"Arap Baharı'' denen sürecin fitili Tunus'ta ateşlenmişti. Hayat pahalılığı, geçim sıkıntıları, yönetimin halkın sorunlarına vurdumduymaz bakışı gibi nedenler, aş ve iş isteyen kitlelerin hükümet aleyhine gösteriler için sokakları doldurmasıyla tüm bölgeyi etkisi altına alacak halk hareketlenmeleri başlamıştı. Bu sürecin başladığı yer olan Tunus, on yıl sonra benzer eylemlere sahne oluyor.

2010 Aralık'ın son günlerinde kendisini ateşe veren bir gencin yarattığı tepkiler olayların patlak vermesine sebep olmuştu. Ülkesinde iktidara geldiğinde "demokrasi getiren liberal bir lider" olarak alkışlanan ancak zamanla otoriter bir rejim kuran Zeynel Abidin Bin Ali, 14 Ocak 2011de görevini bırakmak zorunda kalmıştı. "Yasemin Devrimi" olarak bilinen bu gelişme, diğer otoriter liderlerin de halkın baskısı ile görevinden düşürülebileceği fikrini doğurmuş, eylemler kısa sürede komşu ülkelere de yayılmıştı. Başta ekonomik sorunların öne çıkarıldığı eylemlerde zamanla siyasi ve sosyal haklar ile demokrasi talepleri dile getirilir olmuş, hatta bir süre sonra ekonomik gerekçelerden çok siyasi eleştiriler kitlesel eylemlerin temel motivasyonu haline gelmişti.

Aradan geçen on yıla rağmen, Tunus'un siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan huzura eremediği, geçtiğimiz haftalarda tekrar sokakların hareketlenmesiyle bir kez daha anlaşıldı. Kovid-19 salgını sebebiyle 2020 yılında Tunus'ta da salgının sarma etkisiyle zaten zayıf ve kırılgan olan ekonomi ağır yara aldı. Büyük ölçüde turizm gelirine bağımlı olan Tunus'un maruz kaldığı ekonomik zorluklar, salgının turizm sektörünü durma noktasına getirmesi sebebiyle nispeten daha ağır oldu.

İki haftadır devam eden geniş çaplı gösterilerin temel nedenleri siyasi istikrarsızlıklar, ekonomik sorunlar ve hayat şartlarının kötüleşmesi olarak ifade ediliyor. Gerçekten de ekonomide yaşanan yüzde 9'luk daralma, zaten zor şartlarda yaşayan Tunus halkının hükümete yönelik eleştirilerini sertleştirmesine yol açtı. Bununla beraber, protestoların ortaya çıkışını tetikleyen asıl gelişme ise, hükümetin Kovid-19 salgınının yayılmasını engellemek için ilan ettiği dört günlük sokağa çıkma yasağının Bin Ali yönetiminin devrilişinin 10. yıl donümü olan 14 Ocak 2021'e rast gelmesi oldu. Kamuoyunda, "Devrimuin yıl donümünde gerçekleştirilmesi muhtemel protestoların önüne geçmek için söz konusu yasakların bilinçli olarak bu tarihlere denk getirildiği yönünde bir algı ortaya çıktı.

'Devrim'in 10. yılı vesilesiyle bu tarihlerde sokaklara inmeyi bekleyen halk, salgınla mücadele gerekçesiyle sokağa çıkma yasağı ilan edilmesini, "sesinin kısılmak istenmesi'' olarak gördü ve sonuçta sokakları karıştırmak isteyenlere gün doğdu. Barışçıl mahiyette başlayan protestolar kısa süre sonra asıl hedefinden saptı ve yağma, polise taş ve molotof kokteyli ile saldırı, kamu kurumlarına zarar verme gibi şiddet eylemleri içeren bir hal aldı. 10 yıl önce bölgeye bahar gelecek derken, kara kış yaşandığını unutanların olduğu ortaya çıktı.

Artan eylemlerin ardından Başbakan Hişam el-Mesisi, 16 Ocak 2011'de kabinede değişikliğine gitti ve 11 bakanı değiştirdi. Geçen hafta Parlamentoda yapılan güven oylamasında ise 217 milletvekilinden 150'sinin oyuyla yeni hükümet güvenoyu aldı. Ancak Cumhurbaşkanı Said yapılan kabine değişikliklerin anayasal usullere uygun olmadığını belirterek siyasi istikrarsızlığın devam edeceğinin ilk isaretini ortaya koydu. Gelinen noktada, ekonomik sorunlar siyasi istikrarsızlıkla katmerleşecek gibi duruyor.

Son 10 yılda 8 başbakan gören ülkede siyasi istikrarsızlığın önü bir türlü alınamadı. Hükümetlerin süreklilik sağlayamaması, gerekli reformların hayata geçirilmesine engel oldu. Koalisyon tartışmaları ve istikrar sorunu yüzünden sosyoekonomik sorunların çaresini bulamadı. Sorunların çözümsüz kalması ve istikrarsız hükümetler arasında yaşanan kısır döngü, ülkede adeta periyodik protestoların yaşanmasına zemin hazırladı. Velhasıl, "güçlü ve istikrarlı bir hükümet olmazsa ne olur" sorusunu Tunus'ta yaşananlara bakarak cevaplamak mümkün gibi duruyor.