Son dönemde Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi bölüm başlıklarına “Turkish/Türkiyeli” ibaresi asılmasıyla hızlanan bir farkındalık ile birçok yayınevinin de aslında bu Türkiyeli tanımını kullanmaya başladığını gördük. Yayınevine göre değişmekle beraber Türkiyeli, Türkçe, yerli kelimeleri Türk kelimesinin yerine konulmaya çalışılıyor.

Şunu iyi anlamak lazım: Türkiyeli kelimesi kullanılmaya başlanarak kaldırılan “Türk” kelimesi bir ırki anlama dönüşebilecektir. Mesela birisi Türk’üm dediğinde kendini ırk olarak Türk adlandırıyor olacaktır. Bu sefer Türk kelimesi gerçekte ırki bir kelime hâline gelecektir. Diğer kökenlerinde kendini, kendilerini, kendi ırkları ile adlandırabileceği bir akımı başlatmanın ilk adımı işte bu “Türkiyeli” kelimesini yerleştirmeye çalışmaktır. Yani, aslında Türkiyeli demek tam bir ırkçılıktır, sonu kaçınılmaz şekilde, farklılaştırma, bölme, ulusluktan uzaklaştırmadır.

Bir diğer tanım da “Türkçe edebiyat”tır. Peki, bazı sorular soralım. “Türkçe edebiyat” olarak tanımlanan bir eser Fransızcaya çevrilse artık Fransızca edebiyat mı olacaktır?

Bir diğer tanım da “Türkiye edebiyatı”dır. Birkaç yayınevinin ve kitapçının “Türkiye edebiyatı” olarak tanımladığı edebiyatta Osmanlı Devleti zamanında yazılan bir eser bu sınıfa girecek midir?

Yaygın bir kitap mağaza zinciri olan DR’nin kategori isimlendirmeleri de evlere şenliktir. Türk Klasik, Türkiye Roman, Türk Öykü gibi başlıkları hemen bugün internet sayfalarından görebilirsiniz. Bir dükkânlarına gittiğinizde ise raflarda Türk Roman Öykü ve Türkiye Roman Öykü olarak iki farklı bölüm olduğunu da belirteyim! Ne farkı var diye sordunuz sanırım. Bilen varsa beri gelsin!

Ne bu iş, ne bu laçkalık! Nereden baksanız yaman bir çelişki… Ne uğruna?

Benzer bir durum sinemada da deneniyor. Türk sineması yerine Türkiye sineması veya Türkçe sinema gibi tanımlar kullanılıyor. Burada da bir soru soralım. Mesela Türk sineması bir film üretse buna Türkçe sinema dense, bu film Hindistan’da Hintçe izlense artık Hint sineması ya da Hintçe sinema ürünü mü olacaktır?

İşin garibi, bu konunun, yani, Türkiyeli, Türkçe, Türkiye edebiyatı gibi tanımlamalarının genel aydın ahalisi tarafından da şiddetle reddedildiğini görürken, 5 yılda, 10 yılda bir bu konunun çeşitli odaklarca gündeme getirilmesidir.

Bugün baktığınızda DR ve Arkadaş Kitabevi gibi mağazalar yanında, İletişim, Metis, Notos, Sel, Ayrıntı, İthaki, Can gibi yayınevlerinde de kendi aralarında farklılaşmakla beraber Türk edebiyatı, Türkiye edebiyatı, Türkiyeli edebiyat, Türkçe edebiyat ve yerli edebiyat tanımlamaları arasında kendilerinin kendileriyle dahi düştüğü büyük çelişkiyi görmek mümkündür.

İlk çağrım, aydın ve yazarlaradır; kitabınızı özgürlük maskesiyle ülkenize ırkçılık eken bu yayınevlerinden yayınlatmayın. İkinci çağrım, ilgili devlet kurumlarımızadır; burada lakayıt bir kullanımın ulusumuza karşı bir psikolojik harekât adımı, bir bilinçaltı domino taşı olarak kullanılmasına izin verilmemelidir.

Bu çelişkili tanımların çoğunun kullanımı, birer turnusol kâğıdı gibi, her türlü emperyalizme karşı olan ulus devletimizi yıpratmaya çalışan şuurlu/şuursuz emperyalizm işçilerini gösterecektir.