Gıda krizinin çözümünde ülkemizin aracılığıyla tahıl koridoru anlaşmasının gerçekleştirilmesi ve Karadeniz'den yapılan tahıl ihracatının yeniden başlamasına rağmen, yüksek fiyatlar nedeniyle gıda birçok kişi için ulaşılamaz durumda. Önümüzdeki günlerde dünya genelinde akut gıda güvensizliği ile karşı karşıya kalan insan sayısının artmaya devam etmesi beklentiler arasında.

Rusya-Ukrayna arasındaki savaş, yüksek ve değişken enerji, gıda ve gübre fiyatlarını artırıcı, kısıtlayıcı ticaret politikaları ve tedarik zinciri kesintileri ile küresel gıda güvenliği ve beslenme krizini giderek şiddetlendirmeye devam ediyor. 

Gübre piyasaları, özellikle sıkışık doğal gaz arzı ve yüksek fiyatların birçok üre ve amonyak üreticisinin faaliyetlerini durdurmasına neden olduğu Avrupa’da dalgalı bir seyir izliyor. Bu durum 2023 ekim sezonu için gübre uygulama oranlarını düşürebilir. Önümüzde tarımsal üretim için Avrupa genelinde ciddi önlemler alınması gereken bir döneme giriyor. Tarımsal girdilerin birçok kaleminde dışarıya bağımlı olan ülkemiz içinde bu kritik dönem geçerli. Şu anda 2022 sezonu ürünlerinin satışı ile sıcak paraya kavuşan çiftçi-üretici 2023 yılındaki ekim sezonunda karışılacağı olumsuzlardan habersiz olarak yaşamına devam ediyor.  Dolayısıyla tarımsal girdileri tedarik etme ve uygulama oranları 2023 sezonunda olası bir krizin etkisini uzatabilir ve derinleştirebilir de.

GIDA GÜVENLİĞİ Mİ? GÜVENLİ GIDA MI?

Bu sorunun cevabını bilmeyen yoktur bu memlekette. Hele ki konuşacak bir kürsü bulmuşsa ya da oturacak bir koltuğu varsa; uzun nutuklar atarak neler neler söyleyebilirler. Aslında bu soru bir yandan bilmek ve idrak etmek gibi iki önemli kavramın önemini diğer yandan bilgi sahibi ile idrak sahibi olma arasındaki farkı görebilmemizi sağlıyor.

Dolayısıyla ülke olarak, bilgi sahibi olduğunu düşünüp, tarımın önemini bilen insanlardan ziyade; tarımın önemini idrak edecek/eden yöneticilere, karar vericilere ihtiyacımızın olduğu da unutulmaması gereken bir gerçektir.

Gıda güvenliği kavramı içerisinde bulanan açlık ve fakirlik kavramları hep karıştırılır. Fakirlik, gıda ve tarımsal ürünler market raflarında, pazarlarda varken sizin ürünleri alacak paranızın olmamasıdır. Dolayısıyla fakirlik biraz da bireysel bir durumdur. Açlık ise tamamen bambaşka bir durumdur. Paranız vardır ama pazarlar ve market rafları boştur. Paranız olsa dahi ürünleri alamazsınız. Açlık, tamamen toplumsal bir olaydır. 

Bu iki kavramın farkındalığını yaşayan Avrupa, İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra bir yandan enkazın yaralarına sararken diğer yandan da ilk sırayı gıda güvenliğinin güvence altına alınmasına vermiştir. Avrupa, her bir bireyin gıdaya kolay, ucuz ve sürdürülebilir bir şekilde ulaşılmasını kendilerine hedef olarak koymuştur. Bunları yapan Avrupa, tarım ve gıdaya vermiş olduğu önemi her zaman gizlemiş veya perdeleme yapmıştır. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere tarımı ve tarımsal üretimi önemsiz gibi göstermeye çalışsalar da aslında kendileri tarım sektörüne gözü gibi bakmaktadırlar. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere üretim yaptırmayıp, üretimin daha maliyetli olduğunu, çiftçilere ürettirmeden “doğrudan gelir desteği” (sus payı desteği) ile susturularak ithalat yapmanın daha ekonomik olduğu bilincini aşılarlar. Bu geçiş döneminde her türlü şirinlikler yapılır ki kendilerine açık pazar hâline getirine kadar. Sonuç, bu ülkeleri üretim yönünden kendilerine veya paydaşlarına bağımlı yaparlar.

Güvenli gıda, tohumdan sofraya her aşamada izlenebilirlik sunar. Günümüzde bu izlenebilirlik gıdanın üretildiği çiftliklerin çevre kirliğine etkilerini sorgulayacak seviyeye kadar gelmiştir. Özellikle son zamanlarda Avrupa Birliği ve ABD sığırların karbondioksit salınımı etkisini devamlı gündeme getirerek sığır sayılarının azaltılması yönünde dolaylı yollardan hem ısrar hem de baskı yapmaktadırlar. Kanaatim çok yakın zamanda yapay et ve yapay sütün ayak seslerinin geldiği yönündedir.

Oysaki Avrupa Birliği ve ABD, kırmızı et ihtiyaçlarının ciddi bir bölümünü domuzlardan karşılamaktadır. Domuz çiftliklerindeki domuzların karbondioksit salınımını bizler soramıyoruz, sorgulayamıyoruz(!) Acaba neden? Bu sorunun cevabını siz okurlarıma bırakıyorum.

“Gıda güvenliği”, bir yiyeceği sorunsuz bulabilir miyiz sorusunu cevaplarken; “güvenli gıda”, ben bu yiyeceği alıyorum ama kim, nerede, nasıl üretmiş? Analizi yapılmış mı? Sağlığım açısından bana ileride bir sıkıntı çıkarır mı? Yani tohumdan sofraya kadar geçen sürecin sorularını cevaplamaktadır.

Son söz: Anayasa, başörtüsü, Alevi açılımı… Sırada hangi mesele mi var? Tarım ve gıda güvenliği meselesinin bu yeni havada gündem olması beklenmelidir. Böylece kimlik siyaseti meselesi farklı bir evreye girer. Bundan hangi siyasi parti ne kazanır bir yana, ancak ülkemiz; tarım ve gıda güvenliği meselesinden çok şey kazanabilir.

Sağlıcakla kalın…