11 Eylül saldırılarının üzerinden tam yirmi yıl geçti. ABD’nin 11 Eylül saldırılarının ardından başlattığı “terörle küresel savaş” da yirmi yılını doldurdu. 20 yıl öncesiyle kıyaslandığında dünyanın terörle imtihanının bittiğini söylemek mümkün değil. ABD’nin “terörü dünyanın neresinde olursa olsun yok edeceğim” iddiasının gerçekleşmediği de açıkça ortada.

Dünya terörün kanlı elleriyle kirletilmeye devam ediyor. ABD’nin ve Batılı müttefiklerinin bu konuda başarılı olmadıkları, dünyada terör sorununun azalmak bir yana daha da yayıldığını söylemek yanlış olmaz. ABD’nin yaydığı “terörle mücadele” söyleminin inandırıcılığını yitirdiği de kolayca görülebiliyor.

Oysa ABD, BM ve NATO gibi uluslararası örgütleri de harekete geçirerek 11 Eylül’ün yarattığı ruh hâlini ve terör karşıtlığını kullanarak, önemli bir hareket başlatmıştı. El-Kaide ile mücadele ve terörü kaynağında yok etme gibi meşru bir hedef söz konusu olunca tüm dünyanın buna destek verdiği, vermese dahi buna engel teşkil etmediği görüldü. Aralarında Türkiye’nin de olduğu onlarca ülke, ABD’nin Afganistan’da yürüttüğü operasyonlara hem siyasi hem de askerî açıdan destek verdi.

BM, terörle mücadele kapsamında adını hâlâ sıklıkla duyduğumuz kararlara imza attı. NATO, Afganistan’da yaklaşık 20 yıl sürecek bir askerî mevcudiyet oluşturdu. ABD’nin ezeli rakibi Rusya dahi, ABD’nin Afganistan operasyonuna fiili destek verdi. Ancak, 20 yıl sonra bakıldığında dünyanın daha güvenli bir yer olduğunu söylemek hiç de kolay değil.

Afganistan özelinde bakılırsa, durum daha da vahim bir görünüm kazanıyor. Dünya Terörizm Endeksi’nin son verisine göre terörden en çok muzdarip olan ülke hâlâ Afganistan. Hatta Afganistan’ın terör endeksindeki durumu yıllar itibarıyla kıyaslandığında, ülkenin daha fazla terör sorunu ile karşı karşıya kaldığı gerçeği ortaya çıkıyor.

Şöyle ki, 2002 yılında Afganistan terör sıralamasında 10 üzerinden 5,5 puanla 163 ülke arasında 16 sırada yer alıyorken, 2020 yılında 9,6 puanla ilk sıraya yükselmiş durumda. ABD’nin operasyonu başladığından bu yana ülkenin terör endeksi puanı mütemadiyen artmış durumda. Her yıl bir öncekinden daha kötüye gitmiş olduğu endeksten kolayca görülebiliyor.

Endeks oluşturulurken başvurulan bazı rakamlar, gidişatın yönünü somut şekilde ortaya koymaya yeterli. Örneğin, 2002’de 30 terör olayında 54 kişinin öldüğü belirtilirken, 2020 rakamlarında 1422 olayda 5700’den fazla kişinin öldüğü anlaşılıyor. Benzer bir artışın yaralı sayısında da yaşandığını belirtmeye gerek dahi yok.

Hâl böyleyken, “ABD’nin 20 yıllık ‘terörle mücadelesi’ hiç işe yaramamıştır” desek yanlış olur mu? Kestirmeden cevap vermek gerekirse, hayır olmaz. Zira ABD’nin “terörle savaşı” barındırması gereken temel unsurlardan birisinden, samimiyetten, mahrum olduğu için 11 Eylül’ün hemen ardından oluşan ümitvar hava kısa sürede dağıldı.

ABD’nin terörle mücadele söylemini suistimal ederek kendi menfaatlerini korumaya çalıştığı yönünde bir algı ortaya çıktı. Terörle mücadele için küresel bir mutabakat sağlanacak beklentisi dağıldı ve herkes kendi mücadelesini kendi imkânlarıyla yürütmek zorunda kaldı. Bazı ülkeler arasında çıkar birliği sağlanabilmesi kaydıyla iş birlikleri tesis edildi ancak “terörle küresel savaş” söyleminin altını doldurmak mümkün olmadı.

Bunun en önemli sebebi de samimiyet eksikliği idi. Dünyanın polisliğine soyunan ABD, samimi bir mücadele yürütmek yerine, dünyanın bu konudaki zafiyetinden istifade ederek kendi gündeminin peşinden gitmeye kalktı.

Bunu gören diğer ülkeler de, 11 Eylül’ün en büyük mağduru olan ABD bile bu konuda vaatlerini yerine getirmezken, küresel güvenlik ve istikrar için ilave adımlar atmaktan imtina etti. Afganistan’da Sovyetlere karşı beslediği grupları sonra terörist ilan eden ABD’nin yeri geldiğinde müttefiklerini yüzüstü bıraktığı görülünce “terörle küresel savaş” hikâyesinin de miadı dolmuş oldu.