Taş işçiliği bilimum azınlıklar üzerinden anılmaya ve farklı mahfillerde sanattan siyasete malzeme olurken UNECO milli komisyonundan gelen haberle birlikte tarihi gerçekliğin izinin sürülmesi ile dünyanın tescillemek durumunda kaldığı Türkler’in taş ile olan kalıcı yolculuğun bu vesileyle milli hafızalarımıza yeniden nakşedilmelidir. Sn.M.Öcal OĞUZ son gelişmelerle ilgi şu değerlendirmeyi yapmıştır:

Türkiye’nin ulusal dosya olarak sunduğu “Ahlat Taş İşçiliği Geleneği”, 28 Kasım-3 Aralık 2022 tarihleri arasında Fas’ın başkenti Rabat’ta yapılmakta olan 17. Somut Olmayan Kültürel Miras Hükûmetler Arası Komitesi tarafından UNESCO Acil Koruma Gerektiren Somut Olmayan Kültürel Miras Listesine kaydedilmiştir.

Böylece Türk taş işçiliğinin tarihi bin yıllara uzanan görkemli eserlerinin UNESCO üzerinden uluslararası toplumla buluşma sürecine önemli bir halka daha eklenmiş oldu.

Türk kültür ve sanatının taşlarda anıtlaşan eserlerinin bilinen tarihi, Göktürk çağında başlamaktadır. Nitekim Moğolistan’ın önerisiyle 2004 yılında Dünya Miras Listesine kaydedilen “Orhun Vadisi Kültürel Peyzajı” ve Türkiye’nin önerisi ve Türk cumhuriyetlerinin katılımı ile 2019 yılı “Bilge Tonyukuk Anıtının Yazılışının 1300. Yılı” olarak UNESCO Anma ve Kutlama Yıl Dönümleri arasına alınmıştır.

2000 yılında UNECO Dünya Mirası Geçici Listesine kaydedilen “Ahlat Eski Yerleşimi ve Mezar Taşları”, bu şanlı mirasın bin yıllık Anadolu geçmişini günümüze taşımakta ve bu miras günümüz taş ustaları tarafından Ahlat’ta yaşatılmaktadır. UNESCO’nun Acil Koruma Gerektiren Somut Olmayan Kültürel Miras Listesine kaydettiği Ahlat Taş İşçiliği Geleneğinin görünürlüğünün artmasıyla Türk taş işçiliği geleneğini ve mirasını usta-çırak ilişkisi içinde nesilden nesile aktararak sürdürenlerin sanatlarının, bilgi ve becerilerinin genç ve gelecek kuşakların eğitim süreçlerine dâhil edilmesi, okullarının açılması daha mümkün hâle gelmiştir.

UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesine 2000 yılında kaydedilen “Selçuklu Kervansarayları” ve 2014 yılına kaydedilen “Anadolu Selçuklu Medreseleri” ile görüldüğü üzere, Orhun ve Ahlat’tan sonra devam eden Türk taş işçiliğinin UNESCO ile buluşma süreci UNESCO Dünya Miras Listesine 2011 yılında kaydedilen Mimar Sinan’ın ustalık eseri “Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi’” ile adeta taçlanmıştır.

Türk sivil konut mimarisinin yaygın olarak kerpiç-ahşap olması ve zaman içerisinde yangın, deprem, sel gibi felaketler veya göç, terk, değişim gibi sosyal nedenlerle yok olması yanında cami, han, kervansaray, medrese, köprü gibi kamu eserleri ve mezar taşları, en eski Türk yurtlarından başlayarak günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. Bu eserlerde izlenebilen bir süreklilik, usta-çırak ilişkisiyle korunan kültürel birikim, kimlik ve aidiyet gözlenmektedir.

Bu açıdan son dönemlerde güçlenen işbirliklerimiz ekseninde Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkelerle “Balballardan Mezar Taşlarına ve Türbelere Uzanan Türklerin Ölümsüzlük Abideleri”, “İpek Yolu Hanları ve Kervansarayları”, “Orta Asya’dan Balkanlara Kurulan Köprüler” , “Hayatın Kaynağı Çeşmeler” gibi pek çok tema üzerinden ortak çalışmalar yapılabilir.

Kökleri Göktürk çağına ve öncesine dayanan bu görkemli miras hakkında ulusal, bölgesel veya uluslararası düzeyde yeterince farkındalık yaratmamış olmamıza karşılık, çevremizdeki ülkeler bu miras unsurlarının üzerindeki izlerimizi silme, yıkıp yok etme, daha da olmazsa “biz yaptık” diye sahip çıkma girişimlerini sürdürmektedir. Örneğin Balkanlardaki ve iç savaşlar döneminde Orta Doğu’daki eserlerin yok oluşu; Ermenistan tarafından 2010 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine kaydedilen “Ermeni Taş Haç Sanatı” dosyasında da Kafkaslar ve Anadolu taş işçiliğinin Ermeni ustaların eseri olduğunun savunulması hatırlanabilir.

Öte yandan Türk taş sanatına Beylikler, Selçuklu veya Osmanlı Kafkas, Anadolu veya Balkan yerel toplumlarından tebası olan halklardan ustaların katkılarının bulunması mümkündür ama bu tekil örnekler, Orhun’dan Tuna kıyısındaki Gül Baba Türbesine uzanan Türk taş işçiliğinin ruhunu ve sürekliliğini izaha yetmez.

Bu konuyu hem UNESCO sürecinde hem de “Türklerin Taş Eserleri” kapsamında Türk coğrafyasını ve Osmanlı etki alanlarını dikkate alarak daha güçlü ve kapsamlı bir şekilde ve pek çok açıdan çalışmak, tanımak ve tanıtmak gerekmektedir.

Ahlat Mezar Taşları ve bu gün de yaşayan Ahlat Taş İşçiliği Geleneğinin UNESCO yolculuğu, bu sanatı yeniden yorumlama ve yararlanma açısından yeni bir başlangıç olarak alınabilir.

Editör: Haber Merkezi