Ülkemizdeki bazı sosyalist/ komünist bozuntularının kapitalist- emperyalist ABD’nin pis işlerde kullandığı maşası durumuna düşen PKK/PYD terör örgütünün bertaraf edileceğini gördüklerinde telaşa kapılması tam bir ironi örneği. Türkiye’nin karpuz tarlaları ile hiç ilgilenmediği ancak terör tarlasına yönelik bir harekât gerçekleştirmekten de asla imtina etmeyeceği her geçen gün biraz daha belirginleşiyor. Nitekim son MGK kararlarından da terör tarlasına müdahale edileceği ve orada bir barış koridoru kurulacağı anlaşılıyor.

PKK/PYD’nin Suriye’deki otorite boşluğunu fırsat bilip kendilerine bir devletçik kurmaya çalıştığı herkesin malumu. Herkesin bilmediği, PKK/PYD sevicilerin bilip de söyleyemediği ise bu süreçte terör örgütü tarafından ağır insan hakkı ihlâllerinin ve hatta insanlığa karşı suçların işlenmiş olduğu.

BM İnsan Hakları Konseyi kararıyla Suriye’de işlenen insan hakları ihlâllerini araştırmakla görevli olarak kurulan Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu, raporlarında PKK/PYD’nin işlediği insanlık ayıplarına birçok kez yer verdi. Bu raporlarda, PKK/PYD’nin çatı örgütü konumunda olan SDG tarafından sivillere işkence yaptığı, sivillerin zorla alıkonduğu, Rakka ve Deyrezor’dan kaçanların barındığı kamplarda yargısız infazların yapıldığı, kamptan ayrılmak isteyenlere izin verilmeyerek özgürlüklerinin kısıtlandığı, SDG kontrolündeki kampların sağlık, yiyecek ve barınma gibi temel ihtiyaçları karşılamaktan çok uzak olduğu, zorla kampta tutulan sivillerin gıda, tıbbî ilaç ve insanî yardımlara erişimin kasten engellendiği ya da ancak fahiş rüşvetler karşılığında bunlara erişime izin verildiği, bazı çocukların zorla silâhaltına alınmak istendiğini kabul etmeyenlerin para ödemeye zorlandığı gibi her biri savaş suçu veya insanlığa karşı suç teşkil eden fillerin gerçekleştirildiği kayıt altına alınmıştı.

Türkiye’ye karşı olumsuz bakışı bilinen Uluslararası Af Örgütü dahi hazırladığı raporlarda PKK/PYD tarafından yerel halka karşı savaş suçlarının işlendiği gerçeğini teyit etmişti. Örneğin saha gözlemlerine dayanan Ekim 2015 tarihli bir raporunda sivillerin hiçbir zorunluluk yokken zorla yerinden edildiği, sivillerin evlerinin bilerek yakıldığı hatta köylerin talan edildiği, bölge halkının mal ve mülkünün gasp edildiği ve çocuk yaştakilerin zorla silâhaltına alınıp çatışmanın ortasına atıldığı gibi tespitler yer almıştı. Rapor, bu gibi suçların bilhassa Arap ve Türkmenlere karşı işlediğini de belirterek aslında terör örgütünün ırkçı saiklerle suç işlendiğini de ortaya koymuştu.

ABD merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü de Haziran 2014 tarihli raporunda PKK/PYD’nin keyfî tutuklamaları, tutukluların işkenceye maruz kalması ve kötü muamele görmesi, yargısız infazlar, insanların ortadan kaybolmaları, çocuk yaştakilerin savaşmaya zorlanması gibi durumların varlığını ifade ederek, terör örgütünün işlediği savaş ve insanlık suçlarını gözler önüne sermişti.

Kısacası, anarşinin hüküm sürdüğü Fırat’ın doğusu bir terör tarlasına dönüşmüş durumda. Bölgeyi homojenleştirmek isteyen PKK/PYD, Arap ve Türkmen nüfusu bölgeden çıkartmak için işkence, yağma, talan ve katliamlara baş vurmakta. Dolayısıyla bölgenin bir an önce terörden arındırılması, insanlık onuru ve haysiyeti için kaçınılmaz bir sorumluluk hâlini almıştır.

Bu sorumluluğu üstlenen Türkiye, şoven milliyetçilikle suçlanmak yerine terörizmle mücadelesinden dolayı takdir edilmelidir. Bunu idrak edemeyen ya da kabullenemeyenlerin Devlet olmazsa sonumuzun Suriye gibi olacağını, Türk milletinin Devlet’siz yapamayacağını ve teröristlerin Suriye’de bir devletçik kurmasına Devlet’in asla izin vermeyeceğini anlaması gerek.