Amerikan Başkanı Joe Biden’ın 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendirmesi tarihi olaylar hakkında hüküm vermenin siyasetçilerin mi bilim insanlarının mı sorumluluğunda olduğu tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Türk Tarih Kurumu Ermeni Araştırmaları Masası Başkanlığı da yapan Prof. Dr. Hikmet Özdemir, sözde soykırım yalanını dillendiren Joe Biden’ı, Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki ABD Başkanı Wilson’a benzetti.

Bahadır Çoban / TÜRKGÜN

Geçmişte Türk Tarih Kurumu Ermeni Araştırmaları Masası Başkanlığı yapan Prof. Dr. Hikmet Özdemir, sözde soykırım yalanını dillendiren Joe Biden’ı, Birinci Dünya Savaşı yıllarında ABD Başkanlığı yapan Woodrow Wilson’a benzeterek “Wilson, Sevr Anlaşması’nı dikte etmek istemişti. Şimdi Biden da sözde soykırımı dikte etmeye çalışıyor. Fakat bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti dikte kabul edecek bir hükümet değil” ifadelerini kullandı.

AVRUPA VE ABD’NİN KARA PROPAGANDASI

1915 yılında hem İngiltere hem Fransa hem de İtalya bir deklarasyon yayınlayıp diyorlar ki: “Bakın bu Ermenileri zorla göç ettiriyorsunuz, savaş suçlusu olarak biz sizi yargılarız” diyorlar. Bu arada Avrupa şehirlerinde, Amerika'daki kiliseler yardımıyla muazzam bir propaganda kampanyası yürütülüyor. Şöyle ki İngiltere Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, İngiltere’nin tanınmış profesörlerini ve gazete yayın yönetmenlerini topluyor.

 

SOYKIRIM İFTİRASININ AMACI: TANIMA, TAZMİNAT, TOPRAK

İlk defa 1947 yılında 50 tane ülkeden Ermeni delegasyonun, Amerika’da bir Ermeni milli kongresi altında toplanıp bir deklarasyon yayınladıklarını ve içerisinde Bitlis, Van, Erzurum, Sivas’ın yer aldığı bölgeden toprak talep ettiklerini dile getiren Prof. Dr. Hikmet Özdemir, sözde soykırım iddialarının arkasında yatan tarihsel hedefleri ve uluslararası kamuoyundaki “Türk algısı”nın hedef olduğu kara propaganda yöntemlerini TÜRKGÜN’e anlattı.

Ermeni soykırımı yalanları ne zaman dillendirilmeye başlıyor?

1915 yılında hem İngiltere hem Fransa hem de İtalya bir deklarasyon yayınlayıp diyorlar ki: “Bakın bu Ermenileri zorla göç ettiriyorsunuz, savaş suçlusu olarak biz sizi yargılarız” diyorlar. Bu arada Avrupa şehirlerinde, Amerika’daki kiliseler yardımıyla muazzam bir propaganda kampanyası yürütülüyor. Şöyle ki İngiltere Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, İngiltere’nin tanınmış profesörlerini ve gazete yayın yönetmenlerini topluyor. Burada diyorlar ki, “Biz her bölgeye bir tane görevli tayin ediyoruz” Örnek olarak söylüyorum: Arnold Toynbee, İngiliz tarihçi sonradan çok ünlü oldu biliyorsunuz, o sırada genç ve hırslı bir tarihçi.

Buna diyorlar ki “Sen Osmanlı İmparatorluğu masası sorumlususun” Aylığına ne kadar ücret verdikleri belli, onu da yazmışlar. Muazzam bir propaganda faaliyeti, bu propaganda faaliyeti şunu düzenliyor: Harp cephelerinden gelen haberleri bunlar yazacaklar. Bu haberleri ve yayınlanması gereken fotoğrafları da bunlar verecekler. Nitekim bu daha sonra “black propaganda” diye adlandırıldı. Bu konuda akademik çalışmalar falan da yapıldı İngiltere’de. Şimdi bu propagandanın çok temel bir amacı var: İngiltere ve Fransa aslında Amerika Birleşik Devletleri’nin savaşa girmesini istiyor. Fakat Amerika Birleşik Devletleri kuruluşundan itibaren Avrupa’nın meseleleriyle ilgili değil. Diyorlar ki “Biz bu işe karışmayız kardeşim, bunlar ne halt ederlerse etsinler” Fakat İngiltere o kadar kurnaz bir propaganda politikası ve sistemi kuruyor ki, harp cephelerinden mektupların geldiği iddia ediliyor ki bu mektupların bir kısmı da sahte mektuplar. Bu evrakları incelediğiniz zaman sahte olduklarına dair bilgiler toplayabiliyorsunuz. Bu sahte mektuplar çeşitli katliam sahneleri anlatıyor. Bir olayı başka türlü anlatıyor, çarpıtıyor. Diyorlar ki “Ermenileri katlediyorlar” Almanlar o sırada Belçika’yı işgal etmişti. Belçika’da katliam yapıyor Almanlar. Mesela Alman ordusunun yaptığı katliamlarla ilgili fotoğraf da veriyorlar. Fotoğrafta bir Alman askerin elinde silah, üstünde de süngü var, süngünün üstünde de bir bebek var. Bebeğin karnından girmiş, süngülemiş. Sonradan araştırmalarla ortaya çıkıyor ki bu fotoğraflar 1907’de Afrika’da bir savaşta çekilen fotoğraflar. Ama 1915’teki propaganda kampanyasında kullanılıyor.

WILSON HARİTASI. Bir harita hazırladılar, ‘Ermenilere verilecek toprakların sınırını Wilson çizsin’ dediler. Wilson o
haritaya ABD Başkanlık mührünü bastı, bir de imzasını attı. O harita elimizde, internette de var, çok meşhur bir
harita. Wilson, masanın bir numaralı patronu o tarihte ve Ermenilerin hamisi oldu.

 

MAVİ KİTAP

Bu şekilde hazırlanan broşürler var. Bunları Arnold Toynbee de yazıyor. “Mavi Kitap” dediğimiz propaganda kitabı o şekilde oluşuyor. Bu broşürleri İngiltere’de basıyorlar ve gemilerle Amerika’ya gidiyor. Ben bunların tek tek hangi yayınevleri tarafından basıldıklarını, birer örneklerini de almak suretiyle tespit ettim. Amerika’da her pazar kiliselerdeki ayinlerde bu broşürler dağıtılıyor. Muazzam bir katliam kampanyası. Bir süre sonra yavaş yavaş Amerika’daki kiliselerde müthiş bir Türk ve Türkiye düşmanlığı başlıyor. Bir süre sonra zaten Amerika Birleşik Devletleri savaşa dâhil oluyor.

ABD’DE SUİKAST GİRİŞİMİ

Bu kampanya Amerikan kamuoyunda o kadar etkili oldu ki… Buna iki örnek vereceğim. Bunlardan bir tanesi, 1927 yılında bizim Cumhuriyet dönemimizin ilk elçisinin başından geçen hadisedir. Daha önce Osmanlı elçileri de vardı, mesela onlardan birisi olan Ahmet Rüstem Bey, hayranlık duyulacak birisidir ve Amerikan hükümetine kafa tutmuştur. 1927 yılında uçağın henüz çok yaygın kullanılmadığı dönemde bizim ilk büyükelçimiz Amerika’ya, Baltimore Limanı’na denizden gidiyor. Amerikan güvenlik birimlerine Türk büyükelçinin öldürüleceği istihbaratı geliyor ve onu korumalı bir şekilde çıkarıyorlar. Yani muazzam bir nefret ve düşmanlık var.

DİASPORA JOE BIDEN’I TESLİM ALDI

Bugün ABD Başkanı Biden, ki ben Biden’a “İkinci Wilson” diyorum, o da onların safında açıkça yer aldı ve 24 Nisan günü bunu beyan etti. “Ermeni diasporası onu teslim aldı” falan diyorlar ama ben farklı bakıyorum olaya. Biden zaten baştan beri İkinci Wilson’lığa adaydı. Senatörlüğünden beri bir çizgisi var. Birinci Wilson haritayı çizmişti, mührü basmıştı, imzalamıştı. Bu da şimdi “Ben resmi olarak tanıyorum” diyor. Bu yeni bir evre artık.

 

ABD’DEKİ TÜRK ALGISI

1942 yılında Orta Amerika eyaletlerinden birinde, bir üniversitede tarih bölümü ikinci sınıf öğrencilerine bir anket uygulanıyor. Ankette bir sütun hâlinde birtakım sıfatlar var. Sıfatlar şu şekilde: “Cesur, kahraman, yiğit, ırz düşmanı, güvenilmez” diye olumlu olumsuz sıfatlar alt alta yazılmış. Onun karşısında da birtakım milliyet isimleri var. Vietnamlı, Türk, Suriyeli, Rus vesaire. Öğrencilere, ki tarih öğrencileri bunlar, diyorlar ki bu sıfatlarla bu milliyetler arasında bir rabıta, bir ilişki var mı, çizgi çizmek suretiyle bunlar arasında bir bağlantı kurun. “Irz düşmanı, katil” gibi sıfatlara Türk’ü işaret ediyorlar. Ben bunun üzerinde çok düşündüm. Yani 1942 yılında, “Yarabbi dedim, nasıl olur?” Yani üniversite ikinci sınıf talebeleri Türk’ü böyle tanımlıyorlar. Türk algısı bu şekilde. Sonradan tabii Londra’daki arşivde çalışınca şunu gördüm ki, hakikaten o propaganda muazzam bir etki yapmış Amerikan kamuoyunda.

İHANETİN İTİRAFI

Başlangıçta bunlar (Ermeniler) Birinci Cihan Harbi bittikten sonra “Biz sizin için çok savaştık. Silahlı mücadele verdik. Şu kadar kaybımız var” diyorlar ve Paris’e gidiyorlar. Paris Barış Görüşmelerinde galip devletler olarak İngiltere var, Fransa var. Ermeniler de oraya birkaç tane heyet gönderiyorlar.

Ermenistan Cumhuriyeti’nden gelenler ve Avrupa’daki bazı Ermeni gruplarının temsilcilerinin de içinde yer aldığı heyetler bunlar. Bunların hepsi raporlar sunuyorlar ve diyorlar ki “Biz bu illerde çoğunluğuz.” Dikkat edin, 1919-1920 Paris Görüşmelerinde “Biz buralarda çoğunluğuz” diyorlar.

Birader siz 1915’te tehcire tabi tutulmuştunuz, hani hepiniz ölmüştünüz? Şimdi nasıl çoğunluk oluyorsunuz? Ermeniler orada istatistikler veriyorlar. Şu vilayette şu kadar, bu vilayette bu kadar diye. Bir şey daha var. Orada “Biz” diyorlar, “Sizin için çarpıştık” Yani ihaneti de itiraf ediyorlar, orada tutanaklarda var. “Biz sizin için çarpıştık, bize bunun karşılığını vereceksiniz”

Türk Tarih Kurumu Ermeni Araştırmaları
Masası Başkanlığı da yapan Prof. Dr. Hikmet
Özdemir sözde soykırım yalanını dillendiren
Joe Biden’ı, 1. Dünya Savaşı yıllarındaki ABD
Başkanı Wilson’a benzetti.

 

MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN İRADESİ

Ermenilerin talep ettiği şeyleri ABD Başkanı Wilson mı vermedi yoksa biz mi verdirmedik? Burada Mustafa Kemal Paşa’nın iradesi, Milli Mücadele çıkıyor ortaya. Evet, biz verdirmedik. Yoksa Wilson verdi. Nasıl verdi? Bir harita hazırladılar, “Ermenilere verilecek toprakların sınırını Wilson çizsin.” dediler. Wilson o haritaya ABD Başkanlık mührünü bastı, bir de imzasını attı. O harita elimizde, internette de var, çok meşhur bir harita. Wilson, masanın bir numaralı patronu o tarihte ve Ermenilerin hamisi oldu.

KARABEKİR PAŞA, ERMENİ BİRLİKLERİNİ DAĞITIYOR

Wilson, General Harbord başkanlığında Anadolu ve Kafkasya’ya bir heyet gönderdi, bölgenin durumuna bakmaları için. Ermeni delegelere soruldu, “Biz size burada bir bağımsızlık versek ne kadar silahlı asker çıkarırsınız?”

Onlar da rakam verdiler, şu kadar asker çıkartırız diye. Bir Fransız general itiraz ediyor, diyor ki “Hayır, bunlar o kadar asker çıkaramazlar” diyor. Yani bölgede bir Ermeni nüfus var. Bu nüfus Rus Ermenileri değil, bizim Osmanlı Ermenileri. Biraz sonra 1920’de Kâzım Karabekir Paşa onların oluşturduğu orduyla savaşacak ve o ordunun silahlarını alacak. O silahları da biz Sakarya Meydan Muharebesi’nde kullandık.

Lozan’da Türk heyetine bir talimat verildi ve “Bakın arkadaşlar, şu maddeyi görüşebilirsiniz, şunu tartışabilirsiniz” denildi. 14 maddedir bu talimatlar, hükümetin İsmet Paşa’ya verdiği direktifler. “Bu 14 maddede bazı maddeler var ki bunları hükümete sorun” denildi.

BIDEN, İKİNCİ WILSON’DIR

Bugün ABD Başkanı Biden, ki ben Biden’a “İkinci Wilson” diyorum, o da onların safında açıkça yer aldı ve 24 Nisan günü bunu beyan etti. “Ermeni diasporası onu teslim aldı” falan diyorlar ama ben farklı bakıyorum olaya. Biden zaten baştan beri İkinci Wilson’lığa adaydı. Senatörlüğünden beri bir çizgisi var. Birinci Wilson haritayı çizmişti, mührü basmıştı, imzalamıştı. Bu da şimdi “Ben resmi olarak tanıyorum” diyor. Bu yeni bir evre artık. Burada beklenmedik bir gelişme oldu. Son Karabağ savaşında Azerbaycan ordusunun zaferiyle bir kısım toprakları Azerbaycan Cumhuriyeti’nin geri alması.

Türkiye’nin de bu mücadelede Azerbaycan’ın yanında yer alması, bu durum bütün her şeyi altüst etti, bütün dengeleri değiştirdi. Diasporayı ve destekçilerini kudurttu. Dikkat ederseniz orada bizim Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle 6’lı bir barış projesi gündeme getirildi. Şimdi orada ne yok? Amerika Birleşik Devletleri yok. Bir de bu işte çok öne çıkan Fransa yok. Bu dışlanmışlığı ABD yönetiminin hazmetmesi o kadar kolay değil. Eski ABD Başkanı Wilson, Sevr Antlaşması’yla bize birtakım şeyleri dikte etmek istedi. Şimdi İkinci Wilson da çıkıp “Ben bunu böyle kabul ediyorum, siz de böyle kabul edeceksiniz” diyor. Fakat Biden da şunun farkında ki bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti dikte edilecek bir hükümet değil. Bu mümkün değil.

 

MASAYI TERK EDİN

“Ermenilere misak-ı milli sınırları içerisinde bir yurt verilecekse kalkıp gelin, masayı terk edin” dediler.

Bu kadar kararlı Ankara’daki irade. İsmet Paşa bunu hatıralarında anlatmış. Orada heyetler görüşmek ister İsmet Paşa’yla. Acı olan şu ki, bu heyetlerden birinin başkanlığını daha önce Osmanlı Hariciye Nazırlığı yaptığını söylediğim Noradunkyan Efendi yapmaktadır. Paşa der ki, “Ne istiyorsunuz?” Tabi Noradunkyan Efendi’yle önceden tanışıyorlar, adam Osmanlı’da nazırlık yapmış. Derler ki “Bize yurt verin” İsmet Paşa da der ki, “Siz bizi arkamızdan vurdunuz. Artık bir arada yaşayamayız”

ATATÜRK, HARBORD’U İKNA EDİYOR

Şimdi gerek Birinci Dünya Savaşı’nda gerek İkinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler ihanete uğradıklarını fark ediyorlar. Yani adamlar bu ordularla beraber cephelere gönüllü olarak katılıyorlar. Ama masada bunlara “Kusura bakmayın” deniliyor. General Harbord, Sivas’ta 20 Eylül 1919 günü Mustafa Kemal Paşa’yla görüşüyor. Bir rapor hazırlıyor. O rapor tabii etkili oluyor. Mustafa Kemal Paşa ikna ediyor. Hatta adamı öyle ikna ediyorlar ki Erzurum’da Karabekir Paşa’ya da haber veriyorlar, Karabekir Paşa Erzurum’da askeri törenle karşılıyor. O zamanki Erzurum’un belediye reisi Harbord’a diyor ki, “Şu mezarları görüyor musun, bunların hepsi Müslüman” diyor. “İşte bunlar Ermenilerin katlettikleri” diyor. “Burada bir tane Ermeni mezarlığı yok” diyor. Harbord’u ikna ediyor bizimkiler ve adamın yazdığı raporlar da olumlu.

Ermeniler ne istiyor?

Ne zaman büyük bir savaş çıksa bu Ermeniler ortaya çıkıyor, “Bize bir toprak verin.” diye. Şimdi 3T dediğimiz meseleye geliyoruz. Tanıma, tazminat ve toprak.

İlk defa 1947 yılında 50 tane ülkeden Ermeni delegasyon, Amerika’da bir Ermeni milli kongresi altında toplanıp bir deklarasyon yayınlıyorlar.

“Biz bu toprakları istiyoruz” diyorlar. İstedikleri yer, Van, Bitlis, Erzurum, Sivas; o bölgeyi istiyorlar. Bu konuda BM Genel Kuruluna da müracaat ediyorlar. Fakat böyle bir şey gündeme alınmıyor.

  • YARIN: TÜRKİYE’NİN SOYKIRIM YALANIYLA MÜCADELESİ