İnsan haklarına saygı ve hukukun üstünlüğü gibi temel ilkeleri işine gelmediğinde görmezden gelebilen AB, bu kavramların içini doldurmak ve gereğini her daim yerine getirmekte zorlanmaya devam ediyor. Suriyeli göçmenlerin Yunanistan’a ve oradan devam ederek diğer AB ülkelerine gitmek üzere sınıra yürümesi, Avrupa’nın çelişkili tavrını bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Yunanistan, iltica etmek isteyen binlerce insana zulmetmeyi reva görürken, başta Atina’daki yetkililer olmak üzere birçok AB yetkilisi Yunanistan’ın tavrının hukuka uygun olduğunu iddia ediyor. Peki, AB’nin desteğini de alan Yunanistan’ın hukuka uygun davrandığını söylemek gerçekten mümkün mü?

Lafı uzatmadan cevaplamak gerekirse, Yunanistan’ın yaptıkları uluslararası hukukun açık bir ihlali. Sebebini anlamak için sadece Cenevre’de imzalanan Temmuz 1951 tarihli “Mültecilerin Hukukî Statüsüne İlişkin Sözleşme”ye bakmak dahi yeterli. Ayrıca, BM sözleşmelerine paralel düzenlemeler içeren AB müktesebatı da Yunanistan’ın yaptıklarının hukuka aykırı olduğunu ortaya koyuyor.

Öncelikle, Yunanistan’ın göçmenlere uyguladığı şiddetin ne hukuken ne de vicdanen kabulünün mümkün olmadığını not edelim. Yunanistan’ın belirsiz bir süreliğine iltica başvurularını askıya alması ise uluslararası hukuktan ve sorumluluktan kaçmak anlamına geliyor. Zira, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 14’üncü maddesinde de zikredildiği üzere “Herkes zulüm karşısında başka ülkelerde sığınma talebinde bulunma ve sığınma hakkından yararlanma hakkına sahiptir.” AB mevzuatında da bu yönde bir düzenlemeye yer verilmiştir. Dublin III Yönetmeliği olarak bilinen mevzuata göre de her üye devlet “Üçüncü ülke vatandaşı veya vatansız birinin sınırda veya transit bölgelerde yaptığı her uluslararası koruma başvurusunu incelemek" durumundadır.

Elbette Yunanistan sınırına giden Suriyelilerin sığınma talebinde bulunabilmesi için her şeyden önce sınırın açık olması ve sığınma başvurusunda bulunma hakkının engellenmemesi gerekir. Ancak, Yunanistan tek taraflı bir kararla sığınma başvurularını askıya almakla, Suriye’den kaçan yüz binlerce kişinin haklarından birisini açıkça yok sayıyor. Uluslararası hukuka uygun davranıldığında, göçmenlerin sığınma başvurularının alınıp incelenmesi ve ardından da kabul ya da geri göndermeye dair bir karar alınması gerekiyor. Yunanistan ise hiçbir başvuru kabul etmediği gibi sınırdan geçmeye kalkışanları şiddet kullanarak geri döndürmeye çalışıyor.

Geri gönderme hususunda gözetilen kıstaslardan biri, transit ülkenin güvenli olup olmaması. Yani, sığınma talebinde bulunan kişinin geldiği ülkeye geri gönderildiğinde “ırkı, dinî, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasî düşünceleri yüzünden zulme uğrayacağı” kuvvetle muhtemelse, o kişiye sığınma hakkı verilmesi, bir insan hakkı olarak değerlendiriliyor. Oysa Yunanistan örneğinde herhangi bir başvuru ve reddi sözkonusu değil. Bu yüzden de Suriyelilerin sınırda bekletilmesinin hiçbir hukukî dayanağı yok.

Yunanistan sınırında bekleyenler Suriyeli olduğunda Türkiye’nin güvenli ülke olduğunu savunup, sığınmacıları Türkiye’ye göndermeye kalkan Yunanistan, 15 Temmuz sonrasında Yunanistan’a iltica etmek isteyen FETÖ mensubu teröristleri “orada zulüm görebilirler” gerekçesiyle ülkesine almakta hiç tereddüt etmemişti. Teröristleri ülkesine alırken, masum sivillere zulmetmek ancak Yunanistan’a yakışırdı. Aynı ülke değil miydi teröristbaşı Öcalan’ı Kenya’daki büyükelçiliğinde saklayan?