Sayın Ahmet Davutoğlu, "AK Parti'nin 2. Genel Başkanı ve ülkemizin halk tarafından seçilmiş son başbakanı olarak bu sorumluluk bilinci ile görüşlerimi milletimizle paylaşmayı kaçınılmaz bir görev addediyorum" deyip, 15 sayfalık bir açıklama yaptı.

Bu 15 sayfada pek çok başlıklar vardı. Ama her bir başlığın hülasası zannederim şu paragrafta temsil olunmuştu.

"Son yıllarda partimizin insan-odaklı, insan haklarına dayalı, özgürlükçü, reformcu, kuşatıcı, kendinden ve geleceğinden emin siyasi söyleminin yerini devletçi, güvenlikçi, statükocu ve salt beka endişelerine dayalı bir söylem almıştır"

Bu sözler Sayın Ahmet Davutoğlu'nun süreci doğru okuyamadığını anlatmaya yeterlidir.

Politika, belagatin başrol oyuncusu olduğu hayal sahnesinde alkıştan etkilense de, gerçeğe teslim olmaya meyillidir.

Ahmet Davutoğlu'nu kamuoyu "Stratejik Derinlik" kitabıyla tanıdı. Sayın Davutoğlu, adı geçen kitabında jeopolitik verileri kendince yorumlayarak bir tür medeniyet-cumhuriyet analizi yapıyor,Türkiye'nin tarihi derinliği ile stratejik derinliği arasında yeni ve anlamlı bir bütün oluşturma ve bu bütünü coğrafi derinlik içinde hayata geçirme sorumluluğu ile karşı karşıya olduğunu belirtiyordu. Türkiye'yi yeni dengelerin oluşacağı daha istikrarlı uluslararası konjonktüre daha uygun şartlarla giren merkez ülke olmaya çağırıyordu.

Kitabın basıldığı yıl olan 2001’den sonra konjonktür değişti, meşhur ikiz kuleler faciasıyla birlikte Amerika'nın Orta Doğu seferleri başladı. Oğul Bush, babasının yarım bıraktığı Haçlı Seferi'ni tamamlama saçmalığına girişti.

Ahmet Davutoğlu, kitabının yaktığı şöhret meşalesinin aydınlığında önce danışman, ardından dışişleri bakanı ve nihayet başbakan oldu.

O bir ilim adamıydı ve kitabının izini sürecekti; öyle de yaptı. Stratejik Derinlik kitabı, Türk dış politikasının yol haritası konumuna getirildi.

Büyük Ortadoğu Projesi bütün acımasızlığı ile 2010’da Amerikalı neo-conların yönetiminde Orta Doğu bölgesini hallaç pamuğu gibi attı.

Yeni uluslararası sistem Orta Doğu’ya kan ve ateşten başka bir şey getirmedi. Baas yönetimleri gitmiş, yerine kaos gelmişti. 'Emperyalizm kaos sever' gerçeği bir kez daha sahnedeydi.

Ahmet Davutoğlu'nun Stratejik Derinlik kitabında suya çizdiği tablo gerçekleşmemişti. Dışişleri bakanlığı döneminde uyguladığı  tüm politikalar domino taşları gibi bir bir devrildi.

Irak politikasında Barzani ile yürüyen, Suriye'de ise vesayetçi gruplarla hareket eden "Ahmet Hoca politikalarından" geriye sıfır sorun yerine, içinden çıkılmaz bir tablo kalmıştı.

Ahmet Davutoğlu'nun fikirleri, siyaseten iflas etmiş fikirlerdir. Zira iktidarı döneminde siyasi argümanı yeni Osmanlı söylemi olsa da kullandığı araçlar Anglo-Sakson karakterliydi.

Bu yüzden tutmadı.

Çünkü düğmeyi baştan yanlış iliklemişti.

Ahmet Davutoğlu, tarihin milletler mücadelesinden ibaret olduğunu kabul etmeyen herkesin yaşadığı yanılgıyı yaşıyor.

Görünen o ki gerçekleri hala görmüyor.

Devletin bekası siyasetin temel gerçeğidir.

Bunun aksi bütün fantazyalar eninde sonunda Türk Devleti'nin bekasının, Türk milletinin mutluluğunun aksine projelere hizmet eder.

Yakın tarihin bir kez daha tescil ettiği gerçek budur.