Bir bakan devir teslim törenini de milletvekilleri, bürokratlar ve bakanlık çalışanlarının katılımıyla geride bıraktık. Devir teslim töreninin hemen sonrasında akıllara son dönem tarım bakanlarının eğitim ve meslekleri de gelmiyor değil! Sami Güçlü: İktisatçı ve mühendis, Mehdi Eker: Veteriner Hekim, Kudbettin Arzu: Mimar, Faruk Çelik: İlahiyatçı, Ahmet Eşref Fakıbaba: Doktor, Bekir Pakdemirli: Ekonomist ve Vahit Kirişçi: Ziraat Yüksek Mühendisi.

Tarım ve Orman Bakanı Sayın Vahit Kirişçi Bey’in “Ziraat Yüksek Mühendisi” olması ve sektörün içinden gelmesi, insanlarda pozitif yönde bir etki yaptı. Bu pozitif etkinin yanında gerek sektörde gerekse sektörün paydaşlarını da büyük bir beklenti içine soktu. Cumhurbaşkanı tarafından yapılan bu atama bir taraftan tarımdaki liyakat serzenişine bir cevap olurken diğer taraftan da tarımda yapılan en büyük eleştiriye (neden bakanlık görevine bir ziraat mühendisi atanmıyor) cevap verilmiş oldu.

LİYAKAT SORUNU ÇÖZÜLDÜĞÜNDE ÜLKEMİZ TARIMI ŞAHLANIR!

Liyakat sorunu çözüldüğünde 21. yüzyıl gerçekten ülkemiz tarımının yüzyılı olur. “Ehil bir atanmışın vezir edebildiği bir tarımı işin ehli olmayan bir atanmışın rezil edebildiği de bir sır değil!” İster monarşi ister meşrutiyet ister parlamenter isterse başkanlık sistemi olsun ülkemiz tarımının bir avuç iyi niyetli ve ehil insanların yüzsuyu hürmetine ayakta kaldığını yakın tarihimiz şahitlik ediyor. Oysaki “sistem kendi başına bir değer değil; değerini sistemi çalıştıranların liyakati belirliyor.” Eğer emaneti ehline bırakmayı ilke edinirsek etnik veya sınıfsal veya ideolojik kutuplaşma kaygıları yok olur. Ülkemiz tarımı 21 yüzyılda uçar! Ülkeler arasında caydırıcı güç olur!

TARIMDA HANTALLIK KADER DEĞİLDİR!

Çözüm, ne bir bakanlık ne bir genel müdürlük ne bir daire başkanlığı ne de bir tarım il müdürlüğünün tek başına altından kalkabileceği düzenlemeler değildir. Başarı döner dolaşır yine liyakatte düğümlenir. Tarımda “ben yaptım oldu da yoktur.” “Bundan daha iyisi de yoktur.” Bütün birimlerde ortak gayret içinde bir ince ayar bir adanmışlık vardır. İçinde bulunduğumuz dönem tarımında ehil kadrolar hayati önem taşımaktadır. Bu defa “elimden geleni yaptım” mazeretine sığınmayan “yapılması gerekeni yapan” kadroları bir araya getirme imkânı da doğmuş olur. Allah Tarım ve Orman Bakanımız Sayın Vahit Kirişçi’nin yâr ve yardımcısı olsun.

Liyakatten sonra artık tarımın diğer gündemlerine odaklanıp, tarım ve gıda sektörünün kronik sorunlarına yoğunlaşma zamanı geldi de geçiyor bile. Tarım ve gıda sektörü; çiftçisiyle, tüketicisiyle, emeklisi, maaşlısı ve ücretli çalışanlarıyla; hatta gündelikli çalışanı açısından da hiç olmadığı kadar önemli hale geldi. Çünkü tarım artık ne çiftçinin ne sektörün ne kırsalın ne de kentlinin sorunu, tarım artık 84 milyonun problemi haline döndü.

OBJEKTİF BİR ŞEKİLDE YENİ BİR YOL HARİTASI ÇİZİLMEYE İHTİYAÇ VAR!

Bir tarafta dış alıma (ithalat) bağlılığımız, bir tarafta istikrarsız ve öngörülemeyen, tarım girdileri, üretici maliyetleri ve satış fiyatları, diğer tarafta yüksek seyreden tüketici gıda fiyatları ve mevcut dünya tarımının ekonomik yönden inişli veya çıkışlı dalgalı durumuna (konjoktür) bağlı olarak ülkemiz tarımına bakış açısının köklü şekilde değiştirilmesini gerekli kılıyor.

Dolaysıyla ülkemiz tarımı yol haritasının objektif bir şekilde yeniden çizilmeye ihtiyacı var! Tarımda artık sil baştan bir politika değişimi zorunludur! Yapılacak tarım politikası ve izlenecek yol sadece tarım sektörün belirli kesimlerini değil, sektör paydaşlarının tamamını kapsamalıdır. Kapsayan, ötekileştirmeyen, herkesi ve her kesimi kucaklayan ve ortak paydada buluşturacak bir yol haritası çizilmelidir.

Ülkemiz tarımına yukarıdan (kuş bakışı) baktığımızda aslında gözümüzde büyüttüğümüz sorunların büyük çoğunluğunun da ortak noktada birbiriyle kesiştiğini görürüz. Tarımda bütüncül yaklaşmalıyız. Tarımsal zincirin halkalarını; üretimden pazarlamaya hatta sofraya kadar birlikte düşünmeliyiz.

TARIMA DAİR SIRALANACAK VE KRONİKLEŞMİŞ BİRÇOK MADDE

Göreve yeni atanan tarım ve orman bakanıyla meslektaş olmamız sebebiyle aynı tarım dilini konuşuyor-konuşacak olmamızda beni ve tüm ziraat mühendisi meslektaşlarımızı ayrıca mutlu etmiştir. Sayın Vahit Kirişçi yeni bir beyaz sayfa açmaya hazırlanırken, ülkemiz tarımına dair daha sıralanacak, detaylandırılacak ve kronikleşmiş birçok madde var ama bir meslektaş olarak kısa bir hatırlatma yapmak istedim.

Kendi haline bırakılmış bir üretici-çiftçi topluluğumuz var. Dolaysıyla tarımda plansız üretim sorunu var. Özellikle son dönemde girdi maliyetlerindeki yüksek seyir, çiftçi üzerinde olumsuz bir etki yaratmıştır. Dolaysıyla verim, rekolte ve kalite kaybı gibi birçok noktada olumsuzluklar da yansıyor. Özetle çiftçi Dolar ve Euro ile üretip TL ile satmak zorunda kalıyor, sürdürebilirlik sağlanamıyor. Ülkemiz tarımının artık kapsamlı bir tarım envanteri çıkartması gerekiyor. Son tarım sayımı 2001 yılında yapıldı ve 20-21 yıl öncesinin verilerini güncelleyerek hedefler koymak ve bu hedeflere ulaşmak çok zor. Tarım desteklemelerinin etki analizi yapılmıyor ya da yapılıyor ama paylaşılmıyor. Hala tam olarak tarımsal desteklemelerin kırsaldaki ekonomiye katkısı ve çiftçinin refahındaki etkisi bilinmiyor. Son dönemlerde tarım ve gıda sektörü açısından manipülasyon ve spekülasyon iddiaları daha sık dile getirilir oldu(ithalatçı politika, ayçiçeği, buğday, ekmek vs.). piyasalarda sağlıklı ve istikrarlı bir fiyat oluşumundan bahsetmek giderek zorlaştı. Tarım da serbest piyasa ekonomisi adı altında gerçek bir boşluk söz konusu. Ticaret ve maliye bakanlığı olayların neresinde belli değil! Eğitimden altyapıya, ulaşımdan sağlığa ve sosyal imkânlara kadar kırsaldaki şartların bakanlık tarafından neler yapılabilir sorusunun cevabını aramak için tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor.

RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI EKMEĞİMİZLE OYNUYOR!

Rusya’nın Ukrayna’yla savaş yaptığı bir senaryoda hububat fiyatlarının en iyi senaryoyla iki katına çıkabilecektir. Bu iki ülkenin küresel gıda piyasası üzerindeki etkisi oldukça fazla. Çünkü “Rusya 35 milyon ton, Ukrayna ise 24 milyon ton ihracat yapıyor. Toplamda 59 milyon ton dünya ihracatının yüzde 29’una tekabül ediyor. Bu miktarda buğdayın çekilmesinin fiyat etkisi ciddi olacaktır. Buğdayın en büyük ithalatçıları olan ülkemiz arzı güvence altına almak için bir mücadeleye vermeye hazırlıklı olmalıdır.”

Ülkemiz arzı güvence altına alabilmek için boş bırakılan atıl veya nadas arazilerin üretime kazandıranlara, tarım arazilerini etkin kullanımına yüzde 75 hibe verilmesi çok yerinde bir karar ancak şimdiye kadar bu yerlerde neden ekiliş yapılmamış bu da ayrıca incelenmelidir. Bu dönemde hububat ekilişi her havzada yapılmalı ve desteklenmelidir. Mevcut durumda 1. Ürün ve 2. Ürün ekilişlerinde sadece bir ürüne mazot- gübre desteği veriliyor. Bunu 1. ve 2. Ürüne mazot gübre desteği verilecek şekilde tekrar düzenleme yapılabilir. Temel girdilerden mazot için Tarım Kredi ve Pancar Kooperatifleriyle bir sözleşme yapılarak: Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) referansı ve ekte traktör ruhsatı ile (1 dekar mazot tüketimi referans alınarak) çiftçilere ÖTV’siz mazot verilebilir. Açık ve net olarak bilinmelidir ki tarımsal üretimin sürekliliği, çiftçinin üretimden çekilmemesi, bir karış toprağı bile boş bırakmaması için “ya üreticinin-çiftçinin ürününü değerinde satması ya da tarımsal girdilerde tam olarak destekleme yapılması gereklidir, şarttır”

Son söz: “Zor zamanlar güçlü insanlar, güçlü insanlar kolay zamanlar yaratır, kolay zamanlar zayıf insanlar yaratır, zayıf insanlar da zor günleri yaratır.”