MHP MYK Üyesi Dr. Volkan Uygunuçarlar, "Türk milleti beka tehlikesini görüp, Cumhur İttifakı'na sahip çıkmıştır" dedi.

Gazetemiz TÜRKGÜN'e açıklamalar yapan Dr. Volkan Uygunuçarlar, muhabirimiz Bahadır Çoban'ın sorularını cevaplandırdı:

Türkiye’nin, Körfez ülkeleri ve Orta Doğu ile olan ilişkileri beklenen seviyede mi?

Türkiye’nin, Orta Doğu ülkelerinde ticari faaliyetleri genellikle müteahhit firmalar üzerinden ilerlemektedir. Bunlara ek olarak da altyapı malzemeleri, gıda ürünleri, turizm ticareti, emlak alanında da ticari faaliyetler sürmektedir. Ama bu ticaret hacimleri maalesef devamlılık, daimilik arz eden bir alan değildir. Ağır sanayi, savunma sanayii gibi teknik desteğinin, güncellenmesinin, geliştirilmesinin, yeni ürünlerin eklenmesinin zaruri olduğu sektörler daimilik arz etmektedir. Şahsi kanaatim ise, özellikle savunma sanayimizdeki yerli üretim, finansal olarak da desteklenirse Türkiye de hem stratejik hem de yüksek değere sahip bir ticaret ağına kavuşabilir. Bunun haricinde hizmet sektöründe de aslında devamlılık arz etmektedir. Ve bizim de içinde bulunduğumuz bu sektör, uzun vadede ülkemize hem prestij hem de ciddi bir katma değer sağlayacaktır.

Madalyonun bir yüzünde gelişmiş ülkelerin baskısı ve stratejik hamleleri varken, madalyonun diğer yüzünde ise ticaretin kalitesi önem arz etmektedir. Bölgede güçlü hakimiyeti olan ülkelerden Amerika, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkeler, özellikle kendi ağır sanayilerinin ürünleri ve savunma sanayii alanında pazarlarını genişletme gayretindeler. Zaten bu iki gruptaki ticaret hacimleri milyar dolarlar ile anılmaktadır. Endüstriyel makineler, motorlu taşıtlar ve parçaları, petrol ve mineral yakıtları gibi ürünler ciddi bir hacim sağlamaktadır. Suudi Arabistan’ın Amerika ile başta savunma sanayisi olmak üzere toplam 400 milyar dolarlık anlaşmalar imzalaması da özellikle analiz edilmesi gereken bir durumdur. (Bu silahlanma ne amaçlı kullanılacak, gerçekten bu silahlar Suudi Arabistan’a mı teslim edilecek yoksa başka örgütlere Orta Doğu’nun yeniden şekillenmesi için mi verilecek, bunların hepsi önemli sorulardır.)

 MHP MYK Üyesi olarak özellikle Orta Doğu ve Körfez ülkelerine çok sık ziyaretleriniz ve iş adamı kimliğinizle yaptığınız faaliyetler var. Bölge halkı Türkiye’yi nasıl görüyor ve hangi ölçüde değerlendiriyor?

Orta Doğu ve Körfez ülkeleri, Türkiye ile tarihsel bağlantı ve ortak değerlere sahip olup Osmanlı İmparatorluğu ile yaklaşık 300 yıl beraber yaşamış olması hasebiyle ortak dinin yanında ortak kültürel değerlere de sahip olduğumuz bir coğrafya. Özellikle son 5 yıldır benim de yoğun ziyaretlerde bulunduğum ve Türk Hastanesi olarak hizmet verdiğimiz Katar başta olmak üzere Kuveyt ve Umman’da Türkiye’ye ve Türklere karşı yoğun ilgi çok net görülmektedir. Bu ülkeler gerek ticari gerekse kültüler bağlarını Türkiye ile çok daha sıkı bir şekilde ilerletme arzusu içerisinde.

Bu ülkeler arasında Katar ayrı bir önem arz ediyor mu Türkiye için?

Evet, zira son yıllarda Türkiye’nin özellikle Katar ile oluşturduğu çok ciddi dostluk ilişkileri, Türkiye’nin bölgede ticari ve siyasi anlamda söz sahibi olması yolunu açtı. Lakin özellikle Birleşik Arap Emirliği ve Suudi Arabistan yönetimindeki etkin veliaht prensler, perde arkası anlaşmalar ile Türkiye’nin bölgede söz sahibi olmasından rahatsızlık duymaktadırlar. Bu ayrışma Haziran 2017’de Katar’ın ablukaya alınma girişimi ile çok daha net görüldü. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirliği, Mısır’ın başını çektiği bu abluka girişimi bölgede çok etkin olmayan Bahreyn gibi ülkelerce desteklenirken, Kuveyt ve Umman ise bu sorunun bir an önce çözülmesini talep ettiler.

Bilindiği gibi Katar’da Türk Silahlı Kuvvetlerinin askeri üssü bulunmaktadır ve her geçen gün de giderek genişlemektedir. Bu durum da, Katar’ı ablukaya almak isteyen ülkeler tarafından yapılmasını istedikleri 13 maddelik yaptırımlar arasında yer aldı. Katar bu yaptırımlarının hiçbir maddesini kabul etmedi ve Türk askeri üssü halen görevine devam etmektedir. 15 Temmuz gecesi uğradığımız hain darbe girişimine karşı bizleri ilk günden destekleyen Katar’a karşı bizler de Türk Devleti'nin dostluğunu abluka kararının ilk gününden itibaren açık bir şekilde gösterdik ve halen de göstermeye devam etmekteyiz. Bu abluka girişimi Körfez ülkelerinde yeni bir ticaret ağı da oluşturmaya başladı. Özellikle Katar’da Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden yapılan ticaretler farklı yönlere kaymaya başladı. Bizlerin uğraşı da, Türkiye’nin özellikle bu bölgede ticaret hacmini daha fazla geliştirmek ve ana bağlantı haline getirebilmektir. Katar Devleti ise ticaret ağının ana oyuncusu olarak Türkiye’nin olmasını istediğini her fırsatta dile getirmektedir.

 Sakarya’nın Arifiye ilçesindeki askeri tank palet fabrikasının işletme hakkının Katar’ın ortağı olduğu bir firmaya devri konusunda bazı gelişmeler yaşandı. Türkiye’de muhalefet bu konuyu adeta seçim malzemesine dönüştürdü. Nasıl bakıyorsunuz bu tartışmalara?

 Daha önce de belirttiğim gibi Türkiye özellikle savunma sanayii alanında, yerli üretimde finansal olarak da desteklenirse kendisine çok daha büyük aynı zamanda stratejik bir alan yaratabilir. Bu tabi ki de şirketlerin satılması manasına gelmez. Çünkü zaten biz işin teknik bilgisine sahip olup, üretimi yapan konumundayız. Yani bilgiyi sunan biziz. Doğal olarak da diğer ortak finansal destek sağlayan taraf olacaktır. Bu sistem, dünyadaki tüm gelişmiş ülkelerin bilgiye sahip olmalarından dolayı uyguladığı bir sistemdir. Yoksa hem teknik bilgiyi ben sağlayacağım hem de finansmanı karşılayacaksam ne için ortaklık yapayım ki. Ama asıl amaç, yabancı yatırımcıyı kendi milli üretimine çekip uluslararası pazara güçlü girmektir. Tank Palet Fabrikasındaki durum, fabrikanın belirli şartlar, belirli kısıtlamalar ve belirli süre için BMC firmasına verilmesidir. BMC’deki ortaklık yapısında da bilgi ve teknoloji Türk tarafına ait olup, finansal yatırım ise Katar tarafından yapılmıştır. Dünyada hiçbir ülke yoktur ki bu ortaklık yapısına karşı çıksın. Önemli olan bu tarz ortaklıklarda ciddi bir katma değer yaratabilmektir. Bizim açımızdan yerli üretim ile hem dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak hem de yurt dışına ihracat sağlamak önemli iken yatırımcı ortak açısından da yatırımının karşılığı olan maddi değere ulaşmak önem arz ediyor.

 Bu ortaklık ne gibi kazanımlar sağlayabilir?

Başarılı olur ise, yatırımların miktarının ve sayısının da hızla artmasına olanak sağlar. Katar Devleti'nin bu tarz stratejik yatırımları Türkiye ile yapması bence çok önemli ve geliştirilmesi gereken özellikli bir stratejik ortaklıktır. Özellikle ülkemizde o kadar başarılı genç mühendisler ve yerli üretim için uğraş veren firmalar varken bu ortaklık yapılarını sabote etmek, millileşmeye set olmak anlamına gelir. Bence bu iş birlikleri çok daha ilerletilmelidir. Sonuç olarak Sayın Kılıçdaroğlu hangi bilgi ve hangi bakış açısı ile yatırım ve geliştirmeye dayalı bir projeyi seçim malzemesine dönüştürebiliyor anlamak mümkün değil. Gerçi son dönemlerde birçok konuda özellikle Kılıçdaroğlu’nu ve grup başkanvekillerini gerçekten anlamaya çalışmak gereksiz bir zahmet haline geldi.

 Ülkemiz, beka sorununu içeren bir seçim süreci atlattı, seçimleri ve sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizler Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı olarak beka problemini her fırsatta her platformda anlattık. Tabi ki bu, birilerinin işine gelmedi ve böyle bir problem olmadığını dillendirdiler. Eğer Türkiye’nin toz pembe bir coğrafyada yaşadığına dair halüsinasyon görüyorlar ise diyecek bir sözümüz yok.  31 Mart seçimleri ülkemiz açısından sadece yerel bölgelerdeki yöneticilerin seçileceği basit bir süreç değildi. Bundan daha fazla olarak Türkiye’nin teröre karşı yürüttüğü kararlı mücadele anlayışını sekteye uğratmak için ittifak kuran belirli bir zümrenin yoğun faaliyetlerine şahit olduk. Devlet ve millet olarak teröre karşı beka mücadelesi verirken “Biz vatanseveriz” diyen hiçbir partinin terör örgütünün temsilcileriyle Türkiye’yi bölge bölge paylaşmaya kalkmasının izahı olmaz.  Çok şükür ki milletimiz Cumhur İttifakı'na verdiği destekle beka mücadelesindeki kararlılığın sürdürülmesi gerektiğini ifade etmiş oldu. Birkaç belediyenin el değiştirmesini başarısızlık olarak görmekten ziyade genelde alınan oy oranlarına baktığımızda beka sorununun milletimiz tarafından kabul edildiğini görüyoruz. Diğer yandan hâlâ İstanbul’da Yüksek Seçim Kurulu tarafından karara bağlanmamış bir süreç var ve hukuken de geçerliliğini koruyor. Sükûnet içerisinde ve hukukun üstünlüğüne inanarak sonuçları bekleyip görmek gerekiyor.

Kimi çevreler de birkaç belediyenin el değiştirmesini, Cumhur İttifakı'nın başarısızlığı olarak yorumluyor. Buna ne diyorsunuz?

Cumhur İttifakı'nın birlikteliğinden rahatsızlık duyanların ileri sürdüğü provokatif düşünceler bunlar. Beyhude bir şekilde süreci manipüle ederek cumhurun bileşenleri arasında tefrika yaratabileceklerini zannediyorlar. Fakat Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi Cumhur İttifakı pazara kadar değil, mezara kadar olan bir birliktelik. Sayın Genel Başkanımız da “Milletimizin ruh kökünden doğan Cumhur İttifakı mutlaka yaşayacak, yeni hükümet sistemine sonuna kadar sahip çıkacaktır” ifadelerini kullanmıştı. Dolayısıyla böyle sağlam bir birlikteliği bozacaklarını vehmedenler boşuna kürek çekmesinler ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni tartışmaya açmaya uğraşarak kendilerini yormasınlar. Hâlihazırda Türk milleti Cumhur İttifakı'na gösterdiği teveccüh ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni tartışmaya yer vermeyecek şekilde tescillemiştir. Kaoslardan beslenip, krizlerle büyüyen şer odaklarına karşı çelik gibi bir irade ile Cumhur İttifakı, "2023 Lider Ülke Türkiye" pusulasında ilerleyecektir. Bu durum karşısında sahte gülümseme ve mutlulukların altında öfke nöbetleri geçirenler şunu çok iyi biliyorlar ki, son terörist yok edilene kadar, tüm kripto FETÖ'cüler ayıklanana kadar ülkemizin bekası için dimdik durarak, yorulmadan çalışmaya devam edeceğiz."