollanda, Fransa gibi ülkelerin parlamentoları olduğu gibi, Şili, Uruguay, Venezuela gibi ülkelerin parlamentolarının da olması, meselenin uzaktan yakından ilgisi olmayan taraflara kadar taşındığını göstermektedir. Ayrıca, Türkiye’yi gücendirecek bir karar almanın hiçbir mahsuru olmayacağını düşünen bu Latin Amerika ülkeleri, diaspora Ermenilerini tatmin etmeyi siyasi açıdan bir fırsat olarak görmüşlerdir.
Popülist siyasetçilerin seçim yatırımı olarak gördükleri bu tür karar veya kanun önergeleri, Türkiye’nin kınama mesajından başka bir yaptırımı olamayacağı düşüncesiyle hiç çekinilmeden gündeme getirilmiştir. Ermenilerin ağzına bir parmak bal çalan siyasetçiler, tarihî gerçekleri çarpıtmaktan imtina etmemiş, bunda bir mahsur görmemiştir. Avrupa’da aşırılık yanlısı, yabancı düşmanı ve İslamofobik söylemleri benimseyenlerin ciddi derecede artışa geçmesi, bu ülkelerde fırsat kollayan Ermeni lobisinin ekmeğine yağ dürmüştür. Ermeni lobisi Türkiye aleyhine olacak herhangi bir girişimi destekleyecek kişi veya kurum bulmakta bundan sonra daha az zorlanacaktır.
Hiç kimsenin yaşanan trajedinin perde arkasını aralamak, gerçekleri ortaya çıkarıp olayın ne olduğunu anlamak gibi bir derdi yok. Avrupa’da cirit atan Ermeni lobisi artan Türk ve Türkiye karşıtlığını istismar ederek soykırım yalanına inananların sayısını artırmaya çalışıyor. Hal böyle iken, Türkiye’nin edilgen kalıp böylesi bir gelişme yaşandığında tepki vermek yerine işin aslının ne olduğunu, yaşananların neden soykırım olarak nitelendirilemeyeceğini ve parlamentoların tarih yazmak gibi bir vazifelerinin olmadığını sabırlı bir şekilde anlatması gerekiyor.
Bu kapsamda, klasik diplomasinin yanısıra, parlamenter diplomasinin hareketlendirilmesi, bilimsel yayın ve faaliyetlerin artırılması ve Türkiye aleyhine olan kamuoyu algısını tersine çevirecek sosyal ve kültürel faaliyetlerin desteklenmesi gerekiyor. Unutmamak gerekir ki, Ermeni lobisi geldiği bu noktaya on yıllar süren bir kampanya süreci sonunda geldi. Türkiye de üzerine çamur atılmasının önüne geçebilmek adına gerekirse on yıllar sürecek bir strateji belirlemek durumunda. Yoksa biz bu esasen bizim açımızdan yok hükmünde olan mesnetsiz kararları ve ardından verdiğimiz sert tepkileri daha çok görürüz.