Tarım ve gıda’ ülkemiz için yüksek stratejik değer taşıyan ekonomik sektörlerdir. “Çiftçilik” ise bütün bu işleri, âdeta karınca misali, sessizce yürüten sabırlı insanların oluşturduğu topluluktur. Bu sessiz topluluğun 2021 yılına dair umutlarını bir önceki yazımda, Türk çiftçilerinin beklentilerine ilişkin deneyimlerimi, naçizane gözlemlerimi maddeler hâlinde sıralamıştım, tekrar devam ediyorum.

20) Çiğ süt fiyatlarının açıklanmasında bilgi ve yetki kirliliği çiftçileri âdeta canından bezdirmiştir. Çözüm ne gıda komitesi, ne de ulusal süt konseyidir. Çözümde karar vericilerin; üreticiye “altı aydır, bir yıldır süt ucuz” cümlesini kullandırmamak olmalıdır. Süt sektöründe 3 aylık, 6 aylık ve 2. altı aylık dönemlerde süt fiyatları açıklanmalı, gerekli durumlarda ayrıca süt üreticisine destek verilmelidir. Fiyatlar belirlenirken tüketici veya sanayici odaklı gidilmemelidir. Üreticinin durumu da gözetilmelidir. Yemdeki katma değer vergisine (KDV’ye) gelince; KDV isterse sıfırlansın, çiftçiye bir etkisi yoktur. Üstelik KDV indirimi hiçbir zaman çiftçinin lehine olmamıştır. Çünkü KDV fiyata yansımıyor, yansıtılmıyor. KDV indirimleri doğrudan tüccarların kâr marjına gidiyor. Öyle bir düzenleme kurulmalı ki, çiftçinin süt ineklerini kesmeyeceği, aksine 20 süt ineği olan çiftçinin, bunu nasıl 30’a çıkartırım diye teşvik edecek üretim modelleri geliştirilmelidir.

21) Çiftçinin elinin kolunun bağlı olduğu konulardan biri de “toprak analizleri ve gübreleme”de hatalı uygulamalar ve yanlış sonuçlardır. Bilinçli üreticilerimiz toprak analizi yaptırmaya, böylece toprağın bitki besin maddesi durumunu görüp bitkiye en faydalı şekilde gübreleme yapmaya çalışmaktadır. Biliyoruz ki üretici toprak analizi yaptırıp bunun sonucuna göre bitki besleme yapar ise; hem yüksek verim alacak, hem fazladan gübreye para vermeyecek, hem de fazla kimyasal ticari gübre atmak nedeniyle, su ve toprak kirliliğine sebep olmayacaktır. Ancak, ülkemizde maalesef sağlıklı toprak analizleri yapıldığını düşünmüyorum. Bu sebeple yapılan destekleme de bir anlam taşımıyor. Çiftçilerin parası büyük oranda boşa gidiyor, verimler bu sebeple istenen seviyelere gelemiyor ve yine bu sebeple su ve toprak kirliliğini tam olarak önleyemiyoruz. Yapılan toprak analizinin gerçekleri yansıtmadığı bir koşulda; attığınız gübrenin içeriğini net bilmediğiniz ve besleyeceğiniz bitkinin de besin ihtiyaçlarından tam emin olmadığınız bir ortamda yapılan iş bilimsel, akılcı ve kârlı olabilir mi? Kendimizi kandırmayalım! Maalesef, mevcut durum çok yönlü bir çıkmazlar sarmalına dönüşmeden, ülkedeki tüm toprak-yaprak analiz laboratuvarlarında akreditasyon çalışmasına başlanmalı, belirli bir seviyeyi tutturamayan laboratuvarlarda analiz işine son verilmelidir. Ülkemiz çapında yetkili bir makam(TAGEM vb.), yapılmış toprak analizlerinin uygunluğunu değerlendirmeli ve hatalı analizler yapan birimlere yaptırımlar uygulanmalıdır.

22) Kooperatiflerin üst örgütlenme sorunu, etkin bir şekilde çözümlenmelidir. Kooperatiflerin eğitim ve araştırma sorunu, güçlü bir üst örgüt ile üniversiteler ve kamu kurumları arasında sağlanacak etkin bir eş güdüm ile giderilmelidir. Kooperatiflerin mevzuat sorunu, demokratik bir kooperatifçilik temelinde çözüme kavuşturulmalıdır. Şu anda karmaşık bir kooperatifçilik mevzuatı vardır. Tabana dayalı herhangi bir yere angaje olmamış, kendi dinamikleri ile yerelde hareket edebilen, tarımsal yoğunluğu fazla olan mahalle, köylere kooperatifler kurulmalıdır.

23) Tarım sektöründe çalışan tarım işçilerinin bir kısmı sigortalı, bir kısmı sigortasız çalışıyor, bazıları ise sigorta ödemesinin kendilerine verilmesini istiyor. İşçiler genel olarak var olan yeşil kartının iptal edilmesini istemiyor. Tarım işçilerinin %85’i kayıt dışı diyebiliriz. Bu kayıt dışılık, İş Kanunu’ndan kaynaklanmaktadır. Kanunda bir yılda en az 180 gün çalışma şartı ve parça parça olabilir ancak en az 30 gün olabilir şartlarından kaynaklıdır. Ülkemizde tarım işletmelerimizin %85-90’ı küçük kapasiteli işletmelerdir. 6361 sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası tarımda uygulanabilir mi? Sahadaki duruma bakıldığında uygulanması mümkün değil gibi görünmektedir. 6361 sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu tarım işçilerinin sigortalanmasının önündeki en büyük engeldir. Bu kanun için yeni düzenlemeler yapılmalıdır.

24) Tarım alanlarının yok edilmesine yönelik saldırıların önüne geçebilmek için tarım alanlarımızın sınırları belirlenmelidir. Arazi kullanım sınıflarına göre, 1-4. sınıf arazilerin tarım dışında kullanımlarına, kısıtlayıcı kuralların tavizsiz bir şekilde uygulanması sağlanmalıdır. Yazı dizisi pazar günü devam edecek.