Dil, insanların düşüncelerini ifade etmelerini ve birbirleriyle iletişim kurmalarını sağlayan en temel araçtır. Ancak, aynı dili konuşanlar arasında her zaman başarılı bir iletişim gerçekleştiğini söyleyebiliyor muyuz?

İletişimin çok katmanlı bir doğası vardır ve aynı sembol dünyasını paylaşanların birbirlerinin ruh dünyasına ulaşamadığına çoğu zaman şahit oluruz.

Aynı evde yaşayan ve birbiriyle sürekli etkileşimde olan aile üyeleri arasında bile anlaşmazlıkların ve iletişim sorunlarının sıklıkla yaşanması bu duruma örnektir.

Hal böyleyken resmi dilimiz Türkçenin yanına başka diller iliştirme çabalarını toplumsal iletişimizin sürdürülebilirliği açısından muteber görebilir miyiz?

İki gün önce Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde CHP Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı’nın Lazca, DEM Milletvekili Beritan Güneş Altın’ın Kürtçe konuşmasının, TBMM Başkanvekili Celal Adan tarafından engellenmesi, anadil eksenli tartışmaları yeniden ülke gündemine getirdi.

Türkçe dışında bir dilde konuşmanın meclis içtüzüğüne aykırı olduğu gerekçesiyle, CHP’li ve DEM’li vekillerin mikrofonunu kapattıran TBMM Başkanvekili Celal Adan “faşistlikle” suçlandı.

Türkiye’de kimsenin anadilini konuşmasının ve kültürel değerlerini yaşatmasının önünde bir engel yok. Temel bir prensip olarak herkesin anadiline, kültürüne, kimliğine saygı duyma meselesi de Türk Devlet geleneğinin genetiğine kaydolmuş bir tutum.

Fakat anadile duyulan saygı ve konuşma özgürlüğü, toplumsal dokuyu sarsacak eylemlere sebebiyet veriyorsa, önleyici tedbirlerin devreye girmesi gayet yerinde ve olağan değil mi?

Meclis içtüzüğünün Türkçe dışı dillerde konuşmayı yasaklaması, birliğin ve bütünlüğün korunması adına atılmış bir adımken bazı kesimler tarafından bu durum baskıcı bir uygulama olarak görülmektedir.

Ancak, bu kuralın amacı, meclis çalışmalarını etkin bir şekilde yürütmek ve iletişimde birliği sağlamaktır.

Anadilin ve kültürel çeşitliliğin korunması da elbette önemlidir, ancak bu koruma, mevcut düzenlemeleri ve toplumsal birliği çiğneme yoluyla gerçekleştirilemez.

CHP'li Rize milletvekilinin annesine Lazca seslenmek istemesi gibi bireysel nedenler, meclis içtüzüğünün çiğnenmesi için bir gerekçe oluşturamaz.

TBMM Başkanvekili Celal Adan'ın, hem Kürtçe hem de Lazca konuşma taleplerini engellemesi, Türkiye'de herhangi bir grubun dilinin ayrıcalıklı bir muameleye tabi tutulmadığını gösteren önemli bir örnek olmuştur.

Çünkü Türk Devleti’nin Kürtçeye karşı özel bir garez güttüğünü dillendiren DEM’liler dil meselesini kaşıyarak oy devşirmektedir.

Resmi dilimiz olan Türkçemiz, bizi bir arada tutan en büyük bağ iken, bu bağı çözmeye kalkmak, vatandaşları, ülkenin gerçek meselelerinden kimlik eksenli tartışmalara çekmekte ve nihayetinde toplumsal iletişimde kırılmalara sebep olmaktadır.

Bu sebeple TBMM Başkanvekili Celal Adan'ın kararlı duruşu, Türkçemizin sadece bir iletişim aracı olmadığını, aynı zamanda Türk toplumunu bir arada tutan çimentonun ta kendisi olduğunu herkese hatırlatmıştır.

Fakat DEM’de ve DEM’in demliğine düşen CHP’de bunu kavrayacak bir milli hafıza var mı? Tabiki yok... Onlar bu çimentoyu bozmanın ve sulandırmanın peşinde…