Geçen hafta haber izlemek için televizyon kanallarını geziyordum. TELE1’e denk geldim. Tam Temel fıkrası gibi manzara vardı.

- Bir gün İngiliz, Fransız ve Temel aynı uçağa binmişler. Temel:

– Yine mi siz lan, demiş.

Ekrandaki ekibe bak…

10 parti değiştirmiş, en son CHP’ye kapak atmış siyasi dönek Yaşar Okuyan, CHP’de her olayda PKK avukatlığı yapan, PKK’nın televizyonlarına çıkıp PKK’yı memnun eden propagandalarda bulunan Sezgin Tanrıkulu, PKK’nın Suriye kolu PYD için "O bölgede radikal İslami örgütler olacağına iyi ilişkilerimizi geliştireceğimiz güçlü merkezi otoritenin egemen olduğu federatif bir yapı içerisinde Kürtler olsun daha iyi. Laik yapısını da zaten biliyoruz PYD'nin" diyen CHP üyesi emekli Amiral Türker Ertürk ve seviyesiz, ölçüsüz değerlendirmeleriyle CHP’ye yaranmaya çalışan Rıfat Serdaroğlu…

Bu ekip, MHP ve Sayın Devlet Bahçeli üzerinde basit, kokuşmuş ve akıl dışı eleştiriler getiriyorlardı. Eleştiri değil aslında iftira atıyorlar, çamur bulaştırmaya çalışıyorlardı.

Yaşar Okuyan, Sinan Ateş cinayeti üzerinden Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasetini cilalıyordu. Hendek-Çukur olaylarında yüzlerce askerimizi, polisimizi azmettirdiği PKK’lı teröristlere şehit ettiren terörist Demirtaş ile birlikte “Türkiye’yi yöneteceğim” diyen, terör örgütü YPG’yi “Vatansever oluşum” gören Kemal Kılıçdaroğlu’nun ikiyüzlülüğünü ‘Sinan Ateş cinayetini çözme hassasiyeti’ olarak pazarlıyordu.

Yaşar Okuyan 2018 seçimleri için “MHP barajı geçsin, Tandoğan meydanına gidip anırmayan Yaşar Okuyan şerefsizdir. O kadar net söylüyorum. Hadi anırtsın lan beni” dediği ve sonra özür dilediği günleri unutmuş gibi, yine MHP’nin oy oranı hakkında ahkâm kesiyordu.

Midemizi bulandıran ses ve edasıyla “Devlet Bahçeli’yi en iyi ben tanırım” diye 1980 öncesine dair iftiralı hikâyeler yazıyordu. Hepsi kendi gibi olduğu için programa katılanlardan birisi de “Yahu dakikalardır Sayın Bahçeli’ye yönelik iddialarda bulunuyor, onu kötülüyorsun. Madem bu kadar kötüydü de 3 Kasım 2002 seçimleri öncesi öve öve MHP’ye niye katıldın? Seçimlerde niçin MHP Yalova milletvekili adayı oldun. Daha sonra da MHP grup toplantılarında neden onu alkışlamak için yer kaptın?” diye soramamıştı.

Gevşek yorumlarıyla meşhur Hakan Aygün, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “CHP’de siyaset yapan Ülkücüler” sözüne atıf yaparak Sezgin Tanrıkulu’na dönüyor “CHP’deki Ülkücülerle birliktesiniz Sezgin bey, bu konuda sizin diyecekleriniz nedir?” diye sırıtıyor. Oradan Rıfat Serdaroğlu gibi düşünceleri her daim gevşek diğer kişi söze giriyor, o da “Sezgin bey de eski Ülkücüdür Hakan. CHP’nin yeni Ülkücü kanadının başkanı Sezgin beydir” cümlelerini kuruyordu. Bu adamları görünce siyasetten tiksinmemeniz mümkün değil. Hayatım boyunca siyaset düşünmedim, asla düşünmüyorum. Ama bu insanları siyasette görünce tiksinme boyutu inanın çok yükseklere çıkıyor. Bu türler siyasetteki kaliteli insanları da gölgeliyor.

PKK’nın televizyon kanallarında PKK propagandası yapan Sezgin Tanrıkulu “CHP’nin yeni Ülkücü kanadının başkanı” imiş… Bunların suçu yok. Asıl şerefsizler Ülkücü kimliği CHP ile yan yana getiren ve bunlara malzeme verenlerdir. Ülkücü kimliğin CHP içinde böyle dalga konusu yapılmasını sağlayanlar, menfaatleri için Kemal Kılıçdaroğlu’na kendilerini paspas yapan alçaklardır.

Yani anlayacağınız TELE-1’de manzara bu kadar iğrençti… Geçmişte terör örgütü PKK’nın yayın organı Özgür Gündem’in Yazı İşleri Müdürü olan Merdan Yanardağ bir propaganda sirki kurmuş kafasına göre onu-bunu oynatıyor işte…

BİR TUHAF MAHKEME KARARI, BİR HUKUK GARABETİ

Yaşar Okuyan’dan konu açılmışken, geçtiğimiz hafta onun şahsıma açtığı bir davanın mahkeme sonucundan bahsetmek istiyorum. Ömrüm mahkemelerde ifade vermekle geçti ama böyle bir tuhaf kararı hiçbir mahkemede görmedim. Üç gün aralıksız yattığım hasta yatağımdan kalkıp mahkemeye gittim ama çıkan sonuç ise hukuk adına gerçekten üzüntü verici olmuştur. Çıkan karar ise daha önce beraat ettiğim aynı davanın üst mahkemede aleyhimizde adli para cezasına dönüştürülmesi olmuştur.

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesi’nde görülen bu davanın şöyle bir tuhaflığı var.

Yaşar Okuyan 2018 seçimleri öncesi televizyon ekranlarından bağıra bağıra “Devlet Bahçeli' ye söylüyorum. Babayiğit adamsan girsene tek başına, göreyim seni. Bahçeli tek başına seçime girsin, barajı geçsin, Tandoğan meydanına gidip anırmayan Yaşar Okuyan şerefsizdir. O kadar net söylüyorum. Hadi anırtsın lan beni” cümlelerini kurmuştu.

Görüldüğü gibi eylemin ve sıfatın adını “Anırmayan Yaşar Okuyan şerefsizdir”, “Hadi anırtsın lan beni” cümleleriyle ortaya koyan Yaşar Okuyan’ın bizzat kendisidir.

Bunun üzerine ben de “YAŞAR OKUYAN MI, YAŞAR ANIRAN MI?” başlıklı bir yazı yazmış ve yazı içinde Akıl ve ruh sağlığı yerinde olan bir adam kendi partisinin oy oranı % 0,25 iken, milyonlarca oyu olan MHP için "Tandoğan'da anırma" bahsine girer mi? Ekranlarda adeta anırırcasına "Hadi anırtın lan beni" diyen bu adam, bu ülkede bakanlık ve parti genel başkanlığı yaptı. Gerisini siz düşünün! Seviyeye bak, üsluba bak, mantığına bak, girdiği iddiaya bak!” diyerek “Anırma” eylemine dair ısrarını zaten yakışık almayan tavır olarak vurgulamıştım.

Hatta, Yaşar Okuyan seçim sonuçlarından rezil olunca, aşırı tepki görünce "Evet, MHP yüzde 10 barajını geçemeyecek iddiasında bulunmuş idim. Bahçeli ve MHP’den özür diliyorum" demişti.

Bunu hem ben, hem avukatım mahkemede defalarca vurguladığı halde beraat ettiğimiz davadan nasıl tekrar ceza aldığımızı anlamam mümkün olmadı. Sonuca itirazımızı edeceğiz. Yargı kararlarına elbette saygılıyız. Ama hukuk mantığı açısından gerçekten izah edilmesi gereken bir durum değil mi?

Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ ve HSK acaba hukuk mantığını ve kalitesini korumak için mahkemelerde görülen davalarla ilgili denetim-disiplin-reform mekanizmasını canlı tutuyor mu acaba? Çünkü gerçekten buna ihtiyaç vardır.

"Hadi anırtın lan beni" ve “Anırmayan şerefsizdir” diye eylemin adını kendi koymuş olan Yaşar Okuyan’a bu kıyak karar hangi sipariş adınadır? Bilmek hakkımız değil mi?