Günümüz Türkiye’sinde hemen her mesleğin bir veya birden fazla sivil toplum örgütü vardır. Bu STK’ların varlık sebeplerinde nicelikleri kadar nitelikleri de son derece önemli olmalıdır. Özellikle son dönemde gıda güvenliği, güvenilir gıda, ucuz ve güvenilir gıdaya erişim konularında sivil toplum kuruluşlarının (STK) gelişmiş ve sanayileşmiş toplumlardaki etkinlik düzeyine sahip olup olmadıkları konusu daha fazla sorgulanır olmaktadır.

Çiftçi, bitkisel ve hayvansal üretimde sektörde temsil gücünü giderek kaybetmektedir, maalesef. Son dönemlerde tarımsal üretimde ciddi anlamda sıkıntılar vardır. Sadece hayvansal üretimde (kırmızı et ve süt) değil, arıcılık, tavukçuluk ve balıkçılık gibi sektörün diğer üretim paydaşlarında da sıkıntılar vardır. Ama bu sıkıntılar öncelik bulamamakta ve yeterince dile getirilmemektedir. İnsanların alım gücünün düştüğü böyle bir dönemde ekonomik koşullara bakıldığında çiftimizin-üreticimizin ekonomik durumu özellikle aylıklı çalışanlar (memur vb.) ve emekli kesimlerinden çok daha iyi durumdadır. Tarım sektöründe emeklerinin karşılığını alabilmek için bireysel olarak ekranlarda ve sosyal ağları kullanarak tepki veren, çalışan çabalayan insanların da olduğu bir gerçektir. Bireysellikten daha çok sektördeki insanları, paydaşları bir araya getirmek son derece önemlidir. Böyle bir dönemde sivil toplum örgütlerinin (tarımla ilgili STK’lar) eylemleri ve söylemleri son derece önemlidir.

Sivil toplum  “kültürel, siyasal, ekonomik ve sosyal faaliyetleri yürüten gönüllü kuruluşlar” olarak tarif edilmekte ise de, Ülkemiz de STK anlayışı merkezi yönetimleri (otorite) tercih etme eğiliminde midir?  Ülkemizde STK’lar toplumda itici güç olarak önemli bir role sahip midir? Günümüzde sivil toplum örgütleri (tarımla ilgili STK’lar) üreticileri-çiftçileri yönlendiren, çalıştıran esas faktör olarak etkili midir? Soruları akıllara gelmektedir.

Ülkemizde tarımla ilgili vakıf ve derneklerin sayısı çok fazla değildir. Bunun yanında kooperatif, birlik ve merkez birliği sayısı yaklaşık 8 bin’ in üzerinde olsa da öne çıkan bir elin parmak sayısını geçmemektedir.  Öyle veya böyle, sayıları ve etkinlik alanları ne olursa olsun (resmi, yarı resmi, gönüllü) tüm bunlar (vakıf, dernek, birlik, kooperatif) yanında meslek odaları (ziraat, orman, veteriner, üretici), çiftçinin-üreticinin yanında olmak, çiftçiye-üreticiye hizmet etmek ve Tarım Bakanlığı ile koordineli bir şekilde ülke tarımını kalkındırmak için faaliyet yapmalıdır. Bu faaliyetleri yapan, yasalarla belirlenmiş sınırlar içerisinde doğru amaçlara yönelik hizmet veren sivil toplum örgütleri mevcuttur. Ancak örgütlenmelerde ve yönetimlerinde sorunlar vardır. Bu sorunlar verdikleri hizmetlerin önüne geçmiş, adeta verilen hizmetleri gölgeler hale gelmiştir.

Sadece tarımla ilgili vakıf ve derneklerden ziyade genel olarak STK’larda; bazıları koyu ideolojik saplantılar içinde, bazıları kişisel çıkar ilişkisi, bazıları isim yapmak ve bunu toplumda yer etmek üzere kullanmak istemektedir. Özellikle tarımla ilgili vakıf ve derneklerde her kim olursa olsun toplum yararına hizmet verme vaadiyle kurulmuş STK’larda yasaların boşluklarından yararlanarak “tarım gibi hassas ve elzem bir konuyu kendi saplantılı ideolojilerine alet etmemelidirler!

DAR BAKIŞ AÇILARI İLE TARIM!

Tarımı ve tarımsal üretimi, gıda güvencesi ve ucuz sağlıklı gıdaya erişimde oluşmuş tahribatları sadece STK’lara bağlı nedenlerin tek başına oluşturduğunu belirtmek bütünsel bakış açısından yetersizlik ihtiva edecektir. Ülkemiz tarımında 1980-2021 yılları arasında gerek tarım siyasetinde gerekse tarım bürokrasisinde liyakatten uzak atamalar yapıldığı gözden kaçmamaktadır. Dar bakış açıları ile tarım ve gıdanın önemi konusunda dünyanın gidişini okuyamamış siyasetçi, bürokrat, genel müdür, daire başkanı ve il müdürü, atamalarının had safhada yaşandığına hep beraber şahit olduk, olmaya da devam ediyoruz.

Bununla birlikte yaşanan sorunları günü kurtarıcı popülist ve seçim bölgesi kayırmacı tarım politikaları uzun zamandır varlığı sorunların daha çok kronikleşmesine neden olmuştur. Tüm bunların dışında tarım politikalarına müdahale edebilen çoklu bir yapıya sahip olmamız yetki karmaşıklığına, sorunların yeterince algılanmamasına ve uzun vadeli kalıcı çözüm bulunamamasına neden olmaktadır.

Tüm bu yaşananlar; sektörde sadece sürdürülebilirlik endişesi, güvenilir, ucuz ve sağlıklı gıdaya erişimde bozulmalara ve çiftçi-üretici açısından ekonomik tahribatlar şeklinde yansımamıştır. Özellikle kırsal alanda yaşayan ve tarım sektörü içinde yer alan birey ve toplumların üzerinde sosyoekonomik, sosyokültürel (yaşlanma, evlenememe, göç, örgütlenememe, etik) ve çevre, su kirliliği gibi tahribatlar oluşturmaktadır. Dolayısıyla tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinin önünde çözülmesi bekleyen sorunlar yumağı bizleri beklemektedir.

Son söz: Ülkemiz yeterli üretim artışını tüketimden yola çıkarak üretim-tüketim ve ticaret modellerini oluşturmadan, gerçek anlamda havza ve ürün bazlı planlamalar yapmadan, hızlı ve etkin tarımsal yayım ile çiftçiyi-üreticiyi 2023 şartlarına hazırlamadan, tarımda teknolojik bilgileri hem toprak ürünlerinin verim ve kalitelerini yükseltmek için deneme ve araştırmalar yapan, yeni metotlar geliştiren kişilere hem de üreticilere ulaştırmadan, tüketicileri bilinçlendirip, lojistik imkânları iyileştirerek ve özellikle fire oranları azaltılmadan, güvenilir gıda tedarik noktaları oluşturmadan tarımda başarılı olmak pek mümkün değil gibi görünüyor.

Yüzünüzden gülücük, kalbinizden umut eksik olmasın, sağlıcakla kalın.