Tarımın insanoğlu için önemi konusunda kimsenin ikna edilmeye ihtiyacı yoktur. Tarım, ülke nüfusunun bir bölümünü istihdam etmekte ve beslenmesi için zorunlu gıda maddelerini üretmektedir. Sanayi sektörüne girdi sağlamakta, sanayi ürünleri için talep yaratmakta, tarımsal ürünler ihracı yoluyla toplam ihracata katkıda bulunmaktadır. Ulusal gelirin önemli bir kısmını oluşturmakta ve göreli fiyatlar yoluyla sınai birikimi (teknolojik buluşlar, modeller, mal ve hizmetlerin ticari markaları, endüstriyel tasarımları ve coğrafi işaretler vs.) desteklemektedir. Tüm bunları dikkate aldığımızda dünyanın en gelişmiş ülkelerinde gıda güvenliği ve güvencesi istisnasız önemli gündem maddeleri arasındadır.

Peki, bizler gıda güvenliği ve güvencesi sağlanmasından ne anlıyoruz?

Yıllardır hep söylenir/söyleriz, kendi kendine yeten yedi ülkeden birisiyiz diye. Kendine yeterlilikten anlamamız gereken ne?

2021’in ilk 5 ayında dış ticaret verileri ülkeler bazında incelendiğinde Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 5 ülke 976 milyon dolarla Irak, 670 milyon dolarla Almanya, 572 milyon dolarla Rusya, 419 milyon dolarla ABD ve 365 milyon dolarla İtalya olmuştur. Ülke bazında ithalat verileri incelendiğinde, 2021 yılının ilk 5 ayında en fazla ithalat yapılan ülkeler 1.557 milyon dolarla Rusya, 672 milyon dolarla Brezilya, 383 milyon dolarla Ukrayna, 335 milyon dolarla ABD ve 321 milyon dolarla Malezya’dır.

Bu rakamlar ülkemizin üretim potansiyeli ve jeopolitik konumu ile birlikte değerlendirildiğinde; tarımsal dış ticaretimizi bu perspektifle var olan potansiyelimizin farkında olarak tekrar değerlendirmeler yapmalıyız. Jeopolitik konumumuzun sağladığı avantajları da kullanma yoluna gitmeliyiz.

İthalat kelimesi ülkemizde öyle tütsülendirildi ki “ithalat” kelimesini duyan, özellikle de siyasi rant (getirim) sağlayacak hevesiyle, “İşte bakın vergiler de sıfırlandı, biz ülke olarak bir şey üretmiyoruz. Görüyorsunuz, ülke tarımı ne kadar da sahipsiz, ne hâllere düştük. Her şeyi dışarıdan alıyoruz. Oysaki biz kendi kendine yeten 7 ülkeden birisiydik…” yaygarasıyla boy gösterilmeye başlandı. Bırakın bu işleri, ülke tarımı bu kadar aciz ve ucuz mu? Ne olur yani, tarımı bir kere de siyasete meze yapmadan, algısız olarak değerlendirsek! Gerçekten tarımda kendinizi lokomotif olarak, lider olarak görüyorsanız sizlere bir hatırlatma yapmak isterim “tarımda lider insan, sorun konuşmaz; çözüm konuşur/ konuşulur”

Mutlaka her şeyi biz mi üretip satmalıyız?

Böyle bir bakış açısı eksiktir, hatalıdır. Oysaki ithal etmenin de avantajları olabilir mi sorusunu sormalı ve cevaplarını aramalıyız.

İthalat yapmak kötü mü?

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün (FAO), 2019 verilerine baktığımızda, Hollanda’da 1 dekar turunç bahçesi ve 1 dekar muz bahçesi görünmüyor, yok! Çok ilginç değil mi?

Ancak hikâyenin devamına baktığımızda 807 milyon dolarlık turunç, 685 milyon dolarlık muz ihraç etmişler. Dikkat! Bunlar tropik ve subtropik bitkiler ve Hollanda’da yetişmiyor! FAO veri tabanı da bu tespiti doğruluyor. Peki, bu nasıl oluyor? Nasıl oluyor da bünyesinde bu ürünleri yetiştiremeyen bir ülke ihracat yapıyor. Bu noktada ithalatlarına da bakmak gerekiyor. Örneğin bizden aldığı ayvayı, reeksport yaparak 2 katına satıyor.

Görülen şu ki, Hollanda sadece ihracat yapmıyor. Çok fazla ithalat da yapıyor. Yıllık ortalama 1 milyar doların üstünde bir ithalat gerçekleştiriyor. Bu ithalatın tamamını tüketim amaçlı almıyor. Katma değere dönüştürüp satıyor. Burada farklı bir ticaret stratejisi var. “Üretim yok ama ciddi bir ticaret var, yani reeksport var, ticari başarı var”

Buna benzer iyi uygulamalar ülkemizde de mevcuttur. Ülkemiz 2020’de ortalama 9 milyon ton civarında kaliteli buğday ithal edip ve ithal ettiği bu buğdayı mamul maddeye dönüştürerek yüzde 60’lık bir katma değer artışı ile başta Orta Doğu ve Afrika olmak üzere 165 ülkeye un, makarna, bulgur, irmik ve bisküvi olarak ihraç etmektedir. Ülkemiz bugün dünyanın en önemli makarna üreticilerinden biri olup; tüm makarna türleri ele alındığında Avrupa’da ikinci, dünyada dördüncü en büyük makarna ihracatçısı konumundadır.

Ülkemiz sadece makarnada değil her anlamda büyük başarılara imza atmıştır. Burada Hollanda örneği ile de örtüşür şekilde örnekleme yapmamdaki amaç: İthalatın tek başına dışarıdan ürün satın almak şeklinde yanlış değerlendirmelerin önüne geçmektir. Bu olumsuz düşüncelerden önce “biz ülke olarak söz konusu ithalatı hangi gerekçeyle yapıyoruz” kısmının iyi bilinmesi ve ona göre ülkemiz tarımı ve Tarım Bakanlığının politikası hakkında bir yargıda bulunulması gerçeğidir.

Gelelim tarımda “kendi kendine yeten yedi tarım ülkesinden biriydik.” Alışılmış, meşhur bir ifadedir. Ancak ülkelerin iktisat, ekonomi, ticaret ve üretim değerleri göz önüne alındığında diğer 6 ülkeyi ben bulamadım. Bulan veya bilen varsa paylaşırsa sevinirim. Bu cümle olsa olsa tarımsal üretimde insanları motive etme niyetiyle kullanılmış olabilir.

Buradan hesapsız kitapsız ithalat yapalım anlamı da çıkarmayalım. Tarımda karar vericiler olarak, bu konuda söz sahibi olanlar, olmak isteyenler: Tarıma üretim, tüketim, ithalat ve ihracat perspektifiyle birlikte bakmalıyız. Üretim imkânlarımızı bunun yanında ticaret potansiyelimizi birlikte değerlendirmeliyiz.

Son söz: Türk tarımı önümüzdeki yıllarda sıçrama yapabilecek sektörlerin başındadır. Fakat diğer sektörlerde de görülen maliyet artışları süreci olumsuz etkiliyor. Buna bağlı olarak buğday, arpa, un, fındık, çay ve diğer tarımsal ürünlerde yakalanan ihracat ve üretim başarısının farklı markalaşma süreçleri ile desteklenmesi ve uluslararası piyasada rekabet gücünün azami seviyeye çıkarılması tarım politikasının en önemli bileşenleridir.