Futbol Federasyonu yeni yönetimi Haziran ayında kulüplerle konuştu, büyüklerle konuştu, bilenlerle konuştu, hatta UEFA, FİFA yetkilileri ile konuştu… Sonra, Türk futbolunun kurtuluş reçetesini yazdı. Reçetenin başlığına da, “Kulüp Lisans ve Finansal Fair Play Talimatı” gibi havalı bir isim kondurdu.

Hedef, takımları hizaya getirmek, Türk futboluna giderek daha fazla zarar vermeye başlayan UEFA ve FİFA’daki dosyaları en aza indirmek, işi Türkiye’de çözmekti. Finansal Fair Play kıstasları nedeniyle darlık çeken kulüplere dendi ki:

“Bakın, düzelmek istiyorsanız, limitler içinde kalın. Kurallara uyun, kendinize çeki düzen verin. Eğer, uymazsanız yaptırımlarınız şunlar. Uyun yoksa…” Devrim niteliğindeki bu adım, kısıtlanmış, rekabet içindeyken, rakiplerine yetişmek için her seferinde daha da büyük sıkıntıya giren takımlar için büyük bir şanstı. Bazı takımlar, geleceği görerek ve ‘talimatları bahane ederek’ yarış dışında kalmayı göze alarak doğru adımları attı.

Hatta en değerli futbolcularını elinden çıkarttı, Trabzonspor gibi… Kalıcı oyuncular yerine kiralık oyuncularla kadrosunu risk etti, Galatasaray gibi… Kimi de Fenerbahçe gibi, trilyonluk borca, Finansal Fair Play kısıtlamalarına, taraftar destekli kampanyalara, en iyi oyuncusunu satmak zorunda kalmasına karşın, borcu büyütmekten çekinmedi. Ya da başkanının ağzından “Bu limitlerle transfer yapamayız” diyen, eski başkanını ibra etmeyen Beşiktaş gibi, limitleri zorlamanın yollarını aradı.

Anadolu kulüpleri de kendi limitleri doğrultusunda, kendi adımlarını attılar. Türkiye’de yaşanan “son tarih budur” kararlarında tarihin uzatılması, “şu kadar vergi ödenecek” dendikten sonra ödemeyenlerin affedilmesi alışkanlığına sahip “adı belirsiz” bazı kulüpler federasyonu yolundan saptırmak istedi. Talimatı en net uygulayan Trabzonspor’un başlattığı hareket büyüdü ve federasyon geri adım attı.

Sonra ikinci bir adım daha geldi, “Ama faizler değişti, bizim zararımız!…” Bu da diğer kulüplerin baskısındaki Tahkim Kurulu tarafından kabul görmedi. Yani, kurallara uymak yerine, boşluklara sığınmanın yolu tümüyle tıkandı. Bundan sonra kulüpler istese de, istemese de, “ayağını yorganına göre uzatmak” durumunda kalacak. Gerekirse şampiyonluk için iki-üç yıl, 10 yıl bekleyecek, gerekirse en değerli oyuncusunu “üç otuz” paraya satacak.

Nasıl olduysa oldu, iyi oldu. Önce federasyon hizaya geldi, koyduğu kuralın arkasında durmak zorunda kaldı. Şimdi de, “ben yaptım, sen affet” düşüncesindeki kulüpler hizaya gelecek. Sonra, dengesi sağlam, ayakları yere basan, aldığını sattığını bilen, üreten kulüplerle Türk futbolunun kalkınma yolu açılacak.