Çok değil daha birkaç ay öncesine kadar yaşanan hadiselere bakarak Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerde ivmenin olumlu yönde evirilebileceğini düşünenler oluyordu.

Bu düşünceye sahip olanlar haksız da değildi. Örneğin Türkiye’ye çeşitli yaptırımların uygulanması için AB’ye baskı kuran Yunanistan ile Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin eli boş kalıyordu.

Mülteciler konusunda ise dünyaya örnek olacak bir mutabakattan bahsediliyor, AB tarafından Türkiye ile ilişkilerde iş birliğine hazır olunduğu söyleniyordu.

Gümrük Birliği, vize serbestisi, hatta terörle mücadele gibi konularda çok değerli mesajlar veriliyordu.

Türkiye ile AB arasındaki bu ılımlı iklimin somut adımlara dönüşmesini beklerken Avrupa Parlamentosu kabul edilemez ifadelerle dolu bir rapora imza attı.

Raporun neresinden tutarsanız tutun, her satırından akan akılsızlık ve mantıksızlık ile Avrupa’nın Türk düşmanlığını dizginleyemediğini, gözünün ne derecede körleştiğini görürsünüz.

AP’ye göre “Türkiye-AB ilişkilerini tarihin en düşük seviyesine düşüren” neden Doğu Akdeniz’de izlediğimiz politikaymış.

Suriye, Libya, Dağlık Karabağ ve KKTC ile ilişkilerimiz endişe verici boyutlardaymış. Türkiye’de yargı bağımsızlığı giderek azalıyormuş, yeniden tesisi için Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş serbest bırakılmalıymış.

Bunların hepsini yapsak da yetmezmiş, Türkiye aynı zamanda “Ermeni soykırımı” yaptığını da kabul etmeliymiş. Türkiye’nin “iç ve dış politikasında değişiklik olmaması” hâlinde AB, üyelik müzakerelerini derhâl askıya almalıymış.

Ve işin en ilginç tarafı ise Avrupa Parlamentosunun AB ve üye ülkelerine yaptığı Ülkücü Hareket’i AB terör örgütleri listesine ekleme olasılığını araştırma, derneklerini yasaklama ve faaliyetlerini yakından izleme çağrısıdır.

Bu çağrı ilginçtir, zira teröristlere özgürlük isterken Ülkücü Hareket’i yasaklama çağrısı yapmak en hafif tabiriyle ahmaklıktır.

Avrupalının aklına bu ahmakça görüşü sokabilecek zekâ ancak FETÖ’cüler ile PKK’lılarda vardır.

Anlaşılan o ki, Avrupa Parlamentosu eli kalem tutan biri FETÖ’cü ve diğeri PKK’lıyı çağırmış, Türkiye raporu hazırlatmıştır.

Yani PKK’lı çalmış, FETÖ’cü söylemiş, Rum oynamış, Yunan onaylamış, ortaya da adına rapor dedikleri müsvedde çıkmıştır.

Şayet Avrupa Birliği, AP’nin bu raporuna göre hareket edecekse bu yazılı önerilerin Türkiye ile köprüleri atmaktan başka bir sonuç doğurmayacağını bilmelidir.

Yunan ve Rum tezlerine, FETÖ’nün ve PKK’nın isteklerine tamam diyecek bir yönetim Türkiye’de iş başında değildir.

Avrupa bölgedeki çıkarlarının tesisi için ömrü dolmuş söylemler yerine yeni tezler üretmesi gerekliliğini bir an önce kavramalı, bu durumun hem Türkiye’nin hem de Avrupa’nın faydasına olacağı gerçeğiyle yüzleşmelidir.

Bu yüzleşmeyi yaparken Avrupa Birliği AP’nin kendisine sunduğu tavsiyelerinden hepsine kulak tıkamamalı, mesela Ülkücü Hareket’i yakından izleme çağırısına mutlaka uymalıdır.

Zira Avrupa Birliği gelecekte bölgemiz hakkında attığı her adımın doğurduğu yanlış adımların sonuçlarını araştırmaya kalktığında bu sonuçlara bugünkü Türk düşmanlığının sebep olduğu gerçeğiyle karşılaşacak, bununda nedeninin Ülkücü Hareket’i tanımamalarından kaynaklandığını göreceklerdir.

Özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un bu tavsiyeye uymasını öneririm.

Çünkü gelecekte yazacağı “Doğu Akdeniz’de yüzmeye çalışırken Fransa’yı nasıl kaybettim” isimli kitabının önemli bir bölümünü oluşturacak Ülkücü Hareket yani MHP hakkında şimdiden bilgi toplaması yararına olacaktır.

MHP’nin mimarı olduğu Cumhur İttifakı’nın doğuşundan sonra uygulanan Türk dış politikasının karşısında durmanın kendisine neler kaybettirdiğinden çokça bahsetmesi gerekecektir.