Türkiye’nin coğrafi konumundan kaynaklı jeostratejik önemi özellikle kriz anlarında kendini daha çok belli ediyor. Ukrayna’da başlayan Rus işgal girişimi, gıda ve enerji güvenliği başta olmak üzere Türkiye’nin jeo-politik ve jeo-ekonomik değerinin bir kez daha anlaşılmasını sağladı. Büyük ölçüde Rusya’dan ithal edilen enerji kaynaklarına bağımlı olan AB ülkeleri ile Rusya ve Ukrayna’dan yapılan tahıl ve gübre ihracatına bağımlı gelişmekte olan ülkeler, Türkiye’nin güvenli bir güzergâh olmasının ne denli kritik olduğunu yeniden görmüş oldu. Savaşın başlaması, Doğu Avrupa ve oradan Batı Avrupa’ya enerji naklinde kesintiye sebep olunca, Baltık Denizi’nden geçen KuzeyAkım hattı ile Türkiye üzerinden geçen TürkAkım hattının önemi artmıştı.

Türkiye üzerinden geçen TANAP’ın TAP ile bağlanmasıyla Azerbaycan doğal gazının AB’ye ulaştırılıyor olması Türkiye’nin AB açısından önemini pekiştiren bir gelişme olmuştu. Hazar bölgesinde üretilen kaynakların Türkiye üzerinden Avrupa’ya naklini stratejik bir proje olarak değerlendiren AB, bu hat ile Rusya’ya olan bağımlılığını kısmen de olsa azaltmak niyetindeydi. Ukrayna’daki gelişmeler, AB’yi buna benzer yeni hatlarla enerji kaynaklarını çeşitlendirme ve bu suretle güvenliğini pekiştirme yönünde yeni arayışlara itti.

Uzun tartışmalar sonrasında tamamlanan KuzeyAkım projesinin ikinci hattı, savaşın patlak vermesi sebebiyle Almanya’nın lisansını iptal etmesi neticesinde faaliyete başlayamadı. KuzeyAkım hattında yaşanan teknik arıza ve sonrasında yaşanan patlamalar ise Avrupa’nın enerji temininde daha sıkıntılı günler göreceğinin işareti oldu. Vladimir Putin ise yaşanan patlamalar sebebiyle KuzeyAkım-1’in devre dışı kalmasını KuzeyAkım-2 hattının devreye alınabileceğini gündeme getirerek fırsata çevirmeyi denedi. Putin, “Rusya, kışın dâhil Avrupa’ya enerji sevkiyatına hazır, top onların sahasında. Kimseye yönelik bir kısıtlama yapmıyoruz. Bu sonbahar ve kış döneminde sevkiyatlar gerçekleştirebiliriz.” diyerek siyasî tepki sebebiyle faaliyete giremeyen KuzeyAkım-2 hattının önünü açmaya çalıştı. Ancak, AB bunun taktik bir hamle olduğunu ve Putin’in bir oldubitti ile KuzeyAkım-2’yi faaliyete geçirmeye çalıştığını belirterek bu öneriye yeşil ışık yakmadı. Dolayısıyla, Avrupa’nın KuzeyAkım’dan tedarik ettiği gaz miktarının artması şimdilik zor görünüyor.

Bu durum, AB’yi yeni arayışlara iterken ve enerji politikasında değişimi gündeme getirirken, Vladimir Putin yeni bir fikri gündeme getirdi. Putin’in “Avrupa için Türkiye’de doğal gaz merkezi” kurulabileceğine dair açıklaması, Türkiye’de heyecan uyandırdı. Putin, “Baltık Denizi’nde Kuzey Akım hatlarında kaybedilen hacimleri Karadeniz’e yönlendirebiliriz. Böylece, Avrupa’ya yönelik yakıt ve doğal gaz kaynaklarımız için ana rotayı Türkiye üzerinden sağlayarak Türkiye’de doğal gaz merkezi kurulabilir.” diyerek esasen, KuzeyAkım üzerinden aksayan doğal gaz tedarikinin kısmen de olsa Türkiye üzerinden yapılacak ilave nakil ile telafi edilebileceğini belirtti.

Bu teklif, Türkiye üzerinden geçecek yeni hatların planlandığını değil, mevcut hatlardan taşınan doğal gaz miktarının en üst seviyeye kadar çıkarılmasını öngörüyor. Diğer bir ifadeyle Putin, MaviAkım ve TürkAkım hatlarının tam kapasite ile çalışmasından bahsediyor. Bu gerçekleşse de Türkiye üzerinden geçen hatların toplam kapasitesinin KuzeyAkım’ın yerine alamayacağı açık. Üstelik bu hatlar üzerinden Türkiye’ye ulaşan gazın büyük kısmı zaten Türkiye’nin kullanımına ayrılıyor. Dolayısıyla, bu hatlardaki kapasite artsa da bunun AB için çok büyük bir katkı yapmayacağını belirtmek gerek.

Hal böyleyken, Türkiye açısından bakıldığında Rusya’dan alınıp Avrupa’ya nakledilen gaz miktarının artırılması ile Türkiye’nin AB enerji güvenliği açısından taşıdığı önem doğru orantılı olsa da, Putin’in önerisinden büyük anlamlar çıkartmamak daha doğru olur. Ancak, Putin’in Türkiye’yi öne çıkaran bu hamlesinin bir benzerinin, bizzat Türkiye tarafından Azerbaycan ve Türkmenistan gazının Batı’ya taşınması çerçevesinde gündeme getirilebileceği de bu vesileyle gündeme getirilmeli.