Tarımla ilgili konuşmalarımız; enflasyon fiyatları açıklandığında, ithalat yapıldığında, üretilen ürün değerini bulamadığında gündeme geliyor ve tarım konuşulmaya başlanıyor. Oysaki bizim coğrafi yapımız insan ve üretim kalitemiz dikkate alındığında her gün tarımı konuşuyor ve tartışıyor olmamız gerekiyor.

Son dönemlerde kurdaki artış hareketi tarım sektöründeki yapılan faaliyetlerin üretim maliyetlerine yansıdı. Ürün maliyeti ve üretim yetersizliğinden kaynaklanan sorunlara çözüm bulmak amacıyla uygulanan serbest ithalat politikası da tarım sektörünü, üretim ve üretici açısından olumsuz etkilemede tuzu biberi oldu.

İhtiyacımız olan tarımsal ürünleri kendi topraklarımızda yetiştirebilecek bir potansiyele sahibiz. Fakat maliyetlerin artış hızına satış fiyatı yetişemiyor maalesef. İşin özeti bu.

Son zamanlarda özellikle çiğ süt üreten ve satan, hayvanlarını her gün doyuran, günden güne eridiğini ve kâbuslar gördüğünü beyan eden örnek çiftçi, aynı zamanda TÜSEDAD Başkanı Sencer Solakoğlu “çiftçinidestekletürkiyem” isminde bir kampanya başlattı. Dört çocuğunu çiftçilikle okutan bir çiftçi babanın çocuğu olarak bu kampanyaya katılıyorum. Yalnız TÜSEDAD Başkanının, haykırması, meydan okuması, tek başına bir şey ifade etmiyor. Mutlaka bu durumun dillendirilip muhataplara kabul ettirilmesi gerekiyor. Ülkemiz üreticisi olarak tek başarımız şikâyet etmek ve kızmaktır. Bunları yapacağımıza; bu uğurda şimdiye kadar neler yaptıklarımıza, daha doğrusu yapamadıklarımıza bakmamız lâzım!

Sencer Bey üretim maliyetlerini hesaplıyor, ortaya rakamsal bir veri koyuyor diyelim. Tarımsal faaliyetlerde maliyet analizi yapan kaç çiftçimiz var? Her işletmenin faaliyet alanları bir birinden farklıdır. Baz alınan değerler önemlidir. Yapıcı eleştirilerin, makul önerilerin, ortak aklın faydalı olacağına hepimiz inanıyoruz. Fakat vatandaşların özellikle üreticilerin yanlış anlamasına, aklının karışmasına, motivasyonunun düşmesine, üretimden soğumasına, yer yer kopmasına sebep olmayalım. Doğru yerde, doğru zamanda, doğru kurum ve kişilerle çözüm arayalım. Süte su katmayalım!

TARIM POLİTİKASININ YÜRÜTÜCÜLERİ

Ülkemizde tarım politikasını yönlendiren ve istenilen hedeflere varabilmek için gerekli önlemleri alarak bunların uygulanmasında karar verici olarak Tarım Bakanlığı bilinir. Tarımla ilgili bütün olumlu olumsuz durumlara karşı tek muhatap, Bakanlık olarak görülür ve yapılan bütün eleştirileri göğüslemeye çalışır.

Aslında tarım politikasını yönlendiren, karar verici olan devlet kuruluşları ve ulusal alanda faaliyet gösteren organlardır. Bu organlar; tarımsal kooperatifler, mesleki örgütler, sivil toplum örgütleri, tarımsal eğitim kurumlarıdır. Bu organlar hiçbir zaman varlıklarını göster(e)medi, maalesef.

Tarımsal kooperatifler: Üreticiler tarafından kurulmuştur. Kooperatifler birçok alanda örgütlenebildiği için faaliyet gösterdiği alandaki politikaların oluşmasında önemli rol oynarlar. Tarım kesiminde üretim artışı, arzın kontrolü, ürün ve girdi piyasalarının düzenlenmesi gibi, tarımın gelişmesi için hizmetler, üretici kooperatifleriyle kolayca gerçekleştirilebilir. Var mı böyle kooperatiflerimiz(!)?

Meslek örgütleri: Tarım politikasının yürütülmesinde etkili olan başka bir kurum da meslek örgütleridir. Çiftçilerin kurup yönettiği ve ülkenin tarım politikasının şekillenmesinde rol oynayan kuruluşların başında “ziraat odaları” gelmektedir. Ziraat odaları, mesleki hizmetleri görmek, tarım sektörünün her alanda genel menfaatlerine uygun olarak gelişmesine ve devletin tarımsal plan ve programlarının gerçekleştirilmesine yardımcı olmak, çiftçilerin ortak ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak ve üreticiler arasında iş birliğini sağlamak amacı ile kurulmuştur. Çiftçilerin gerek haklarını savunmak gerekse onlara girdi temin etmek, her türlü bilgiyi çiftçilere ulaştırmak vb. konularda görev yapan, çiftçilerin meslek örgütüdür. Var mı böyle meslek örgütümüz(!)?

Sivil toplum örgütleri: Ülke tarım politikasının yönlendirilmesi ve yürütülmesinde etkileri son derece az gibi görünen kuruluşlar olmasına rağmen sivil toplum örgütleri önemli lobi faaliyeti yaparak çalıştıkları ürün veya ürün grubunda politika oluşturabilmektedirler. Sivil toplum örgütleri genelde bir ürün grubunu üreten veya bu ürünü işleyerek ticaretini yapan sanayicilerin kurduğu dernek, platform, birlik vb. isimler altında birleşerek başta Tarım Bakanlığı olmak üzere konu ile ilgili tarım politikası yürütücülerine baskılar yaparak politika belirleyici konumda olabilirler. Var mı böyle meslek örgütlerimiz(!)?

Tarımsal eğitim kurumları: Araştırma enstitüleri, üniversiteler, tarım meslek liseleri(?), vb. Tarımsal alanda yapılan araştırmaların sonucunda elde edilen bulguların uygulanarak ülke tarım politikasının buna göre yönlendirilmesi, o ülkenin güçlü bir tarıma sahip olmasına neden olabilir. Var mı böyle eğitim kurumlarımız(!)?

Kabahatin hepsi ev sahibinin mi? Hırsızın hiç mi suçu yok?

Bakanlığı para dağıtan bir banka gibi gören, Tarlasını ekmeden destek almaya çalışan, ÇKS’de farklı ürün beyan edip tarlada başka ürünü olan, hibe söz konusu olduğunda piyasa fiyatının iki katı fiyat veren, devletten gelen her türlü destekte tüyü bitmemiş yetimin hakkının olduğunu düşünmeden hareket eden, devamlı politikaları eleştiren, çalışmadan, üretmeden, ağlayıp sızlamakla çözüm bulunabilir mi?

Ülkemiz tarım politikasının belirlenmesinde ve uygulamada bu organlar üzerine düşen görevi yaparlarsa hiçbir sorun yaşanmayacağını düşünüyorum. Amaç kırmak, kırılmak değil; yenilenmek, ilerlemek, geriye bakarak, ders alarak ileriyi görmektir.