2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaş halen devam etmekte ve etkisi itibarıyla yaşandığı coğrafyayla sınırlı kalmayarak başta yakın coğrafyalar olmak üzere bütün dünyaya tesir eden bir hal almıştır.

Suriye, krizin başladığı 2011 yılından bugüne kadar yaşanan acı olaylar, vasat bulan istikrarsızlık ve kaos ortamıyla beraber bölgeyi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek ve sınırları yeniden belirlemek isteyenlerin karanlık emellerinin hedefi haline gelmiştir.

Bölgede yaşanan Suriye rejimi ve muhalifler arasındaki gerilime, bazı odakların çıkarları doğrultusunda türettiği DEAŞ ve PKK/PYD terör örgütlerinin dâhil olması ile beraber sorun daha da derinleşmiştir. Öte yandan Suriye ile sınırı bulunmamasına rağmen DEAŞ ile mücadele gibi bahanelerle bölgeye dışarıdan gelen ülkelerin varlığı da krize farklı bir boyut kazandırarak karmaşık bir hal almasına sebep olmuştur.

Yaşanan hadiselerin getirdiği yeni problemler, tabii olarak başta Suriye ile 911 kilometrelik en uzun sınıra sahip olan Türkiye olmak üzere Avrupa ülkelerini de etkilemiş ve yaşanan göç dalgaları Avrupa sınırlarına kadar dayanmıştır. Bugün sayıları üç buçuk milyona yaklaşan Suriyeli misafir kardeşlerimiz ülkemizde hayatlarını sürdürmeye devam etmektedir.

Suriye’de yaşanan gelişmeler Türkiye’nin güney sınırı boyunca bir terör koridoru oluşması tehdidini de beraberinde getirmiştir. ABD’nin bölgede DEAŞ’la mücadele bahanesi ile PKK/PYD terör örgütünü saha partneri olarak benimsemesi ise karanlık hesaplar peşinde olanların niyetlerini ortaya koyarken Suriye meselesinin sadece rejim ve muhalifler arasında sınırlı olmadığını ve krizin çok boyutlu bir yapıda seyrettiğini de açıkça göstermiştir.

Suriye iç savaşının henüz başlarında Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli tehditleri çok önceden görerek 2012 yılında yaptığı bir açıklamasında “Batı ucu Afrin’i, doğu ucu da Kandil’i içerisine alacak biçimde hilal şeklindeki güvenlik kuşağı oluşturulmalıdır” önerisinde bulunmuştur.

Nitekim ilki Ağustos 2016 olmakla beraber Türkiye hem bölge halklarının sulh ve selameti hem de sınır güvenliğini göz önünde bulundurarak bölgede varlık sürdüren DEAŞ ve PKK/PYD gibi terör örgütleriyle mücadele etmek amacıyla 4 askeri harekât düzenlemiştir.

Türkiye, son dönemde de yeni bir askeri harekâtı işaret etmiş ve terörle mücadele konusunda taviz vermeyeceğini açıkça dile getirmiştir. Türkiye’nin yeni bir askeri harekât sinyalini vermesinin ardından ABD ve PKK/PYD ortak bir ağızla harekâta karşı çıkmıştır.

ABD, bir yandan olası harekâtın DEAŞ’la mücadeleyi sekteye uğratacağı bahanesiyle itirazını dile getirirken diğer yandan da saha partneri PKK/PYD’ye askeri destek vererek söz konusu terör örgütleri ile beraber bizzat ABD’li üst düzey komutanların katıldığı eğitimler ve tatbikatlar düzenlemektedir.

Esasen Suriye coğrafyasında DEAŞ ve PKK/PYD varlığı ABD’nin bölgede varlık gösterebilmesi ve manevra kabiliyeti kazanabilmesi adına ABD açısından bir araç olarak görülmektedir. ABD, DEAŞ’la mücadele bahanesiyle bölgede varlık gösterebilmekte ve PKK/PYD ile ortaklık yaparak da bölgenin kalıcı istikrar ve barışa kavuşmasını engellemeye çalışmaktadır. Bölgedeki kaos ve istikrarsızlık ABD varlığı için önemli bir bahane olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeptendir ki ABD, Türkiye’nin Suriye rejimi ile görüşmesini sakıncalı bulmakta ve bu diyalog ortamına karşı çıkan açıklamalarda bulunmaktadır.

Dünyada yaşanan çatışmalar ve savaşların kalıcı neticeye ulaşabilmesi adına diplomasinin gerekliliği mutlak bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Suriye meselesinin de diplomasi masasında çözüme kavuşturulması coğrafyamızın sulh ve selameti açısından büyük önem arz etmektedir.

Türkiye, Suriye meselesinin en başından itibaren üç temel yaklaşımı benimsemiş ve bu doğrultuda politikalarını geliştirmiştir. Krizin en başından beri ülkemiz Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, demografik yapısının muhafaza edilmesi ve PKK/PYD gibi terör örgütlerinin meşruiyet kazanmasının önüne geçilmesi yaklaşımıyla hareket etmiştir.

Uzak bir geçmiş olmamakla beraber Türkiye ve Suriye arasında istihbarat teşkilatları seviyesinde başlayan görüşmeler geçtiğimiz günlerde Milli Savunma Bakanımız Hulusi Akar ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımız Hakan Fidan’ın Moskova’da Suriye rejiminden muhatapları ile görüşmesiyle devam etmiştir. Görüşmeler sonucunda ülkemiz ve Suriye tarafından yapılan açıklamalarda olumlu mesajlar verilmesi ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile görüşmesinin yolunun açılması itibarıyla görüşmeler tarihi bir dönemeci de beraberinde getirebilecektir.

Görüşmelerin önümüzdeki süreçte yapıcı çerçevede ilerlemesi ve barış sonucunu doğurması; bölgenin kaderinin okyanus ötesinden gelenlerin elinde olmadığını, coğrafyanın asıl sahiplerinin belirleyici unsur olduğunu da muhataplarına tekraren göstermesi açısından tarihi bir anlamı ifade edecektir.

Türkiye’nin komşuları ile samimi ve yapıcı diyaloglar geliştirmesi ülkemizi ve bölgemizi doğrudan etkileyen krizlerin çözümüne zemin hazırladığı gibi milli güvenliğimiz ve bekamız açısından da değerli olmakla beraber zorunlu bir önceliği de ortaya koymaktadır.