İran’ın yabancı ülke diplomatik temsilciliklerine saldırı konusunda sicili kabarık. Son olarak da Azerbaycan’ın Tahran Büyükelçiliği menfur bir terör saldırısına maruz kaldı. İki ülke arasındaki gerginliğin 44 Gün Zaferi’nin ardından tırmandığı biliniyordu. İki ülkenin yetkilileri de karşı tarafı kamuoyunun önünde açıkça eleştirmeye başlamıştı. Ancak artan tansiyonun böyle bir terör saldırısına yol açacağı belki de kimsenin aklına gelmemişti.

İranlı yetkililerin olay sonrasındaki tuhaf ve çelişkili açıklamaları ve basına yansıyan bazı video görüntüleri, eylemin tasarlanarak gerçekleştirilmiş bir saldırı olduğuna delalet ediyor. Silahlı saldırganın güya büyükelçiliği koruyan (İranlı) polise selam vererek binaya girmesi, İran emniyetinin bu saldırıya yeşil ışık yaktığı şeklinde okunabilir. İranlı yetkililerin “saldırganın iki çocuğu ile birlikte eşi hakkındaki bir anlaşmazlık sebebiyle büyükelçiliğe gittiği” iddiası ise, video kayıtları ile çürütülebiliyor. Zira video kaydında saldırgan, çocuklarıyla değil ateşlenmek üzere hazırlanmış bir Kalaşnikof ile görülüyor.

İki ülke arasındaki anlaşmazlıkların hiçbir surette böyle bir terör eylemini meşrulaştırmayacağı açık. Üstelik, diplomatik misyonların güvenliği, uluslararası sözleşmeler/hukuk gereğince ev sahibi ülkenin teminatı altında. 1961 tarihli Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi’nin 22. maddesi, “kabul eden Devletin, misyon binalarını herhangi bir tecavüz veya zarara karşı korumak ve misyonun huzurunun herhangi bir şekilde bozulması veya itibarının kırılmasını önlemek üzere her türlü tedbiri almak” göreviyle yükümlü olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Buna göre İran, Azerbaycan dâhil tüm ülkelerin misyonlarını her şartta korumakla mükellef.

Azerbaycan’ın diplomatik misyonunun güvenliği için ilave güvenlik taleplerinde bulunduğu bir dönemde, İranlı polise selam vererek binaya giren bir saldırganın İranlı yetkililerin bilgisi olmadan davrandığına inanmak pek mümkün değil. İran’ın, açık video kayıtlarına rağmen, uydurduğu hikâyeye inanabileceğimizi düşünecek kadar şuursuz olduğunu da sanmıyorum. Belli ki işlenen suçunun sorumluluğundan kaçmaya yönelik bilinçli bir tezvirat söz konusu. Peki, ne oldu da İran böylesine bir eyleme tevessül edecek noktaya geldi?

Azerbaycan’ın 2. Karabağ Savaşı’nda kazandığı zafer, şüphesiz ki Ermenistan’ın yardımına koşan İran’ı da derinden etkiledi. İran Ermenistan’a açıktan destek verse de, Azerbaycan’ı sınırların değişmemesi hususunda tehdit etse de Türkiye’nin de güçlü desteği sayesinde Karabağ nihayet aslî sahiplerine geri döndü. Erivan’ı rezil eden Savaş, İran’ı da bir o kadar tedirgin etti. Zira savaşın sonucu olarak Azerbaycan’ın Zengezur Koridoru ile Nahçıvan’a bağlanacak olması, İran’ın korkulu rüyası olan Türk Birliği için önemli bir dönüm noktası oldu. İran, Güney Azerbaycan’daki Türkçü hareketlerin güçlenmesinden, kuzeyinde oluşacak “Türk Kuşağı”ndan daha fazla çekinmeye başladı. Azerbaycan içerisindeki ajan faaliyetlerinin ifşa olması ve 19 ajanının 1 Kasım’da sınır dışı edilmesi gibi gelişmelerle mevzi ve itibar kaybettiğini gördü.

Cumhurbaşkanı Aliyev geçen kasım ayında yaptığı bir konuşmada, üç İran Cumhurbaşkanı ile çalıştığını ancak hiçbir dönemde Azerbaycan’a şimdiki kadar muhasım olunmadığını belirterek İran’ın sınıra yakın yerlerde iki ayrı tatbikat yapmasını bir husumet göstergesi olarak nitelendirmiş, İran’dakiler de dâhil tüm Azerbaycanlıları korumaya kararlı olduklarını ifade etmişti. 10 Ocak’ta ise Aliyev, Ermenistan istese de istemese de Zengezur Koridoru’nun açılarak Nahçıvan ile kara bağlantısının kurulacağını dile getirmişti. 

Bölgede stratejik dengenin Türkler lehine dönmesi, yaklaşık 40 milyon Türk’ün yaşadığı İran’ı tedirgin etti. Azerbaycan’ın stratejik üstünlük elde etmesini durdurmak isteyen İran, Zengezur Koridoru’na engel olmak niyetiyle o bölgede bir konsolosluk açarken, Ermenistan kadim Türk yurdu olan Tebriz’de konsolosluk açma kararı aldı. Zavallı Ermenistan’ın yardımından medet uman İran, Azerbaycan’ın Tahran Büyükelçisi’nin sosyal medyada Tebriz’de çekilen bir fotoğrafı “Təbrizin gecələri də gözəldi” mesajıyla paylaşmasından bile rahatsız oldu. Azerbaycan’ın güçlenmesinden ve İran şovenizmine kafa tutar hâle gelmesinden dolayı şaşkına dönen İran, DEAŞ tarafından Şiraz’da bir türbeye yapılan terör saldırısını bile Azerbaycan’a fatura etmeye kalkıştı.

Velhasıl İran, Azerbaycan karşısında eskisi gibi tehditkâr ve tepeden bakan bir tavır takınamayacağını görmüş olmanın verdiği saldırganlığı hem söylemi hem de eylemleri ile ortaya koyar oldu. Gelinen noktada, eğer İran bu terör saldırılarının sorumlularını bulup gereğini yerine getirmezse, İran’daki Türkçülük ateşini körüklemiş ve kendi ayağına sıkmış olacak. İşte o zaman “Təbrizin gecələri də gözəldi” diye Tahran’a mesaj gönderenlerin sayısı daha da artacak.