Yahudilerin ve Evangalist Hristiyanların “Tanrıyı Kıyamete Zorlamak” diye ortak bir hedefi var.  Bize göre bırakın muhtevasını ifadesi bile tövbe-i nasuh gerektirir.

Neyse… Körfez Savaşı’ndan bu yana bilhassa Orta Doğu’da ve dünyanın diğer bölgelerinde yaşananları bu minval üzerinde değerlendirmek mümkün.

Kaos, kriz, insanlık suçları ve kanlı savaşlar sonunda Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar inmesini hızlandırmak ve gerçekleşecek “Büyük Savaşı-Armageddon’u” çabuklaştırmak için çaba içerisinde Evangalistler…

Bu savaştan sonra Yahudiler “Yeryüzü Krallığı”na, Hrıstiyanlar da “Cennetin Krallığı”na sahip olacaklar-mış!

Sevsinler. Paylaşmayı çok iyi bilirler zaten…

Bizim ilahiyat literatürümüzde de benzer kıyamet alametleri, Hz. İsa’nın yeniden teşrifleri ve “melheme-i kübra” diye tarif edilen böyle bir savaş var. Var ama bizde “Kıyametin zamanını ancak Allah bilir!” diye de kesin bir hüküm var.

Onlar haşa(!) “Tanrı’yı kıyamete zorlaya dursunlar” bizim ise bu dünyaya vereceklerimiz ve ekeceğimiz çok fidan var.

Doğu’nun, dolayısıyla Müslümanların (hatta tüm mazlumların) “medeniyet” temsilcisi olarak bin yıldır sancaktarlık yapan, insanlığa insanca bir uygarlık teklifinde bulunan biz Türklerin de bu süreçte elbette söyleyeceklerinin olduğunu bütün dünya biliyor.

Türk Yüzyılı-Turan’a hazırlık

Turan, Türk devletlerinin birbirleriyle entegrasyonuna ve sistematik yapılanmasına dayalı bir ülkü…

Bu ülkü tek yönlü, yani maddi kaynaklar etrafında şekillenen ve sadece Türk dünyasını içine alan bir ekonomik(!) tasarım değil, bilakis dünyaya “Türk barışı ve huzuru” getirebilecek, özlenen bir insani sunum içeriyor.

Turancılık fikrinin ortaya çıkmasından bugüne dek alınan tarihi mesafeler değerlendirildiğinde, gerçekleşmesi de gayet mümkün görünüyor.

Biraz zaman alabilir.

Olsun. Sömürgen Batı’nın Evangalist vahşeti için döşediği “kıyamet taşlarının” yanında insanlığa “huzur” getirecek bir iddia ile Turan ülküsünün hazırlıklarını yapmak çok daha anlamlı ve hayırlıdır.

Bu noktada Türk milliyetçilerinin sadece “siyasi lideri” olarak değil “fikri lideri” olarak da gereken adımları hassasiyetle atan Devlet Bahçeli Beyefendi’nin yansıttığı projeksiyonun içini doldurmak, tarihin akışını Turan’a doğru zorlamak gerekiyor…

***

Kabul etmeliyiz ki, Batı Türklerinin (Osmanlı Türkleri) amansız bir heyecanla yüzünü Batı’ya, sırtını da geldiği topraklara yani Türkistan’a dönmüş olması asırlar süren bir kopma meydana getirdi.

Eh üzerine komünist hegemonya ve doksanlı yıllarda başlayan FETÖ merkezli çarpık münasebetleri de koyarsak, Türk dünyası ile ortak değerlerde aramızda hâlen büyük mesafeler olduğunu görebiliriz.

Hoş “diplomatik düzeyde” çok büyük adımlar atıyoruz atmasına da bu adımları toplumsal etkileşimle tabana yaymak, iletişim ve etkileşimle kolektif sahaya taşımak gerekiyor.

Yine başa dönelim; Atatürk’ün neredeyse yüz yıl önce söylediği gibi “SSCB’nin dağılmasına ve kardeşlerimizin bağımsızlığına hazır olmak”… ifadeleri boşa değilmiş.

Çok vakit kaybetmiş sayılmayız lakin yine de yolumuz çok uzun görünüyor…

İlla Türk devletlerinin halklarıyla toplumsal etkileşimimizi artırmak, kültürel köprülerimizi çoğaltmak; edebiyat, turizm, spor, filmler, dijital uygulamalar, fuarlar ve festivallerle de popüler alanlarda var olmamız gerekiyor…

Ortak bayramlar, ortak kutlamalar, ortak matemler; kardeş kurumlar, kardeş şehirler gibi birçok etkileşim ve iletişim alanları oluşturmak gerekiyor.

Düşünsenize Avrupa ortalarından Japon Denizi’ne, Afrika’nın kuzeyinden Karadeniz’in kuzeyine kadar uzanan uçsuz bucaksız coğrafya neler getirir neler…

Zor değil, olacaktır.

Yeter ki meseleye yeni çağa uygun olarak 4.0 versiyonuyla bakalım…