Türk milleti, devleti ve toplumsal düzeni töre/kanun yoluyla koruma, zulmetmeme, halkının refahını sağlama, diğer milletler nezdinde hak ve çıkarlarını temin etme gibi hususlarda süreklilik arz eden bir tarihsel akıl geliştirmiştir. Tarihsel akıl, geçmişten günümüze kadar edinilen tecrübelerin yansıdığı, kolektif düşünüş ve bu düşüncenin sonucu olarak ortaya çıkmış olan kurumlardır. Bu kurumlar muhafaza edildiği sürece tarihsel hafıza ve tecrübe taşınmış olur. Bunun içindir ki; milliyetçi zihnin inşasındaki en temel kavramlardan birisi kuşkusuz tarihsel akıldır. Türk milliyetçiliği açısından da yaşanılan çağlara bakıldığında dönemlere göre millet ve devlet hayatında sistematik bir kurumsal yapının var olduğu ve bu tarihsel aklın buyruklarına zaman zaman kurumsal ve zaman zaman da bireysel olarak kulak verildiği görülür. Çünkü tarihsel akıl medeniyet milletlerine tarihsel hafızadan kaynaklı tembihlerde bulunur.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet Bahçeli, Partisinin geçen haftaki Türkiye Büyük Millet Meclisi grup konuşmasında tarihsel aklın bir tembihi şeklinde değerlendirilebilecek önemli işaretler vermiş ve bunlardan birisinin de “Oniki Ada” meselesi olduğunu vurgulayarak, bu sorunun hafızada güncelliğini koruduğunu dile getirmiştir. Sayın Dr. Devlet Bahçeli konuşmasında ayrıca fiziki açıdan Anadolu coğrafyasının devamı niteliğindeki Oniki Ada konusunun henüz kapanmamış yaramız” olduğunun altını çizmiştir. Ayrıca “Ege’nin karşı kıyısından saldırgan ve yayılmacı politika izleyen Yunanistan’a müsamaha gösterilmeyecektir” diyerek sorunun tarihi ve stratejik yönlerine dikkat çekmiştir. Söylenilen bu sözler tarihsel bir aklın, binlerce yıllık devlet tecrübesinin bir ifade biçimidir.

Sayın Dr. Devlet Bahçeli bu konuşması ile bir taraftan bu adaların bir Türk toprağı olduğuna işaret ederken diğer taraftan da Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı düşmanca tutumu ve kutuplaştırıcı tavrına dikkat çekmektedir. Bu perspektiften bakıldığında Yunanistan’ın uzunca bir süreden bu yana adaları silahlandırdığı gözlenmekte bu girişimin Türkiye için başlı başına bir güvenlik sorunu teşkil ettiği bilinmektedir. Yunanistan bir taraftan her fırsatta düşmanca bir tavırla Türkiye’yi Batıya şikayet ederken diğer taraftan da Ege’de tansiyonu yükseltecek adımlar atmaya devam etmektedir. Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in gayri askeri statüdeki adalarda askerleri denetlemesi de bu provokatif eylemlerin sonuncusudur. Elbette bu Miçotakis’in sadece kendi kendine yapabileceği bir şey de değildir.

Yunanistan Oniki Ada üzerinde ABD’ye üs vermektedir ve bu şekilde “Oniki Ada” meselesi Türkiye için daha ciddi bir güvenlik meselesi halini almaktadır. Aynı zamanda ABD’ye, AB’ye Türkiye’yi şikayet etmektedir. Türkiye’nin “Mavi Vatan” haritasına karşı ABD’nin adalarda üs kurma girişimi zaten Yunanistan’a bir destek olduğu gibi öte yandan Almanya, Fransa gibi ülkelerden de tezlerine destek açıklamaları bulmaktadır. Bu da Atina’da bir sevinç ortaya çıkarmaktadır. Türkiye bu konuda elbette öncelikli olarak uluslararası hukuk kurallarını gözetecek ve haklarını gasp ettirmeyecektir. Fakat şurası iyi bilinmelidir ki böylesi bir durumda kriz derinleştiğinde Türkiye kendi göbeğini kendisi kesebilecek bir ülkedir. Uluslararası hukuk açısından haklarını koruyabileceği gibi tek başına da bunu başarabilecek güçtedir.

Bu yüzden Sayın Dr. Devlet Bahçeli bu hafta da partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi grup konuşmasında tekraren bu konuyu gündeme getirdi. “Bizim tasavvur ve telakkimize göre, vatan vatandır, vatan namustur, denizi, karası olamaz, nihayetinde haremi ismetimize uzanacak muhasım eller ise kırılıp atılacaktır. Türk milleti hakkında vazgeçmez, egemenlik haklarını çiğnetmez, sorulacak hesabı da hiçbir mihrakın yanına bırakmaz.” ifadelerini kullandı. Yunanistan gerek ABD ve gerekse AB’nin bazı emperyalist güçlerinin arkasında durarak Türkiye’ye karşı hamle yapmanın bir bedelinin olacağını bilmelidir. Aslında bunu bir bedel olarak değil belki de bir gün Türk’ün mülkü olanı geri alması olarak değerlendirmek daha yerinde olacaktır. Bu şekilde Türk milletinin kapanmamış yarası kapanacaktır.

Oniki Ada Anadolu’nun devamı olan kıta sahanlığı üzerinde yer almaktadır Anadolu’nun bir parçasıdır. Anadolu’nun güvenliği açısından kilit bir konuma sahiptir. Oniki Ada’ya ilişkin kısaca tarihsel arka plana bakıldığında bunlar 1522’de Kanûnî Sultan Süleyman döneminde fethedilerek Türk toprağı haline getirilmişlerdir. Osmanlı Devleti hakimiyeti altında bulunan bu adalara ilk saldırı da 1911’de başlayan Trablusgarp Savaşı’nda istediğini elde edemeyen İtalya tarafından yapılmıştır. İtalya 1912’de bu adaları işgal etmiştir. Yani bu adalar tam 390 yıl Türk hakimiyeti altında kalmışlar ve birer vatan toprağı halini almışlardır. Trablusgarp Savaşı sırasında İtalya bu adaları işgal etmişse de iki taraf arasında 1912’de imzalanan Uşi Antlaşması’na göre kayıtsız şartsız Osmanlı Devleti’ne iade edilmesi gerekmekteydi. Ancak İtalya bu dönemde Osmanlı askerlerinin Trablusgarp bölgesinden çekilmediklerini iddia ederek adaları tahliye etmemiştir. Sonra Balkan Savaşları ile de bu meseleye bir de diğer Ege adaları konusu eklenmiştir.

İtalya bu adaları İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar elinde tutmuş, 1939’da başlayan İkinci Dünya Savaşı’nda mihver devletler grubunda yer almış ve savaşta istediği başarıyı gösterememiştir. Bu sırada Oniki Ada önce Almanların ardından da İngilizlerin eline geçmiş, sonrasında da 1947’de imzalanan ve Türkiye’nin temsil dahi edilmediği Paris Antlaşması ile Yunanistan’a devretmiştir. O günden bugüne kadar da bu durum Türkiye ve Yunanistan arasında bir problem olarak devam etmektedir. İster Oniki Ada olsun isterse diğer Ege adaları olsun bir oldu bitti neticesinde gasp edilmiş adalardır. Adaların şu ya da bu şekilde gasp edilmeleri bir tarafa, 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın Anadolu kıyılarına yakın adaların askerden arındırılmaları hakkında hükümlerine göre ya da Paris Antlaşması’na göre Yunanistan bu adalarda askeri üs kurup yığınak yapmamalıdır. Ama Yunanistan bunun tam aksine bir şekilde hareket etmektedir.

Oniki Ada’ya ilişkin Sayın, Dr. Devlet Bahçeli’nin son grup toplantılarında yaptığı değerlendirmeler böyle bir duyuş ve düşünüşün, bu hedefi gerçekleştirecek adımlar ve politikaların yapılması gerektiğinin zaruretine işaret etmektedir.  Buradan emperyalist faaliyet arzusunun duyulduğu gibi itham edici sonuçlar çıkarmak olanaklı değildir. Böyle bir bakış açısı farklı bir tarihsel duyuş ve düşünüşü işaret eder ki, bunun da Türk tarihsel aklını, töresini, dilini, kültür ve geleneğini taşımayanların bir değerlendirmesi olarak görülmesi kaçınılmazdır. Tarihsel olarak Yunanistan geçmişte dönemin emperyalist güçlerinin desteğini alarak İzmir’e asker çıkarmış ve Anadolu topraklarını işgal teşebbüsünde bulunmuştur. Aslında Yunan ordusu Türk ordusu tarafından Ege Denizi’ne döküldüğünde bu konuda büyük bir tecrübe yaşadı. Bugün de Türkiye’nin bu husustaki kararlılığını bilmeli ve adımlarını buna göre hesap ederek atmalıdır.