Basketbolda müthiş bir sezon yaşıyoruz. BSL belki de tarihinde olmadığı kadar dengeli ve rekabetçi mücadelelere tanık oldu normal sezonda. En alttakinin bile en üsttekini yenebildiği birbirine denk takım sayısının artması heyecanı ve seyir zevkini yukarıda tuttu. Hem de kim düşecek, kim play off’a kalacak soruları son haftalara kadar yanıt bulmadı. Tofaş, geçen yılın yarı finalisti Beşiktaş, Türk Telekom ilk sekize giremedi. Play off kıran kırana. Daha ne olsun?

Fenerbahçe ve Anadolu Efes alışık olmadıkları kadar yenildiği sezonda çok takım patlama yaptı. Galatasaray NEF Lige sıkıntılı başladı. Kısaların şut performansıyla yol alan sarı kırmızılılar, koç değişikliğiyle gaza bastı. Bir iki farkla ana oyun planından sapmadan Pistiolis’le ligi üçüncü bitirdiler. Sezonun bir başka flaş ekibi Avrupa Şampiyonu Bahçeşehir Kolejini 2-0’la geçip yarı finale çıktı. Dokuzda dokuz yaptı. Gaziantep Basket sadece BSL değil BGL takımı ve alt yapısıyla da doğru işler yaparak dikkat çekti. Ha keza Darüşaffaka. Üçüncülüğü Galatasaray’a kaptıran iki takımın mücadelesi nefes kesti. Kazanan Daçka oldu.

Anadolu Efes, ilk maçı rahat kazandığında seri 2-0 biter diyenler yanıldı. Ufuk Sarıca ve ekibi F4 hazırlığı yapan rakibine göz açtırmadı. Ertelenen son maça tahmin yapmak zorlaştı. Ve Bursaspor. Türkiye’de play-off görmeden Eurocup’ta final oynadı, yeşil beyazlılar. İçerde de sınırları zorluyor. Fenerbahçe önünde üçlük farkıyla seriyi eşitledi. Müthiş mücadele, dolu tribünler. Tam basketbolun aradığı tarzda takım. İstanbul’da elense bile onlar yılın takımı oldu bile.

Bu tablo lige değer kattı, keyif verdi. Bir de tersten bakalım. Geçen sezon ligin MVP’si 18 yaşındaki Alperen’di. Şimdi Alpha Kaba. İstatistiklerde Türk oyuncu sayısı daha çoktu. Beşiktaş dışında Türk oyunculara ağırlık veren az. Elbette öne çıkan yerliler var.

En başta Onuralp. Efes, Karşıyaka derken Bursaspor’a geldi oynadıkça kendini buldu. Başrol oyuncusu oldu. Daçka’da Doğuş, Beşiktaş’ta Egehan, Bahçeşehir’de Kartal, Muhammet, Erkan, Tofaş’ta Berk, Muhsin, Yiğit. Şu gerçek hiç değişmiyor. Oynayan gelişiyor, kazanıyor. Geç geldiler. Genç diyoruz da artık olgunluk çağındalar. Gençleri üç dört yıl daha erken ana aktör haline getirmek şart. Avrupa’da üçüncü finali görmek, ikinci kupayı kazanmak hayalini kurarken bile ana sorunumuz hala aynı.