Ortak bir masa etrafında toplanarak, ortak fikir ve ortak hedef belirlediklerini söylüyorlardı. Dilleri ortak, hayalleri ortak, görüşleri ortak olacaktı. Ortak bir akılla Türkiye’yi yönetmekten bahsediyorlardı. Ancak bugüne kadar üzerinde ittifak ettikleri tek şey kâğıda dökülecek birkaç sayfalık metnin yazı stili ve puntosu oldu.

Türkiye’nin kutuplaştığından dem vuran 6+1’li masa kendi içinde öyle bir kutuplaştı ki, masayı derleyip, toplayıp, sakinleştirmek de örtülü ortak HDP’ye kaldı. Terörist Selahattin Demirtaş cezaevinden yolladığı mesajla “kavga etmeyin, konuşarak çözelim” dedi. Meral Akşener’le bile konuşulabileceğini söyledi. Diğer ortaklar ise ellerine aldıkları çekirdek ile izlemeye koyuldu. Onlara göre zaten ‘hava hoş’tu. Siyaseten unutulmaya yüz tutmuşken, “Vur patlasın çal oyunasın” toplantılarıyla biraz daha gündemde kalmaları onlara yetti de arttı.

CHP ve İP arasında uzun süredir devam eden sürtüşmeler artık başka bir boyuta taşındı. Bugüne kadar aşağıda yaşanan kavgaları bitirmek ve tarafları sakinleştirmek Kılıçdaroğlu ve Akşener’e kalıyordu. Artık onlar da kavgaya dahil olduğu için bu davanın karakolda biteceği anlaşıldı. Tabii ki sandıkta ifadeleri alındıktan sonra…

CHP-HDP-İP, 31 Mart yerel seçimlerinde işbirliği yaptılar. Özellikle İstanbul, İzmir ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri başta olmak üzere CHP’nin adaylarının kazanmasında önemli rol oynadılar. Seçimlerden sonra “bizim sayemizde” diyerek ortaya çıkan HDP ve İP’e de kadro dağıtarak “sus payı” verdiler. Aldıkları yetmedi, onlar da zaten susmadı. Yerel seçimlerde verdikleri desteğin diyetini Genel seçimlerde istemeye başladılar. Cumhurbaşkanı adayını belirlemek için kurdukları masadaki kurnazlıklarıyla şeytana bile pabucunu ters giydirdiler.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu üzerinden Kılıçdaroğlu’na yönelik türlü oyunlar oynadılar. ABB Başkanı Mansur Yavaş’ı tavşan aday olarak piyasaya sürüp cambaza baktırdılar. Desteği olmadan kazanma şanslarının olmadığını bilen HDP’yi küstürmemek için çalının arkasından dolandılar. Ön tarafta İP ve HDP kavga ederken, arka tarafta Akşener ve Demirtaş kahvaltı planı yaptılar. Bostan korkuluğundan hallice olan Deva, Gelecek ve Saadet Partisi de masadaki pazarlığı kızıştırmak için Abdullah Gül ismini fısıldadılar. İşte bu cadı kazanının adını da “Millet İttifakı” koydular. Kazanın içine de baldıran zehri damlattılar…

Mafya ağzıyla birbirlerine racon kesmekten öteye geçemediler. Kaçak insan ticareti yapar gibi 15 CHP’li vekili gözünün yaşına bakmadan bir gecede İP’e transfer ettiler.

Transfer bedeli olarak yerel seçimlerde İP’in desteğini istediler.

İP’in seçim barajını geçememesine rağmen Meclise girmesinin diyeti olarak da Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destek istediler. Meral Akşener ise bu borcu “aday değilim” diyerek ödemeyi tercih etti. Kendisinden kan parası istendiğinde de “diyet borcumuz falan yok, onu ödedik” dedi. Ama Kılıçdaroğlu’na da destek vermedi.

Borcunu tahsil edemeyen Kılıçdaroğlu, “Partimizin içişlerine karışma” diyerek ittifaktaki fiili bağını kopardı.

Akşener’in kalpazan aday çıkarma niyeti suya düştü.

Yolun sonuna geldiğini gören Akşener, “Belediyeleri biz kazandırdık. Bizim de payımız var” diyerek borçlu çıkardı. Payına düşen çek ve senetleri tahsil etmek için kolları sıvadı. Payını alamadığı takdirde çok fena çarpacaktı…

Kemal Kılıçdaroğlu bu sözlere Kayseri’den cevap verdi. Kızgınlığını hayal dünyasında savaştığı uyuşturucu baronlarından çıkardı.

Hepsinin “kellesini keseceğim” diyerek mesaj gönderdi. “Baronum sana söylüyorum, kızım sen anla!” dedi.

Kurtlar Vadisi biteli yıllar oldu.

Üç yıldır “Tırtlar Vadisi” izliyoruz