Avrupa kıtasının özellikle de Doğu kısmının Rusya tarafından tedirgin edildiği günlerde, AB’nin Ukrayna’yı desteklemek üzere birlik görüntüsü sergilemeye çalıştığı günlerden geçiyoruz. AB, bir ve bütün olamadığı zaman zorlu sorunlar karşısında acziyet içine düştüğünü zaten göstermişti. Ukrayna’da da benzer bir durum yaşanacak iken, Ukrayna halkının gösterdiği direnç ve başarılı müdafaa AB’yi Rusya karşısında daha kararlı bir duruş sergilemek zorunda bıraktı. AB’nin bundan çıkaracağı dersle, Ukrayna gibi AB üyesi olmasa da AB için önem arz eden ülkelerle ilişkilerinde daha stratejik davranmayı öğreneceğini umuyorduk. Lakin, AB’nin stratejik akıldan ve adaletten yana nasibini almamış olduğunu gösteren bir gelişme daha yaşandı.

Tüm Avrupa Rusya karşısında ne yapacağını düşünür ve Rusya’ya olan enerji bağımlılığı sebebiyle yeni arayışlar sergilerken, savunma ve güvenlik işlerine ilişkin “Stratejik Pusula” adında önemli bir belge müzakere edilerek onaylandı. Ukrayna krizi ile derinleşen AB’nin tehdit algısı, Avrupa ülkelerini askerî meselelerde daha yakın iş birliği ve eşgüdüme zorladı. AB üyeleri uzun zamandır “AB Ordusu” kurulmasını ve NATO/ABD’ye olan bağımlılığın azaltılmasını tartışmaktaydı. Özellikle “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” iddiasında bulunan Fransa Cumhurbaşkanı Macron, AB özelinde askerî dayanışmayı ve ortak hareket etmeyi mümkün kılacak yeni bir mekanizma arayışındaydı. AB; Haziran 2020’den bu yana “Stratejik Pusula”yı hazırlamakla meşguldü ve son Ukrayna krizi bu belgenin nihayete erdirilmesi için önemli bir itici güç oldu.

AB’nin savunma ve güvenlik konularından NATO’dan daha bağımsız hareket edebilmek niyetiyle yürüttüğü çalışmalar, “Stratejik Pusula” isimli belgenin kabulü ile belli bir noktaya ulaşmış oldu. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell tarafından hazırlanan ve bir nev’i “güvenlik doktrini” olan belge, Avrupa’nın yüzleşmekte olduğu risk ve tehditler ile bunları bertaraf edebilmek için 2030 yılına kadar atılması planlanan adımlarn neler olabileceği irdeleniyor. AB’nin “istikrarsızlık ile ihtilaflarla çevrili olduğunu ve sınırlarında bir savaş ile yüz yüze kaldığını” belirten belge, 5 bin kişilik “Acil Müdahale Gücü”- nün kurulmasını öngörüyor. Ayrıca belgede, AB’ye bağlı askeri birliklerin hareket kabiliyetinin acilen iyileştirilmesine ilişkin bir hedef de yer alıyor.

AB, bu belgenin kabulü ile mevcut güvenlik riskleri karşısında daha dirençli ve savunma yetenekleri daha güçlü bir Birlik olmayı hedefliyor. Ancak, belgenin durum değerlendirmesi yaparken, gerçeklikten kopuk ve rasyonel olmayan bir bakışa esir düştüğü anlaşılıyor. Zira Belgede Türkiye sözkonusu olduğunda AB’nin sığlıktan kendini kurtaramadığı kolaylıkla görülüyor.

Rum/Yunan cephesinin hak, hukuk ve dostluk tanımayan söylemlerine aldanıp Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikasını temelsiz tezlerle eleştiren, hatta bununla da kalmayıp yaptırım kararı alan AB, aynı bakış açısını söz konusu belgeye de yansıtmış durumda. Türkiye için “Doğu Akdeniz’de güvenliği baltalamak için sınır siyaseti, bilgi manipülasyonu ve kışkırtıcı denizcilik eylemlerinin bir karışımını kullandı” ifadelerine yer veren Stratejik Pusula, enerji güvenliğinin son derece kritik bir noktaya vardığını ve Türkiye’nin halisane çabalarını belli ki unutmuş.

Hadi diyelim ki Rum/ Yunan sevdası Doğu Akdeniz’deki gerçekleri üstünü örtüyor, peki neredeyse tüm AB liderlerinin Ukrayna krizinin çözümünde oynadığımız diplomatik rol sebebiyle Ankara’ya peş peşe geldiği nasıl göz ardı edilebilir? AB ülkeleri Türkiye’nin kritik önemini kriz yaşandığında anlayacak da kendi içine döndüklerinde Türkiye yine onlara “düşman” mı görünecek? AB, Türkiye’yi değerlendirirken önyargılarda ve stratejisizlikten kurtulamayacak mı? Stratejik Pusula dahi AB’ye doğru yönü gösteremeyecekse AB’nin geleceği için karamsar olmamaktan başka seçenek kalıyor mu?