Suriye resmen olmasa bile, Rusya’nın fiili sömürge ülkesi haline gelmiştir. Esad’ın yuları Moskova’ya bağlanmıştır. Türk milleti gerekirse, artık başka bir seçenek de görülmezse Şam’a girmeyi şimdiden planlamalı ve zalimleri yerle yeksan etmelidir. Diyorum ki, yansın Suriye, yıkılsın İdlib, kahrolsun Esad. Ocağımıza ateş düşürenlerin ocağı söndürülsün.

 Türkiye arka arkaya felaketler yaşadı. Bunlara İdlib’deki kahpe saldırılar eklendi. Bütün bunların üstesinden gelebilmek için milli birliğin yanında, bir devlet aklı gereklidir. Sorunlar doğru tespit edilmeli, isabetli teşhis konulmalı ve gerçekçi çözümler üretilmelidir. Sayın Devlet Bahçeli’nin grup konuşması kelimenin tam anlamıyla bir reçetedir.

Elazığ depremi, MHP’nin iktidar ortağı olduğu 1999 Gölcük depremiyle karşılaştırıldı ve akla ziyan değerlendirmeler yapıldı. Ne olduğunu, söylenenlerin maksadını Sayın Devlet Bahçeli ortaya koydu:  

Bilinmelidir ki, Türk devleti ne 1999’da çöktü, ne de 2020’de zaafa uğradı. Çöken devlet değildir, çürük binalardır, utanmaz müteahhitlerdir, kaçak ve kanunsuz bina ve yapılara göz yuman iş birlikçi yöneticiler, çıkar lobileridir. Devlet aynıdır, ruh aynıdır, fıtrat aynıdır, duruş aynıdır, dün ile bugün arasında ayrımcılık yapanlar ya kalleştir ya da kifayetsiz muhteristir. 1999 Marmara depremiyle 2020 Elazığ depremini terazinin iki kefesine koyup tartıya çıkarmak ayıp değil midir? Ahlaksızlık değil midir? 17 Ağustos depreminde devletin en az üç gün kafayı kaldıramadığını iddia eden köşe yazarı, bu iddianı ispatlamazsan alçaksın, müfterisin. Hiç kimse merak buyurmasın, Milliyetçi Hareket Partisinin olduğu yerde Türk devleti çökmez, çökemez, çökmeyecektir. Türklük varsa Türk devleti bakidir, hakimdir, hadimdir. Depremler arasında siyasi kıyas yapmak, Türkiye’nin yürüyüş ve yükseliş ümitlerini baltalamak, birlik ve kardeşlik duygusuna hançer sallamaktır.

RUSYA İYİ NİYETLİ DEĞİL

         İdlib’den gelen şehit haberleri yürüklerimizi dağlarken, sabır taşımızı da çatlatmıştır. Sayın Bahçeli, herkesin anlayacağı netlikte ne yapılması gerektiğini ilan etmiştir: “Esad katildir, suçludur, gayrimeşrudur, husumetin kaynağıdır.

Hem Suriye’yi hem de Türkiye’yi eş zamanlı idare etmeye, durumu kurtarmaya, kontrollü ve sürdürülebilir istikrarsızlık stratejisiyle bölgesel ve tarihsel emellerini gerçekleştirmeye çalışan Rusya iyi niyetli değildir. Hükümetin Rusya ile ilişkileri tekrardan gözden geçirmesi samimi dileğimizdir. Rusya, Suriye’deki çatışma ve gerilim ortamının sürekli ve sınırlı bir çerçevede devamını sağlayarak, kriz ve kaos üzerine kendi hesap ve hedeflerini kademe kademe inşa etmektedir. Bunu görmek, bunu idrak etmek lazımdır. Ne Astana’dan, ne Soçi’den, ne Cenevre’den, ne de diplomatik temaslardan herhangi bir sonuç bugüne kadar çıkmamış, çıkması da beklenmemelidir.

           Suriye resmen olmasa bile Rusya’nın fiili sömürge ülkesi haline gelmiştir. Esad’ın yuları Moskova’ya bağlanmıştır. Demem odur ki, şehitlerimizin vebali, saldırgan Suriye kadar buna ortam açan, perde gerisinde teşvik ve tahrik eden Rusya’nın omuzlarındadır. Esad tahtından indirilmeden ne Suriye’ye ne de Türkiye'ye huzur gelecektir. Türk milleti gerekirse, artık başka bir seçenek de görülmezse Şam’a girmeyi şimdiden planlamalı ve zalimleri yerle yeksan etmelidir. Diyorum ki, yansın Suriye, yıkılsın İdlib, kahrolsun Esad. Ocağımıza ateş düşürenlerin ocağı söndürülsün. Evlatlarımızı toprağa serenlerin hayat pınarları kurutulsun. Bugünün konusu hukuk mukuk değildir, zalimlerin tepesine Türk milletinin çelik iradesi inmelidir.”

ESAD HAYRANLARI İHANET İÇİNDE

         Esad’ın kalleşlikleri karşısında uluslararası toplumla birlikte CHP ve yancıları da iyi sınav verememişlerdir ve Sayın Bahçeli bu konuda da çok çarpıcı açıklamalarda bulunmuştur: Merak ediyoruz, uluslararası toplum ne duruyor, neyi bekliyor, neden suya sabuna dokunmuyor? Bir caniye, bir despota, bir vandala nereye kadar sabır gösterilecek? Esad savaş suçlusudur, mutlaka yargılanmalıdır, hak ettiği cezayı almalıdır. Türkiye’de tek adam rejimi var diyen, saray rejiminden bahseden yalancıların Suriye’deki belgeli ve delilli tek adamlık sistemine tepki göstermemeleri, üstelik katil Esad ile diyalog önerileri Baas’çı mantığın kimlere ve hangi oranda bulaştığının da ibretlik misalidir. Zulme zulüm diyemeyenler, zalimlerin kuklasıdır. Ve de dökülen her kana ortaktır. Mehmetlerimizi şehit eden alçaklara ses çıkarmayıp Türk devletini ve hükümetini suçlayanlar, gönüllü Esad sözcülüğü yapanlar, Türk milletinin ruh köküne yabancı düşenlerden başkası değildir. Kılıçdaroğlu ve diğer Esad hayranları vatana ihanet içindedir. Esad’ın defterini dürmek varken, hatta bu sorumluluk ahlaki, tarihi ve hukuki bir mecburiyetken, temas ve görüşme önerisiyle avunanalar cinayete ve ihanete ortaktır. Esad devrilmelidir, zulüm şatoları yıkılmalıdır, katiller döktükleri kanların son damlasına kadar hesap vermelidir.”

KILIÇDAROĞLU GÖREV ALACAK MIYDI?

         FETÖ’nün siyasi ayağının ortaya çıkmaması için, CHP ve yancılarının özel bir gayret gösterdiğini ibretle izliyoruz. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da bu tartışmaya katıldı. İşin aslını Sayın Bahçeli ortaya koymuştur: Kılıçdaroğlu, FETÖ’nün siyasi ayağını açıklayacakmış. Oysa ki bir boy aynasına baksa ayağı da görecek, boyunu da görecektir. Şayet 15 Temmuz başarılı olsaydı, Yurtta Sulh Konseyi’nin siyasi ayağı kim olacak, ülkeyi kimler yönetecekti? Mesela, Kılıçdaroğlu böyle bir durumda görev alacak mıydı?

        Sayın İlker Başbuğ yanlış bir yerde iz sürmektedir. Bu manasız tartışmayı tetikleyip tırmandırmak kimin işine yarayacak, hangi çevreleri rahatlatacaktır? Bunların yanında, 26. Genelkurmay Başkanı görevdeyken FETÖ’cülerle mücadeleyi layıkıyla yapmış mıdır? Bizim için siyasi ayak Yurtta Sulh Konseyi’nin yürütme kadrosudur. Bunlar tek tek tespit edilirse, inanıyorum ki, FETÖ’cülerin, kriptocuların, hainlerin, Türk ve İslam düşmanlarının kökü kazınacaktır.