2019’un son günlerinde başlayıp adım adım tüm dünyayı dolaşan, uğradığı her yerde ciddi tahribata sebep olan Kovid-19 salgını sadece bir sağlık sorunu olmaktan çıkmış durumda. Uluslararası ilişkilerden ekonomiye, siyasetten kamu yönetimine kadar hemen her alanda salgının yansımalarını görmek mümkün. Salgınla mücadelede başarılı olan Türkiye gibi ülkelerde halkın yönetimlerine olan güveni artarken, başarısız olan ülkelerde hükümetlere tepkisinin arttığı görülüyor.

Kasım 2020’de yeniden seçilme hesapları yapan ABD Başkanı Trump’ın salgınla mücadelede çuvalladığı ve bunun faturasını gelecek seçimlerde ödemek zorunda kalacağı konuşuluyor.

Gelinen noktada, salgında toplam vaka sayısının 1,9 milyonu yakaladığı, toplam ölümlerin ise 115 bini aştığı görülüyor. Salgının ilk günlerinde kendinden çok emin görünen Trump, “Çin virüsü” olarak nitelendirdiği salgını hafife almış; bunun sıradan bir grip hastalığı olduğunu, Amerika’da böyle bir vakanın olmadığını, korkulacak bir şey olmadığını söylemişti. 31 Ocak tarihinde New York’ta bir vaka olduğu iddiaları üzerine şehrin yetkilileri derhal bu iddiaları yalanlamıştı.

Ancak bugün bakıldığında, ABD’deki vaka sayısının 600 bine yaklaştığı ve yaklaşık 23 bin kişinin hayatını kaybettiği görülüyor. ABD’deki durumun vahametini daha iyi anlamak için şu verilere dikkat etmek faydalı olur: ABD’deki vakalar, tüm dünyadaki vakaların yüzde 30’una; ABD’deki ölümler tüm dünyadaki ölümlerin yaklaşık yüzde 20’sine tekabül ediyor. ABD’de durumu kritik olanların dünya geneline oranı ise yüzde 23 civarında. ABD’deki vaka ve ölüm sayıları, Çin’dekinin 7 katına çıkmış durumda ve bu durum ağırlaşarak devam edeceğe benziyor.

ABD’deki hasar giderek ağırlaşırken, Amerikan halkının ve özellikle basının Trump’a yönelik tepkileri de haliyle artıyor. Trump’ın işin ciddiyeti konusunda çok önceden uyarılmış olmasına rağmen riskin büyüklüğünü algılayamadığı, bir an önce harekete geçmek yerine ekonomideki kazanımları korumaya çalıştığı ve hatta buna odaklanabilmek için üst düzey yetkililerden gelen uyarıları saklamaya kalkıştığı dile getiriliyor. Trump’ın seçime giderken ekonomik iyileşmeyi siyasî kazanıma çevirme niyetiyle halk sağlığını ikinci plana atıp ekonominin zarar görmemesini öncelikli politika haline getirdiği kanaati giderek yayılıyor.

Ancak görünen o ki, evdeki hesap çarşıya uymadı. ABD ekonomisinin Trump döneminde ciddi bir güçlenme gerçekleştirdiği ne kadar doğruysa, salgın sebebiyle ekonominin büyük bir yara aldığı da o kadar doğru. Mart ayına girilirken ABD’de işsizlik oranları rekor sevide düşükken, sadece 4-5 hafta sonra işsizliğin bu sefer tersi yönde rekor kırarak yüzde 13 seviyelerine çıktığı, bunun Büyük Buhran’dan sonraki dönemde görülen en yüksek seviye olduğu, 10 milyondan fazla kişinin işsiz kaldığı ve yaz aylarında işsizliğin yüzde 30’lara ulaşmasının artık ihtimal dahilinde olduğu öne çıkarılarak Trump’a ağır eleştiriler yöneltiliyor.

Sadece bir ay önce borsanın zirve yaptığı, işsizliğin dibe vurduğu, Demokratların yürüttüğü azletme girişiminin ters tepip Trump’a olan desteği arttırdığı bir dönemde Kasım 2020 seçimleri Trump için kolay geçecek gibi görünüyordu.

Çok kısa bir süre sonra işlerin Trump için hiç de kolay olmadığını, yeniden seçilme ihtimalinin zora girdiğini söylemek lazım. Kısacası; ekonomideki iyileşmeyi seçimi kazanmanın anahtarı olarak görüp buna odaklanan Trump, şimdi kendi silahı ile vurulma tehlikesiyle karşı karşıya.