Bu millet er meydanlarına zaferlerle yazıldı ama devlet çatısı altında beslediği hainlerin alçak pusularında da çok canlar yitirdi. Ermeni terör örgütü ASALA’nın yıkılışı ardından kurulan ve devamı niteliğinde bir manifesto ile var olan terör örgütü PKK, yıllardır 10 binlerce can aldı. Yapılan resmi açıklamalara göre bunlardan 6 bini sivil… Meydanları, sokakları, yolları bombalarla döşeyerek insanları, çocukları, bebekleri katletti… Bu caniliğine “Kürt halkının haklarını aramak” fistanını biçti… Masumların canında hak aradı, güya… Ama öldürdüklerinin, işkence ettiklerinin, kaçırdıklarının, istismar ettiklerinin içinde Kürtler de var. Kürt halkının savunucusuyuz nidaları atarak Kürtleri söylemsel olarak istismar ettikleri yetmezmiş gibi türlü işkencelere de maruz bıraktılar.

“Apo babamın kulaklarını kesti.” diyen Kürt çocuğunun sesi yıllardır kulaklarda çınlıyor ama PKK ve Meclis uzantısı olan HDP arsızca Kürt halkının temsiliyiz mavraları okumaya devam ediyor. Söze gelince demokrasi, hak, adalet, özgürlük sloganları atan… Kürt çocuklarının eğitim hakkı bahanesi ile Kürtçeyi ana dilde eğitim vurgusu ile isteyen bu teröristler; çocukların eline taş verip polise, insanlara, devlete saldırması için sokağa salıyor. Çocukları dağa çıkarıp terörist yapıyor. Çocukların eline uyuşturucu verip bağımlı ve satıcı yapıyor. Çocukları kaçırıp ailelerini HDP’ye oy vermeleri için tehdit ediyor… Çocukları üniversitelere terör propagandası yapması ve milletin eğitim hakkını gasbetmesi için gönderiyor… Devletin üniversitesinde, devlete karşı bir güç yetiştiriyor. Ama asla Kürtlerin hakkını, eğitimini, gelişimini savunmuyor.

Dün 20 Şubat’tı. Tüm bunları bir kez daha kanıtlayan gün. Ne olmuştu 20 Şubat’ta..? Ege Üniversitesinde, tarih bölümü öğrencisi olan Fırat Yılmaz Çakıroğlu, PKK’lı teröristler tarafından şehit edilmişti. Fırat’ın oluk oluk akan kanı misali, Türkiye oluk oluk İzmir’e akmıştı… Rektörün ve yetkililerin göz yumduğu, kampüsü kurtarılmış bölge ilan ederek halaylar çeken ve kendi gibi hain olmayanların okuma hakkını da gasbeden PKK’lı teröristler, sırf vatanını seviyor diye bir gencin daha canını almıştı. Yayın organlarında da “karşıt görüşlülerin kavgası sonucu…” denmişti… Devletin üniversitesinde milletin canına kasteden vatan hainleri ile mücadelemiz var, diyen Fırat Yılmaz Çakıroğlu ve teröristler, iki karşıt görüş olarak eşitlenmişti… Milletin oluk oluk kanını akıtan, anaların bağrını yakan, ocaklara ateş düşüren teröristlerin kanlı elleri söylem soytarılıkları ile yıkandı, o ellere güvercinler verildi. Sonra teröristler insan haklarından büyük bir nasip alırken vatanını sevenler insanlık dışı bırakıldı… Katil masum oldu, katledilen de faşist diye anıldı. Adalet, adalet arayanların sözleriyle vicdanlarda yıkıldı.

Devlet, yıllardır bu teröristlerle mücadele için her yolu denedi… Türk askeri hem sınırda göz göze geldiği PKK’lı teröristle mücadele içindeydi hem de o teröristi korumak için Türk ordusuna sızmış FETÖ’cülerle mücadele içindeydi. Milletin vergisi, emeği yani devletin bütçesi milletin canını korumak için girişilen teröristle mücadeleye akıtıldı. Her yol denendi. İnsani olmayan küresel insan hakları dayatmasına karşı “çözüm süreci” adı altında teröristle masaya bile oturuldu. Teröristle mücadele yolu tektir ama çözüm süreci, yıllardır süren silahlı mücadelenin nihayetlenmesi için farklı bir yol deneyişiydi. Belki de domino taşı gibi yıka yıka gelen Arap Baharı’nın, Türkiye’yi de PKK maşasıyla yıkma ihtimaline karşı alınmış bir önlemdi… Tabiri caizse PKK’yı pışpışlayarak, kışkırtılmasını önlemek için sunulan çözüm… Silahlar bırakıldı, türkülere eşlik edildi, bu milletin temel taşları sırf onlar rahatsız olmasın diye sessize alındı… Kısacası şairin dediği gibi, terörist rahatsız olmasın diye öz vatanımızda parya olduk… Teröriste bir şans sunuldu… Göz yumuldu… Peki ne oldu..? Fırat Yılmaz Çakıroğlu, okuduğu üniversitede katledildi. Hendekler kazıldı. Pusular kuruldu. Devletin verdiği şansı kullandılar, bir elleri ile uzatılan eli sıktılar diğer elleri ile de silahlarına sıkı sıkı sarıldılar. Silah bırakma anlaşmasına uymadılar. Yani teröristle masaya oturulmaz sözünü kanıtladılar, bizi haklı çıkardılar! Çözüm sürecinde devletin sunduğu şansı, açtıkları hendeklere gömdüler. Terör örgütü PKK, 13 sivili o günlerde ailelerinin yanından alıp kaçırdı ve Meclis uzantısı HDP’de misafir edeceğiz dedi. Yerin dibinde aç, susuz, işkence ederek sakladılar ve beş yıl sonra tam yakalanacakları anda kurşuna dizdiler. Şimdi masaya oturup anlaşsaydık bunlar olmazdı diye ortalıkta çığırtkanlık yapıyorlar ama o günlerde o masanın altına da bomba döşediler.

Dünyanın hiçbir yerinde teröriste müsamaha yokken, Avrupa ülkeleri meclislerinde teröriste terörist demeyen partileri direkt kapatırken ve bunu demokrasi dışı bir eylem olarak görmezken; Türkiye’ye tam aksi dayatıldı. Türkiye’de hiçbir ülkenin yapmadığını yapıp teröriste çözüm süreci şansını verdi. Çözüm sürecini çözüm için değil güçlenmek için kullanan PKK da, PKK’nın ardında olan iç ve dış düşmanlar da bu süreçte sus payını aldı aslında.

***Şimdi söylenecek tek şey şudur: Devletin kılıcı keskin olsun, hainleri köklerinden savursun. ***