Geldikçe üzerimize geldiler, tehlikeli olduk onlar için, tehdit arz eyledik onlara, varlığımızdan rahatsızlık duydular. Güçlü olmamız zorlarına gitti, kültürümüzü kıskandılar, topraklarımıza göz koydular, kadim geleneklerimize imrendiler.

Türk tarihinin sayfaları bu yüzendir ki göç ve soykırımla doludur. Sürgün yaramızın bir sayfasının ismi de Bulgaristan’dır.

Önce Rusya’nın girişimiyle bir Bulgar- Slav devleti kurmak için 1877- 1878 yılında çıkarılan Osmanlı–Rus Harbi sırasında ve sonrasında 1878- 1912 yıllarında Bulgaristan’dan 350 bin Türk sürgün edildi. Savaş sonrası 1885 ve 1923 yılları arasında yaklaşık 500 bin Türk göçe zorlandı. Bu sayılar daha sonraları artmaya devam etti. 2. Dünya Savaşı’na kadar Türklerin göç etmesi için elinden gelen her şeyi yapan Bulgaristan bu tarihlerde nüfusunun azalması tedirginliğini yaşayarak, iş gücünü kaybetmemek amacıyla Türkiye’ye göç etmek isteyenlere engel olmaya çabaladı.

1933’te Bulgaristan’daki Razgrard şehrinde yüzlerce yıllık Türk mezarlığı Bulgarlar tarafından yerle bir edilir. Bu mezalime karşı Türk gençleri İstanbul’daki Bulgaristan Konsolosluğuna yürürler ve protesto mitingi gerçekleştirirler. Protestonun ardından Bulgaristan mezarlığına ilerlenir ve mezarlığa gelindiğinde beklenen olay yaşanmaz. Türk gençleri mezarların üstüne güller ve çelenkler bırakarak; ‘’Biz ölülere hakaret değil, hürmet ederiz’’ derler ve Türkler dünyaya bir kez daha insanlık ve asalet dersi vermiş olur.

1950’li yıllarda Bulgar hükümeti Türkiye’ye nota verdi. 250 bin Türk’ün üç ay içerisinde Türkiye’ye yerleştirilmesini talep etti. Türkiye’yi Bulgar düşmanlığıyla itham eden Bulgaristan, bu propagandanın topraklarında yaşayan Türkleri olumsuz etkilediğini ve tarım çalışmalarına da yansıdığını bahane etti. Yine olan Bulgaristan Türklerine oldu. 1951 yılında 100 bin Türk daha göç etti. Türkiye bu göçten sonra sınırını kapatmaya mecbur kaldı. Sebep ise Bulgaristan’ın, Türk göçmenlerin arasına Çingeneleri sokmaya çalışmasıydı. Fakat bu uzun süre olmadı, sınıra yığılan göçmenleri daha da eziyet görmesin diye Türkiye, sınırlarını tekrar açtı.

O dönemlerde LIFE dergisinin fotoğrafçısı Jack Birns, Edirne Tren Garı’nda bir grup kadının fotoğrafını çekti. Hepsinin üzerinde kürk olan kadın kafilesi zengin görünüm verseler de altında bir çaresizliğin hikâyesi yatıyordu. Edirne Tren Garı’nda üzerinde kürk olan kadınlarımızın asil duruşu, Bulgarlara bir meydan okumadır. Türklere göç zamanı üzerlerinde elbise dışında hiçbir şekilde para ve eşyanın götürülmesine izin vermeyeceklerini bildiren Bulgar rejiminin bu tutumuna karşı Türk kadını çareyi kürkte buldu. Mülklerini, eşyalarını satarak kürk alan kadınlar üzerinde kürklerle Türkiye’ye geldiler ve bu kürkleri satarak hayatta kalmaya çalıştılar…

Yıl 1989. Bulgar baskısı, tahmin edilemeyecek, tahayyül hiç edilemeyecek bir düzeye ulaşır. Türkler için adeta yasaklar ülkesi haline gelmiştir Bulgaristan.

Camiler kapalı, ibadetlere izin verilmiyor, dini ve milli gelenekler yasaklanmış, Türkçe mezar taşları parçalanmış, sünnet edilen çocukların büyükleri hapse çarptırılıyordu. Bulgarca bilmemesine rağmen Türkçe konuşanlara para cezası yağıyordu. Jivkov’un bu yöntemi ne yazık ki ne ilk ne de sondu. Tarihe ve bugünümüze baktığımızda benzerlerini kolaylıkla görmekteyiz. Zulüm her geçen gün arttı Bulgaristan’da. 1980-84 yılları arasında 900’e yakın Türk şehit edildi.

30 Mayıs 1989 yılında Bulgarların “büyük gezi” diye isimlendirdikleri Türklerin zorunlu göçü tekrar başlatılmıştı. 3 Haziran-21 Ağustos 1989 tarihleri arasında resmi olmayan verilere göre 360 bin Bulgaristan Türkü, Türkiye’ye göç etti. Ana vatana gelen Türkler trenlerden indiğinde ilk işleri toprağı öpmek oldu...

30 Ağustos 1989. Bulgaristan’dan gelen sanatçılar Bakü’de konser veriyorlar. Elçibey ve arkadaşları Bulgaristan’da Türklere yaşatılan zulmü protesto etmek için konseri boykot etme kararını veriyor. Arkadaşlarıyla konser alanına gelen Elçibey tarafından Bulgaristan’da Türklere yapılanlara karşı boykot mitingi gerçekleştiriliyor. 

*Pankartta “Türklere karşı yapılan sürgünün durdurulmasını talep ediyoruz” yazıyor.